Türkiye’den…. Gürcistan’a…..
Gebze’den karayolu ile Sarp sınır kapısına. Sarp sınırından Gürcistan’ın Acara Özerk bölgesinin başkenti Batum üzerinden Ahıska’ya, Ahıska’dan da Ahılkelek ve Gümrü yolu Ermenistan’ın başkenti Erivan’a geçtik.
Sizlere Ermenistan ve Ermenistan’da Türk İslam eserlerini anlatacağım.
Ancak bundan önce geçtiğimiz yıl gittiğimiz Gürcistan’ın özerk bölgesi Ahıska, Gürcistan ve buradaki Türk İslam eserlerini anlatacağım.
Devr- Âlem Belgesel TV programı için hazırladığımız Gürcistan Belgeselinin senaryo metnini sizlerle paylaşıyorum.
Güneşli bir son bahar… Yapraklar sararmış. Yayla obaları boşalmış… Köyler büyük şehirle göç etmiş. Biz Karadeniz’in karşı yakasındaki Ahıska’da, Batum’da Gürcistan’da ve Kırım’daki göç hikâyelerini araştırmak için yoldayız.
Gebze’ den başladığımız Anadolu yolculuğumuz da Şehzadeler şehri Amasya, Malazgirt Savaşı’ndan sonra çevresinde ki kalelerin bir bir alınmasıyla Türk’ ün cesaret ve gücünü temsil edercesine adı Türk’ ün tokatı ile özdeşleşen Tokat, bir gümüş şehri olan Gümüşhane, Dünya da 600 yıl hüküm süren, sınırları 20 milyon metre kareye kadar genişleyen Cihan İmparatoru Osmanlı Devleti’nin kurulmasında dönüm noktasını teşkil eden 10 Ağustos Cuma 1230 tarihli Yassıçemen zaferinin gerçekleştiği can ilimiz Erzincan, zengin yurt anlamına gelen ve tarihi Kop Savunması’nın gerçekleştiği Bayburt, Selçuklular tarafından Malazgirt Zaferi’nden önce fethedilen ve Kartal yuvasına benzer muhteşem kalesiyle Artvin vilayetimize uğrayarak tarihi ve manevi iklim duraklarında nefes alıp, medeniyetimizin muhteşem tarihine bir kez daha şahitlik ederek tarih ve geçmiş şuurunu hafızalarda yeniledik.
Yolculuğumuz sırasında buram buram tarih kokan Anadolu coğrafyasının rengârenk motiflerini otomobilimizin camından çekmeden geçemiyoruz. Yollarda hummalı çalışmalar, ekin tarlalarında çalışkan Anadolu kadınları, tüm zorluklara rağmen yaşama ümidini yitirmediği feri sönmemiş göz bebeklerinden anlaşılan masum ve mazlum Anadolu çocukları ve doğal ve bereketli coğrafyanın bağ ve bahçeleri arasında bazen mola vererek ve bazen de seyir halinde bizden bir parça olan et ile tırnağın ayrılamayacağı gibi bizim onlardan onlarından bizden kopmadığını dünyaya haykırmak için acının, hüznün ve dramın kol gezdiği Türk yurdu Ahıska’ ya doğru ilerliyoruz.
Ardahan’ a varmadan önce sınır ilimiz Artvin’ in Şavşat ilçesinde yeşilin tüm tonlarının mevcut olduğu doğal ormanlarından ve ahşap Karadeniz evlerinden geçerek birdenbire değişen iklimi ve doğal görüntüsü ile sisler içerisinde ki büyükbaş sürülerinin yayıldığı geniş düzlükleriyle Ardahan şehir merkezine varıyoruz. Ardahan, dağ eteklerin de ” ÖNCE VATAN ” – ” MEHMETÇİK ÖLMEZ ” sözleri objektifimize takılıyor ve Türkçe yazan şehir tabelaları ve okunan Ezan – ı Muhammedi Türkgözü sınır kapısından sonra görmek ve duymak neredeyse artık imkânsızlaşıyor. Bu düşüncelerin de vermiş olduğu duygu yoğunluğuyla Kura nehrinden geçerek Türkgözü sınır kapısına doğru ilerliyoruz. Dağ eteklerinde ki karlardan da anlaşıldığı üzere yöre halkının kışa hazırlık için hayvanlarının yiyecek ihtiyacını karşılamak amacıyla yapmış oldukları saman istiflerini de görüntüleyerek 2540 rakımda Ilgar dağı eteğinde ” BAYRAK İNMESİN, EZANLAR SUSMASIN” diye vatan uğruna şehit düşen Mehmetçiklerimiz için yapılan şehitler çeşmesinde buz gibi kaynak sudan içip, aziz Mehmetçiklerimize de vefa borcumuzu ödeyerek Fatiha okumayı da unutmuyoruz. Ama hedefte gönül telimizi titreten Ahıska olduğu için yolumuza devam ediyoruz ve sonunda Gürcistan’ a bizi bağlayan Türkgözü sınır kapısına varıyoruz.
TÜRKİYE İLE GÜRCİSTAN’I KAVUŞTURAN TÜRKGÖZÜ SINIR KAPISI
Yurdumuzun doğudaki serhat şehri Ardahan’ın Posof ilçesinde bulunan Türkgözü sınır kapı Türkiye ile Gürcistan’ı kavuşturma görevi ifa ediyor. Sınır Kapısı Sabah 8.00 ile akşam 18.00 saatleri arasında açık. Sınır kapısını daha çok Ermeniler, Gürcistan üzerinden Ermenistan’a geçiş yapmak için kullanıyorlar. Sınır kapısında bir grup Ermeni’yle karşılaşıyoruz. Türkçe bilen bir Ermeni’den Türkgözü Sınır Kapısı ile alakalı malumat alıyoruz. Söylediğine göre Erivan Türkgözü arası yaklaşık üç yüz km imiş. Ve yine söylediğine göre Türk vatandaşları da günübirlik Ermenistan’a girip çıkma imkânına sahiplermiş. Türkgözü Sınır kapısından 481 km mesafe kat ederek, içimizde sel olup taşan merak ile Gürcü diyarına giriş yapıyoruz. Yeni bir toprağı ve farklı doğan bir güneşi görüp tanıyacak olmanın verdiği bedii heyecan yanı başımızda. Bu hislerimizin refakatinde varıyoruz Gürcistan’a ve öykümüzün ilk ilmeğini atıyoruz.
Gürcüce Sakartvelo anlamına gelen Gürcistan, Karadeniz’in doğu kıyısında, Güney Kafkasya’da yer alan bir ülke. Tam adı Gürcistan Cumhuriyeti. Eski Sovyet cumhuriyetlerinden biri olan Gürcistan’ın kuzeyinde Rusya, güneyinde Azerbaycan, Ermenistan ve güneybatısında Türkiye yer alıyor. Ülkenin batı sınırını ise çırpınan asi Karadeniz suları çiziyor. Bugünkü Gürcistan, Taş Devrinden bu yana yerleşim yeri olarak kullanılır. Klasik dönemde ülkenin doğusunda kurulan İberia Krallığı ve batısında kurulan Kolheti Krallığı, Gürcülerin kültürel gelişiminin ve devlet kurma geleneğinin başlangıcını oluşturur. Yazılı kaynaklara göre Proton-Gürcüleri İ.Ö 12. yüzyılda tarih sahnesine çıkarlar. Arkeolojik buluntular ilk Gürcü siyasal yapılanmasının İ.Ö 7. yüzyıla kadar gerilere gittiğini gösterir. İ.Ö 4. yüzyılda ilk birleşik Gürcistan krallığı kurulur. Yüzyıllar boyunca İran, Moğol, Rusya ve Osmanlı Devleti’nin çekişmesine sahne olan Gürcistan, 1801’den itibaren Rusya tarafından ilhak edilir. 1918-1921 tarihleri arasında Demokratik Gürcistan Cumhuriyeti adı altında bağımsız bir devlet kurulur. 1921’de ülkeye Kızıl Ordu girince Gürcistan, Sovyet cumhuriyetlerinden biri olur.1991 yılında Sovyetler çökmesiyle birlikte Gürcistan 1991 yılında yeniden bağımsızlığını kazanır.
HÜZNÜN KOL GEZDİĞİ BİR SUSKUN KENT: AHISKA
Gürcistan’da ilk durağımız ülkenin güneybatı bölümünde yer alan Ahıska. Türkgözü sınır kapısından girdikten sonra içimizi tarif etmekte zorlandığımız, hüznün kol gezdiği Ata topraklarında bir ürperti kaplamaya başlamıştı. Sıcak havaya rağmen Rusların sömürgesiyle de talan ve harap olan bu topraklarda sanki bir ölüm sessizliği kol geziyordu. Aslında bu vahim tablo, dünya konjonktüründe ülkenin kültür mirası ve iktisadi alanda ne kadar geri kaldığının da göstergesi. Ortodoks Hıristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olan Gürcistan’ın Ahıska bölgesinin girişinde de çarmıha gerilmiş şekilde duran Hz. İsa motifli haç işareti dikkatimizi çekiyor. Sessiz olan Ahıska da ne bir Türkçe isim ne de bir ezan sesine rastlamak imkânsız. Çünkü bu sessizliğin en büyük gösteresi hemen sınıra yakında bir mevkide yer alan Vale köyünde 1950′ li yıllarda kapatılmış, tahrip edilmiş ve perişan bir halde bakımsız olarak kendi kaderine terk edilen camii bizi ilk baştan derinden etkiliyor ve üzüyor.
Ahıska’ya ilk kez 12. yüzyıldaki tarih kayıtlarında rastlanır. 12-13. yüzyıllarda Samtshe’nin yöneticileri Şalva ve İvane’nin Ahıska olduğu belirtilir. 13. yüzyıldan 17. yüzyıla kadar Samtshe Jakeli ailesi tarafından yönetilir. Kent, 1578’de Türk ordusu tarafından kazanılan Çıldır Meydan Savaşı sonucunda Osmanlıların eline geçer ve 1628’de Çıldır Eyaleti’nin (Ahıska Paşalığı) yönetim merkezi olur.1828’de 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında, Rus birlikleri komutanı General Paskeviç, kenti ele geçirir. 1829 tarihli Edirne Antlaşması’yla Ahıska, Rusya’ya bırakılır. Bu savaştan sonra bölgeden Müslüman ve Katolik nüfusun önemli bölümü Osmanlı topraklarına göç eder. Buradan gelen Katolik Gürcüler, 1861’de İstanbul’un Bomonti semtinde Katolik Gürcü Kilisesi’ni kurarlar. II. Dünya Savaşı’nda bölgenin Müslüman nüfusu tümüyle bölgeden göç ettirilir. Bu Ahıska Türklerinin göçünden sonra, Sovyet yönetimi bölgeye Ermeni nüfusu yerleştirir ve Ermeniler bölgenin hâkim nüfusu haline gelirler.
Ahıska, Çarlık yönetimi sırasında önce Kutaisi, sonra Tiflis valilikleri içinde yer alır. Kentin eski yerleşmesinde surlar, kale ve cami ile Azize Marine Kilisesi vardır. Kentin yakınlarında ise Sapara Manastırı bulunur. Kentin nüfusu yaklaşık 18.500’dür. Türkiye’de özellikle Artvin ve Ardahan illerinde önemli addedilebilecek Kıpçak (Ahıska) Türkü nüfusu bulunur. Ahıska ‘nın Türk tarihindeki en önemli yeri, 1500’lü yıllarda Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı toprağına alınmış Çıldır eyaletinin Başkenti yapılmış olması. 1820 yıllarında Rus Çarlığı Ahıska’yı işgal etti. Bundan sonra burada büyük sıkıntılar ve sorunlar yaşandı. 1944’de 100 bine yakın Ahıska Türk’ü vatanlarından sürüp soykırıma tabi tutulan Ahıska’da büyük beşeriyet bir dramı yaşandı ve Ahıskalılar ” vatan vatan diye” Ahıska’ya dönme mücadelesi vermeye başladılar
Yaya olarak girizgâh yaptığımız Ahıska, kuraklığın hiç işinin düşmediği verimli zümrüt yeşili bir ova. Ardahan’a inat doğunun Çukurova’sı gibi arz-ı endam ediyor adeta Ahıska. Seralar, meyve bahçeleri, üzüm bağları ve sulak alanlar göz ve gönül ziyafeti sunuyor .’Yeni Kale’ anlamına gelen Ahıska, bu adı bölgedeki Osmanlı hâkimiyeti sırasında almış. Ahıska’nın en büyük önemli özelliklerinden biri bu coğrafyada tezahür eden Türk mevcudiyeti. Ahıska topraklarında kadim zamanlarda önemli ölçüde Türk nüfusu bulunuyormuş ancak bu nüfus, 1944 yılında totaliter Stalin tarafından iki saat içinde tren vagonlarına doldurularak, gidecekleri yere kadar aşağı dahi inmemek koşulu ile kapalı tren vagonlarında Orta Asya’ya sürülerek Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a yerleştirilmiş. Bu sürgün Stalin’in Karadeniz kıyılarını Türklerden temizleme operasyonunun bir parçası olduğu Sovyetler Birliği dağıldıktan sonra açıklanan arşivlerde ortaya çıkarılmış. Bu hazin sürgününde binlerce Türk’ün yolda yaşamını yitirdiğini öğrendiğimizde içimiz burkuluyor. Yalnız hunharca gerçekleştirilen bu kıyıma rağmen bugün bu topraklarda birçok insan Türkçe konuşuyor.
Ancak burada binaların harabe halinde olması bölgenin terk edilmişliğini en büyük göstergesi Ahıska Türkleri, buradan sürüldükten sonra buraya Ermeniler ve Gürcüler yerleştiği için bölgenin nüfus dengesi değişmiş. Ermeni ve Gürcüler Ahıskalıların buraya dönmesini istemiyorlar. Ahıska’da yaşayan 40-50 hane gibi bir yerleşime sahip olan Ahıska Türkleri korkularından ne fotoğraf çektirtiyor ne de açıklama yapıyorlar. Bizim Ahıska’da belgesel çekimimizden de son derecede rahatsızlar. Ahıska’da bizi en çok etkileyenler Ahıskale , Ahıskale’deki Osmanlı Türk eserlerinin perişan halleri, Ahıska’ya dönen Sabiha Ninenin “vatan vatan” diye inlemesi ve Ahıska’da yaşayan Türklerin korku ve endişeleri oluyor.
Çekim yapmaya başlamamızın üzerinden bir saat bile geçmeden bizler hemen Gürcistan’ın Başkenti Tiflis’teki istihbarat merkezine ihbar ediliyoruz. Gürcistan istihbaratı ile adeta köşe kapmaca oynayarak belgesel çekimlerimizi tamamlayıp başkent Tiflis’e gitmeye karar veriyoruz.
AHISKA
1578 yılından 1828 Rus işgaline kadar Anadolu’dan bölgeye yerleştirilen ve Anadolu Türklüğü’nün ayrılmaz bir parçası olan Ahıska Türklerinin asıl vatanı bugünkü Gürcistan Cumhuriyeti’nin toprakları içinde kalan ve Türkiye ile komşu olan Ahıska, Ahılkelek, Aspinza, Adıgen ve Bogdanovka vilayetleridir. Buraya yerleşen Türklere Ahıska Türkleri denmesinin sebebi ise bu vilayetleri içine alan bölgenin coğrafi isminin Ahıska olmasından ileri gelmektedir.
Son 70 yılda 3 defa sürgüne uğrayan ve 1944 yılında kanlı diktatör Stalin’in hışmına uğrayan ve sürgüne tabi tutulan bir Türk grubu da Ahıska Türkleridir. Ahıska Türkleri bu kanlı sürgünde SSCB’nin birçok bölgelerine dağıtılmışlar ve binlerce şehit vermişlerdir.
Ahıska Türkleri bugün 13 Cumhuriyetin 264 değişik bölgelerinde yaşamaktadırlar. Rusya Federasyonunu 28 yerleşim biriminde 70 bin, Kazakistan’da 145 bin, Azerbaycan’da 106 bin, Kırgızistan’da 57 bin, Özbekistan’da 30 bin, Ukrayna’da 18 bin, Türkiye’de 200 bin, çeşitli ülkelerde 3000 olmak üzere 629 bin Ahıska Türkü yaşamaktadır.. Bunların sosyal, kültürel ve eğitimle ilgili pek çok problemleri mevcuttur.
Bulundukları ülkelerde oluşturdukları kültür merkezlerinde Ahıskalılar kimliklerini koruma mücadelesi vermektedirler. Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan’da Ahıska Türklerinin kurduğu çok sayıda Türk Kültür Merkezinde bu çaba gösterilmektedir. Özbekistan’da bulunan Ahıskalılara ait kültür merkezi, Özbekistan Medeniyet Vakfı bünyesinde 1992 yılı başında “Türk Medeniyet Merkezi” adı ile kurulmuştur. Merkezin başında Dr. Ömer Salman bulunmaktadır. Kazakistan Ahıska Kültür Merkezi 1991 yılında Dr. Tevfik Kurdayev Haşimoğlu tarafından Almatı’da kurulmuştur. Merkezde Türkçe, din bilgisi gibi dersler verilmektedir. Ayrıca merkez, Türkiye’den Kazakistan’a giden Türk vatandaşlarına da kapılarını açmaktadırlar. Kırgızistan’da bulunan Ahıska Türkleri tarafından 1991 yılında kurulan Türk Medeniyet Merkezi’nin başında eski milletvekili İzzet Maksudov bulunmaktadır. Bu üç merkezin stratejik açıdan önemleri çok büyüktür. Türk, Kazak, Kırgız, Özbek kardeşlikleri arasında nifak tohumları ekmek isteyenlere karşı bu merkez mühim görevler üstlenebilecek yapılanmalar haline getirilebilir.
Ahıska Türklerinin neden sürgüne tabi tutuldukları tam 47 yıl gizli tutuldu. Gerekçe olarak bu 47 yıl boyunca ileri sürülen ise yalnızca tahmin edilen, varsayılan gerekçelerdi…
1991 yılında sürgünle ilgili belgelerin önemli ölçüde yayınlanmasıyla konu açıklık kazandı. SSCB’nin Halk İçişleri Komiseri Gürcü asıllı Lavrentiy Beriya, savaş sebebiyle bütün yetkileri elinde toplayan Devlet Savunma Komitesi Başkanı Gürcü İ. V. Stalin’e gönderdiği teklif niteliğindeki mektubunda (24 Temmuz 1944) “Gürcistan SSC’nin Türkiye sınırlı bölgelerinde oturan Türk nüfusun önemli bir kısmı yıllardır Türkiye tarafındaki akrabalarıyla temas etmek suretiyle muhaceret eğilimi içerisinde olup, kaçakçılık yapmakta, Türk istihbarat organları için casus angaje etme kaynağı oluşturmakta ve eşkıyaya insan gücü temin etmektedir” diyerek, bu sebeple 16700 hanenin (86 bin kişilik nüfus, bazı kaynaklarda bu rakam 91 bin olarak ifade ediliyor, ayrıca 40 bin kişi de askerde) Ahıska bölgesinde Orta Asya’ya sürülmesini ve bunların yerine de Gürcistan’ın toprak sıkıntısı çekilen kazalarından 7000 Gürcü hanenin iskân edilmesini teklif ediyordu.
Bu teklifini bir hafta sonrasında Stalin tarafından imzalanan yukarıda zikredilen tarih sayılı Devlet Savunma Komitesi Kararıyla da “sürgün” başlıyordu. İşin ilginç tarafı Beriya’nın hazırladığı gerekçeli teklif ile Stalin’in imzaladığı gerekçeli kararın aynı ifadelerden oluşmasıydı. Şüphesiz ki bütün bunlardan daha ilginç olanı gerek teklifte, gerek kararda yer alan iddiaların gerçek dışılığı ve ciddiyetten uzaklığıdır.
Türk toplulukları içerisinde kendi yönetimi olmayan tek Türk topluluğu olan Ahıska Türkleri kendi okulları ve yayın organları yoktur. Yeni yeni kültür merkezleri, dernek veya cemiyet kurmaya başlamışlardır. Geniş bir alana sürüldükleri halde Türklüklerinden hiçbir şey kaybetmemişler, bugüne kadar Türk adını şan ve şerefle yaşatmışlardır.
Dede Korkut Kitabı’nda “Ak-Sıka” (Ak Kale), 481 yılına ait kayıtlarda “Akesga” adlarıyla anılan eski Oğuzlar beldesi Ahıska, Gürcüce “Yeni Kale” anlamına gelen Ahal-Thise’nin Türkçe ve Farsça şekli olarak da yorumlanmaktadır. İslam’ın ilk fetihleri esnasında Hz. Osman’ın hilafetine rastlayan dönemde Şam valisi Muaviye’nin kumandanlarından Habib b. Mesleme tarafından ele geçirilen Ahıska, 1267-68 yıllarında da Moğolların hâkimiyeti altına girmiş, daha sonraki yıllarda bölgenin yarı bağımsız valileri “Atabeğ”ler tarafından yönetilmiştir.
Ahıska, Atabeğleri Lala Mustafa Paşa’nın, Çıldır Savaşı (1578) sonunda Osmanlı idaresine girdiler. Son atabek Minüçihr Osmanlı’ya bağlılığını bildirerek Müslüman oldu ve Mustafa Paşa adını aldı. Bu tarihten sonra Ahıska yeni kurulan Çıldır eyaletinin merkezi haline getirildi ve tahriri yapıldı. Ancak, Çıldır’ın savaşlarda harap olması üzerine Ahıska eyalet oldu, bir ara Safevilerin de eline geçen şehir, 1635 yılında tekrar Osmanlı hâkimiyetine girdi. 1828 yılında Rusların idaresine girinceye dek tam 250 yıl Osmanlının serhat şehri olarak kalan Ahıska Türkiye sınırlarından kopunca bu bölgede yaşayan Serhat Türklerinin kötü talihi de işlemeye başladı.
1853-1856 Osmanlı-Rus savaşı esnasında bir kısım Ahıskalı Osmanlı ordusuna yardımcı oldukları gerekçesiyle üzerlerinde yoğunlaşan baskılardan kaçarak Erzurum’a sığındılar. Yine bu savaş sonrasında Kars’ın Osmanlı sınırlarından koparılmasıyla Ahıska Türkiye sınırından bir hayli uzakta kaldı. Bu dönemde Kuzey Doğu Anadolu’dan Ahıska bölgesine doğru bir Ermeni göçü yaşandı.