Geçen yazımda, 1960-70’lerde Türkiye’de görevli CIA istasyon şefinin Arap, İran toplumlarının yalancılığı üstüne değerlendirmesini naklettim. Türkiye’de çalıştığı için olmalı, ayıp olmasın diye Türk toplumunu esirgemiş. Biz biliyoruz ki bizim toplumumuz, zinhar yalan söylemez! Sonra daha da ileri gitmiş ve İngiliz ve Amerikanlar hâriç, dünyanın tamamının aşağılık lığını anlatmıştı. Düşüş, hemen Manş Denizi’nin doğusundan başlıyormuş.
Batı’nın bizi aşağılaması yeni bir şey değil. Hele CIA gibi, misyonerler gibi kurumların… Onların kurguları bunun üzerine. Misyonerler ruhumuzu kurtarmaya çalışıyor. Emperyalistler de vatanımızı bizden kurtaracaklar. Bizim içimizde olup da onlara katılanlar da var. KKTC Cumhurbaşkanı gibi.
Aşağılık Irklar
1937’de, Sir Winston Churchill, Kraliyet Filistin Komisyonu’na şunları söylüyordu:
“Mesela Amerika’nın Kızıl Derilileri’ne veya Avustralya’nın siyahilerine büyük bir haksızlık yapıldığını kabul etmiyorum. Daha güçlü bir ırk, daha üst düzeyde bir ırk, dünyayı daha iyi tanıyan bir ırk, geldi ve onların yerine geçti.” Churchill’in biyografisini yazan John Charmley (Churchill: The End of Glory), “Churchill, ırkların hiyerarşisine ve öjeniye (aşağılık jenlere sahip olanların temizlenmesi gerektiğine) kesinlikle inanıyordu. Ona göre beyaz Protestan Hiristiyanlar en tepedeydi, onların altında beyaz Katolikler vardı. Hintliler Afrikalılar’ın üstündeydi.” Charmley’e göre Churchill ve Britanya, sosyal Darvinist hiyerarşide kazanan taraftı.
Churchill’in İmparatorluğu kitabının yazarı Richard Toye, “Hafifletici sebep var”, diyor, “Churchill bu görüşlerinde yalnız değildi.” Evet, 20. asrın ilk çeyreğinde dünyada, bilhassa Batı’da ırkçılık hâkim fikirdir.
Hitler, bir “üstün ırk” fikir zincirinin başlangıcı değil, çok şükür ki son halkasıdır.
Aslolan Merasim, Ahlâk Önemli Değil
E. Kırşehirlioğlu 1957’de yayımladığı Türkiye’de Misyoner Faaliyetleri kitabında Anglo-Sakson, Protestan misyonerlerin gözlemlerini naklediyor:
Hristiyan müellifleri, eski kiliselerin, İslam fetihleri dolayısıyla, hayatiyetini kaybetmesine sebep olarak, Hristiyanların Müslümanlarla olan mütemadi münasebetlerini gösterirler. Zira bu yüzden onların da kendilerine tamamen yanlış olan şu iki hususa, yani ahlakî karakterin kurtuluş için esas olmadığına, keza normların ve merasimlerin Tanrının inayetini temine kâfi geldiğine inandıkları kanaatindedirler.
Neymiş bizim tavrımız:
1) Güzel ahlak, kurtuluş için pek de önemli bir husus değildir. Az biraz kopya, birazcık usulüne uygun hırsızlık, yalan… Zaten yolsuzluk hırsızlık değildir. Yalandan kim ölmüş?
2) Merasimleri, ibadetleri yeterince yerine getirirseniz bu yeterlidir.
E. Kırşehirlioğlu’nu tanımayabilirsiniz. Rahmetli dostum, müstesna bilim ve fikir adamı Erol Güngör!
Ne yapıyordu FETÖ? Sınav sorularını çalıyor, yani afiyetle kul hakkı yiyor, halen işleri başındaki subayları, diğer görevlileri taciz ediyor; uydurma davalarla hapsediyor, cinayetler işliyor, yerlerine kendi adamlarını yerleştiriyordu. Bütün bunlar olup biterken de, biliyorsunuz, Türkiye’yi Ugandalılar yönetiyordu. (Ümit Özdağ’ın esprisidir.)
Artık Her Yer Liyakat ve Adalet
Gitti de bu rezaletlerden kurtulduk mu? Üniversiteler bugün akraba çöplüklerine dönüşmüyor değil mi? Öğrenciler fırsat bulsalar da kopya çekmiyor, öğretim üyeleri asla ve kat’a intihal yapmıyor değil mi? Artık hiç adam kayırma, rüşvet, açıktan para alma kalmadı değil mi? Tayinler tamamen liyakat ve adalet esaslarına göre yapılıyor değil mi? Katiyen adamına göre kadro, adamına göre sınav, yapılmıyor değil mi? Türk Üniversiteleri, Türk Dış İşleri, velhasıl içerde ve dışarda devleti devlet yapan bütün noktalar layık olanlarla doldurulmuş, değil mi? (Diplomatlarımız nasıl bülbül gibi yabancı dil konuşuyorlar, videosunu seyretmişsinizdir!)
Aksi bir vaka duysak, Türkiye ayağa kalkar, o ahlaksızlığı lanet içinde boğar değil mi?
Kabul Ediniz
Şu gerçekleri kabul edelim: Batılı artık yukardaki ırkçı laflarını söylemez. Bunlar çok ayıptır. Fakat önemli bir kısmının ağzında değilse bile duygu ve düşüncesinde hâlâ bu fikirler yaşar. İşte Churchill’in 1937’de söylediklerinden tam 30 küsur yıl sonra CIA İstanbul istasyon şefinin naklettiği WOG hikâyesi… Ve buyurun, AB’nin on yıllardır bize karşı tutumu…
Ve ikinci gerçek: Biz bu aşağılamalara hak verdirecek bir çamurun içindeyiz. Irk sebebiyle değil ama bambaşka sebeplerle biz de dâhil Orta Doğu ciddî bir ahlak bunalımı içindedir. Hat Manş’tan mı başlar, Sicilya’dan mı, Polonya’dan mı bilemem. Ama Batı’da pek az rastlanan yalan, rüşvet, yolsuzluk bu taraflarda yaygındır. Daha vahimi, olağan karşılanır. Ahlaksızlık sayılmaz. Ayıplanmaz.
Bizde her gün okuduklarımızın onda biri Batı’da yaşansa yer yerinden oynar. Basın bundan başka bir şey yazmaz, söylemez, göstermez olur.