Ah Şu Erkekler (1)

100

Bazı hikâyeler gerçekten çok ibretli.

Alınacak ders bakımından pek kıymetli.

 

Yine okumuştum eskide bir zaman,

Kadın demesin diye artık el-aman!

 

Geçiyordu hikâyede bir erkeğin hâli,

Anlıyordu sonunda nedir kadın ahvâli.

x

Adam işinden evine, her akşam aynı saatte, tam vaktinde geliyordu. Kapıya gelir gelmez, daha eli kapı tokmağına varmadan, sanki kapı, sihirli bir el tarafından açılıyordu. Tabii kapıyı açan hanımıydı.

Gülümseyen bir çehre ve tatlı bir ses tonuyla “Hoş geldin!” der. Biraz dinlendikten sonra yemek sofrasına davet ederdi.

Her zamanki gibi mükellef, iştah açıcı, zengin bir sofrada bulurdu kendini. Yemekler nefis olurdu doğrusu. Değme kadın su dökemezdi karısının eline. Bir güzel afiyetle yemeklerini karşılıklı oturdukları masada yerler. Sonra oturma odasına geçerlerdi.

Biraz havadan sudan konuşurlarken, karısı nefis kokusuyla köpüklü kahvesini tutuştururdu eline. Ohh dünya varmış diyerek içerdi kahvesini höpürdeterek.

Bir iki kısa sohbetten sonra adam: “Hanım bana müsaade, kahvede arkadaşlar bekliyor. Bir iki kelâm eder, biraz kâğıt oynar dönerim!” der, hanımın onaylamayan suskunluğuna hiç aldırmadan, onun hoşnutsuzluğunu görmezden gelerek çekip giderdi.

x

Gerçi kadının canı sıkılırdı bu işe,

Ama söz geçiremezdi bir türlü eşine.

 

Kalırdı yapayalnız koca evde,

Kederiyle ahh tek başına…

Bir gün değil, beş gün değil her gece,

Geçerdi ayna karşısına!

 

Dökerdi içini durmadan kendi kendine.

Çıkış yolu arardı, bulmak için derdine.

 

Nihayet bir şimşek çaktı birdenbire beyninde,

Bulmuştu galiba bir yol kocası aleyhinde.

x

Her zamanki gibi koca gelmişti,

Tam vaktinde evine.

Fakat ne kapıyı bir açan vardı,

Ne de bakan eline.

Bir hüzün çöktü anlamadığı biçimde içine,

Bir boşluk duydu içinde, bilinmez ki acep niye?

x

Anahtarıyla açarak kapıyı, girdi sessizce içeri. Oturma odasına yöneldi. Herhalde karısı orada olmalıydı. Baktı dört bir köşeye. Fakat göremedi karısını ne hikmetse. Belki dedi meşguldür mutfakta. Fakat orada da yoktu! Seslendi yüksek sesle, hangi köşedeyse…Versin bir cevap diye. Nafile arıyordu boş yere. Sanki yer yarılmış da geçmişti yedi kat yerin dibine.

 

 

Önceki İçerikCumhuriyet Döneminin İktisadî Arayışlar Tarihi–V
Sonraki İçerikSınır Tanımayan Yalan, İftira ve Türkiye’yi Bekleyen Sorunlar
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.