Ah Edebiyat Vah Siyaset

61

Napolyon komutasındaki Fransızlar Osmanlı Cilhan Devleti toprakları olan Mısır’ı 1798’de işgal ediyorlar. İşgal gerçekleşirken Fransız ordusunda sadece top, tüfek değil; bilim adamları ve sanatçılardan oluşan 167 kişilik bir edebiyat, sanat ve kültür heyeti ile 287 ciltlik bir de kütüphane bulunuyor. Naci Öncel’e göre (22 Mart 2015 Hürriyet) emperyalizmle birlikte ortadoğu’da çok farklı bir dönem başlıyordu o yıllarda.

Bu dönem halka rağmen hala devam ediyor. Emperyalizm ve siyaset; kültür ve edebiyatla da içli dışlıdır nereden bakılırsa bakılsın. O’nunla görünmek isterler yer edinene kadar. Kahire merkez sokakları bugün hala Fransız mimari dokusu ve estetiğiyle resim vermektedir.

Bazı ülkelerde siyaset homojenliğini koruyup, istikrarını sürdürürken; edebiyat, ilim, kültür, sanat ve medeniyet hareketi de buna paralel olarak hayat bulur. Dikkat edin ABD sadece bir süper güç değil, aynı zamanda teknolojide, sanatta, edebiyatta, ilimde, sporda, hukukta ve eğitimde de öyledir. Aynı, ortakları olan diğer batılı devletler gibi. Bir zamanlar SSCB de öyleydi. Siyaset; edebiyat ve kültür ile birlikte hedefe varmaya çalışırlardı.

TBMM Kurucu Sanatçı Milletvekilleri

Gelelim ülkemize bunun ilk örneği bizdedir esasında. Mete Han’dan, Dede Korkut’a, Selçuklu’da Nizamülmülk’e, Edebali’den Ertuğrul ve Osman Gazi’ye, bunların devamında kendileri de şair olan sultanlar(mahlasları ile) Hüdavendigar, Yıldırım, Muradi, Avni, Veli, Selimi, Muhibbi, Talibi, Adli, Bahti, Farisi, Vefai, İkbali, Meftuni, Necip, Sebkati, İkbali, İlhami ile daha düne kadar devam etti. Hem iyi devlet adamı ve hem iyi sanatçı bu insanlar. Öte yandan aynı görkemde sanatçı olan Nedimi, Nefi’yi, Baki’yi, Taşlıcalıyı sadece hatırlatayım yeter. Böyle örtüşen örnek aramak günümüzde nafile bir iştir. Bu isimler hala okunuyor, okutuluyor.

Geldik İstiklal Savaşımıza. Bağımsızlığımızı kazandık. Mağdur ve mazlum milletlerin tümü için örnek bir mücadele verdik. İngiliz’i, Fransız’ı, İtalyan’ı, Yunan’ı kovduk. Türkiye Cumhuriyeti’ni ilan ettik. Büyük Millet Meclisi kurucu milletvekilleri arasında alimler, yazarlar, şairler, sanatçılar  var. Mehmet Akif Ersoy bugüne kadar yaşıyor milleti ile örtüştüğü için. Hasan Basri Çantay ve  Hamdullah Suphi Tanrıöver de öyle. Bu üç mümtaz ismin arkadaşı atamayla dört dönem parlamentoda kalan Edirne Mebusu (o günkü ismiyle Saylavı)Mehmet Şeref Aykut çözülüyor, yönetime yaranmak uğruna “Şimdi yaşamak dini, yarın ahirette nimet bulmak hurafesini yıkmıştır” diyen Kamalizm’i yazıyor ve bugün bu ismi ve eserini kimse hatırlamıyor. Hizmetini de. Millet de siliyor onu daha sonra defterinden.

Anıt İsimler

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’in Nutku bugün önemli bir kaynak. Hem tarih, hem kültür için. İkinci dönemden başlayarak parlamentoda ise bakın kimler oluyor edebiyat ve fikir mahfillerinden; Yahya Kemal Bayatlı, Adnan ve Halide Edip Adıvarlar, Yunus Nadi Abalıoğlu, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Ağaoğlu, Reşat Nuri Güntekin, Celal Nuri İleri, Kemalettin Kamu, Vasfi Mahir Kocatürk, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Kutsi Tecer, Ömer Bedrettin Uşaklığil, Ruşen Eşref Ünaydın, Hüseyin Cahit Yalçın, Necip Asım Yazıksız, Sabahattin Selek, Ali Canip Yöntem, Hakkı Naşit Uluğ, Suut Kemal Yetkin, Mehmet Emin Yurdakul, Hikmet Bayur, Falih Rıfkı Atay, Hasan Ali Yücel, Ziya Gökalp iyi mi? Bu isimlerin bir kısmı yönetimle işbirlikçi olmuş, kendisini unutturmuş; bir kısmı ise  hala dipdiri aramızda sanki yaşıyor. Atamasına değil, inancına ve kolundaki altın bileziği sanatına güvenmiş. İkisini birbirine karıştırmamış.

Milli Şef İsmet İnönü dönemi başlıyor arkasından, sonra Demokrat Parti. Bunu askeri darbeler takip ediyor. Ancak Parlamento edip, fikir adamı ve sanatçıdan mahrum değil: İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Hüseyin Rahmi Gürpınar, Fuat Köprülü, Samet Ağaoğlu, Ömer Rıza Doğrul, Selim Rağıp Emeç, Çetin Altan, Sadun Eren, Remzi Oğuz Arık, Saffet Arıkan, Arif Nihat Asya, Doğan Avcıoğlu, Faik Ahmet Barutçu, Hasan Tahsin Banguoğlu,  İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Ali Fuat Başgil, Faik Baysal, Naim Tirali, Oktay Ekşi, Muammer Dirik, Hüsnü Dikeçliğil, Yavuz Abadan, Rıfkı Salim Burçak, Mustafa Yücel, Kazım Nami Duru, Bahadır Dülger, Ziyad Ebuzziya, Osman Zeki Efeoğlu, Osman Yüksel Serdengeçti, İlhan Darandelioğlu, Mehmet Necdet Evliyagil, Gökhan Evliyaoğlu, Mümtaz Faik Fenik, Emin Erişirgil, Fevzi Halıcı, Nurettin Özdemir. Daha bitmedi liste:

Mirasına Bakılırsa

Süleyman Arif Emre, Adnan Başer Kafaoğlu, Kadircan Kaflı, Ceyhun Atuf Kansu, Osman Turan, Ağah Oktay Güner, Avni Doğan, Erdem Beyazıt, Osman Atilla, Cahit Okurer, Yusuf Ziya Ortaç,  Nevzat Kösoğlu, Yılmaz Karakoyunlu, Ahmet Tevfik Paksu, Şinasi Özdenoğlu, Ömer Sami Çoşar, Altan Öymen, İlhami Soysal, Mehmet Rüştü Şardağ, Metin Toker, Tekin Erer, İbrahim Sıtkı Yırcalı, Ümran Nafiz Yiğiter, Mustafa Yücel, İsmail Cem İpekçi, Ayvaz Gökdemir, Ayşe Nazlı Ilıcak, Ömer Zülfü Livaneli, Ahmet Tan, Fuat Bol, Mehmet Atila Maraş, Hüseyin Besli, Recep Garip ve Mehmet Ocakden.

Hakkı olan edebiyatçı siyasetçi de olsa fikir mahvillerinde edip olarak yaşıyor, düşünce adamı olarak kitapları basılıyor. Bir kısmı atama ile vekil olduğundan, esamesi okunmuyor. 32 sene parlamentoyu takip etmiş bir yazar olarak bazı vekillerimizin temsil özelliğinden, kullandığı nefis Türkçeden, içeriği dopdolu olan konuşma metninden, nazik, kibar, latif üslubundan, medeni ve insani ilişkilerinden, şıklığından, şehirli bir aydın olmasından etkilenmişimdir. Örnek vermek gerekirse, Kamran İnan, Ağah Oktay Güner, Yılmaz Karakoyunlu’yu hatırlatırım. Konuşmalarından ziyade dizeleri daha güçlü olanlara örnek ise Erdem Beyazıd’ı gösterebilirim.

Üstad Necip Fazıl Kısakürek MSP, MHP ve IDP tarafından konferanslarla hep yanında fotoğraf verdirildi. Milliyetçi, muhafazakar partiler Arif Nihat Asya’nın Yıldırım Gürses tarafından mehter formatında bestelenen Fetih Marşı, Ozan Arif’in eserleri her toplantıda söylendi. Abdurrahim Karakoç’un  şiirleri de. Hala mitinglerde dizeleri okunan Mehmet Akif Ersoy, Yahya Kemal, Mehmet Emin, Ziya Gökalp, Orhan Şaik Gökyay, Arif Nihat Asya’nın şiirleri, politik eylemlerin içinde buluyor kendilerini. CHP için de Nazım Hiikmet, Aşık İhsani, Zülfü Livaneli ve Hasretinden Prangalar Eskittim yazarı Ahmet Arif hep böyle oldu.

Siyaset Kültürü Sanatı Yiyor

Siyaset Ahmed’i Hani’nin 2659 beyitten oluşan 17. Yüzyılın sosyal hayatını, kültürünü,  gerçeğini, yönetimini ve ahlakını vurgulayan aşk destanı Mem u Zin de Kültür Bakanlığı’nca kürtçe basılarak polititik bir tasarruf yaptı. Siyaset edebiyatı böyle değerlendiriyor.

Üstad Sezai Karakoç’un Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti’ne de arka planı öylesine zengin ve engin tefekkür yumağı vardırki, sardıkça artıyor üstelik. AK Parti genel kurulunda ve televizyonlarında hep okundu durdu.

Sevgili,

Ey Sevgili,

En Sevgili!

Uzatma dünya sürgünümü benim,

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır?

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır,

Aşk celladından ne çıkar, mademki bir yar vardır,

Yoktan da vardan da öte bir Var vardır!

Hep suç bende değil, beni yakıp yıkan bir nazar vardır,

O şarkıyı izleyip söylenecek mısralar vardır.

Ne yapsalar, boş göklerden gelen bir karar vardır,

Gün batsa ne olur, geceyi onaran bir mimar vardır,

Sırların sırrına ermek için, sende anahtar vardır,

Gökyüzünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır,

Senden ümit kesmem, kalbimde merhamet adlı bir pınar vardır!

Sanat böyle bir ilgiden mutlu, ancak sanatçı sanırım pek öyle değil. Sessizliğini bozmuyor. Üstelik kendisi de bir siyasi kuruluşun genel başkanı olmasına rağmen. Altınyılını yaşayan iki yazarımız ise Rasim Özdenören ve Nuri Pakdil.

Çürümeye Karşı Köşeli  Olmak

MHP’nin 11. Genel kurulunda  Dedem Korkut duası yapıldı. Ahmet Yesevi ve Hacı Bektaş hatırlatıldı. Genel Başkan Devlet Bahçeli’nin Ferdi Tayfur sevdiğini de herkes biliyor. Siyasi arena edebiyatsız, sanatsız, müziksiz, sanatçısız, edipsiz yapamıyor. Doğrusu da bu. Ancak onların yerineyenisi gelmiyor ve miras yedilikten öte geçilemiyor.

Madalyonun öteki yüzüne gelince; M. Atila Maraş’ın “Şair Milletvekillerimiz” çalışmasında ismi geçenlerden kalıcı olarak yaptıkları hizmeti günümüze yansıtanların sayısı o kadar az ki. Sanat, kültür ve medeniyet hareketinin  temeli için bile harç konulup konulmadığı tartışılır. Yani siyaset edebiyatı, kültürü, sanatı yiyor, sanatkar vekiller de o makamdan sanatçı, edip, yazar değil de üssüne tabi olan politikacı çıkıyor malesef. Bundan dolayı da iki dilli de değil, birkaç dilli parçalı bir toplum olduk. Güzel Türkçemizi önce edebiyatçılar, yazar ve şairlerle sanatçılar yaşatacak. Bunun altı yapısını ve teşvikini de politikacılarımız hazırlayacak. Yoksa fikir, sanat, kültür fukarası olur çıkarız. Dün de bugün de emperlayizm kültürle ve insanla yapılıyor. Top tüfek modası geçti.