Ahlâk Yasası ve Kamu Vicdanı

110

Ahlâkın yasası olur mu? Anayasa
aslında bir anlamda ahlâk kurallarını düzenleyen toplumsal sözleşme değil mi? Bu
yasalarla toplumsal ahlak, iş ve ticari ahlak oluştu mu? Yasadaki açıklardan
sıyrılıp çıkanlar ne olacak? Ya siyasi ahlak ne durumda? Bunlara cevap vermek
oldukça zor. Tamamı bir çıkmazda.

 

Bizim toplumda ahlak kavramı daha çok yaşam tercihine kilitlenmiş. Bir kesim farklı
giyim tarzını dini açıdan ahlâksızlık
ölçüsü olarak görmektedir. Bu durumda ticari ahlaksızlığı ne yapacağız? Ya
tefeciliği, fahiş fiyatla tekelciliği, vergi kaçırmacılığı? Ahlak kriterinin
neresinde bunlar var? Ya da önce arazi kapatıp, sonra imar geçirip bire/yüz
yirmi kazananlar hangi ahlak kitabına uyar?.  Düzeni kurduktan sonra bir de soranlara, Allah
verdikçe veriyor pişkinliği ve aymazlığı yok mu? 

 

Ahlak bir yaşam biçimidir, bir
değerler bütünüdür. Felsefi derinliği var. İlkeleriyle bilinir. Nitekim
Aristoteles, adalet kavramını da
ahlak ilkelerinden biri olarak görmüştür. Aynı zamanda o, ahlak için devletin
olmasını ileri sürerken hocası Sokrat, adalet için devletin olmasını savunur. Zaten
ahlak kökeninde adalet yoksa artık neyi konuşabiliriz ki. Eski bir tarihi
anekdot var; Napolyon yenilginin nedenlerini öğrenmek için kurmaylarını toplar.
Çeşitli nedenler ileri sürerler. Bir komutan, “Efendim yenilginin dokuz nedeni
var” der. Ve sayar, “birincisi barut bitti!”. Napolyon müdahale ederek “tamam,
ötekileri saymana hiç gerek yok” der.  

 

Ahlak,
insani değerler temelinde, iyi ve kötüyü ayırt eden, genel kabul gören sorumlukla
toplumsal bilincin oluşmasını hedefleyen bir sosyal değerdir. Her ne kadar
toplum gelenek ve kültürel değerlere göre anlam yüklense de evrensel bir kavramdır.
İlkeleri dünyanın her yerinde bilinir. Bu kavram sadece kamu yönetim ve
görevlilerine indirgenemez. İnsanın olduğu her yerde ahlak var olmalıdır.
Diyelim ki kamu ahlakı tartışılır ve zedelenmiş durumda. Toplumsal ahlak onu
tolere ediyorsa ve takip edip denetlemiyorsa orada kronikleşen bir tıkanma var
demektir. Eğer bir kamu yolsuzluğu ekonomik
ihya
gibi görülüyorsa ve bu toplum onu sindiriyorsa aynı yerde
dönüp-duruyoruz demektir. Ayrıca yasal boşluklardan yararlanıp ispatı mümkün
olamayan durumlarda, toplumsal kanaat oluşmamışsa, kamu vicdanında aklanmamışsa
orada bir handikap vardır.  

 

Sistem
ahlâkı

Bilindiği üzere ahlak insanın içine
monte edilmiş olarak duran sabit bir kavram değil. Eylem ile değerlendirilir.
Bir etkinlik olmalı ki ahlaki değer taşıyıp taşımadığı anlaşılabilsin. Batı
dünyasında ve gelişmiş toplumlarda gerek kamu ahlakı ve gerekse onunla entegreolan
bireysel ahlâk uyum içindedir. Doğal
bir iç denetim oluşur. Bu uyum ile kurulan bir elektronik denetimli sistem ağı vardır.
Bununla birlikte sosyal sorumluluk taşıyan toplum kendisini bu sistem ahlakının kapsamında görür. Mesela, kaldırıma araç park
edilmez. Oysaki beş santim yüksekliği var, engel değil. Ancak toplumsal ahlak
gereği göremezsiniz. Denetlenen bu sistemde ikili ilişkilerle sistemi atlamak adeta imkânsız. Buna teşebbüs
edilemez. Bireysel ilişkiler zaten devre dışıdır. İnisiyatif yoktur. Referans
yoktur. Zaten kurumlar için iş ve işleyiş söz konusudur. Kimin “ahlaklı insan” olup
olmadığı değil, bireysel haklar ve
yükümlülük
önemlidir. Bu anlamda bir kamu kurumunda tanıdık aramaya gerek duyulmaz. Zaten iş tanımı belirlenmiştir.
Kurulan sistemde imtiyazlı olmak tanımlanmamıştır.
İltimas söz konusu olamaz. Kategorik
tanımlamalar olsa bile bu durum kamuoyunca bilinir.

 

Sonuçta yüzümüzü batıya dönmüş olsak
bile, Doğu-Ortadoğu toplum gelenekleri taşımaktayız. Geçiş sürecindeyiz. Modern
toplum kriterlerine erişmek için temel yapıdaki sorunların çözülmesi gerekir. Ahlakın
bir anlamda sosyal adalet olması gibi evrensel
nitelikleriyle birlikte “yükselen değer”
olması, bireysel vicdana bırakmamalı. Sistem
ahlakı
tesis edilerek bireylerin kamu ahlakına uyumu sağlamalı. Bu nedenle
siyasi ahlak yasası çıkarmadan önce, toplumun ahlak kavramına değer yüklenmesi gerekir. Bir toplum için sosyal ahlak bir sorun değilse, siyasal ahlak neden sorun olsun ki?. O zaman, “Gelen ağam, giden
paşam!.”.  Selam ve sağlıkla.