Polis memuru Tuncay Akyüz henüz 26 yaşındaydı, evliydi ve üç aylık bir çocuğu vardı.
Van Bölge Araştırma Hastanesi’nde görevi başındayken, arkasından sinsice yaklaşan teröristin ensesine sıktığı kurşunla şehit olmuştu.
Ailesi, eşi ve mesai arkadaşları gözyaşlarına boğulmuştu.
Akyüz’ü kalleşçe şehit eden terörist, birkaç gün sonra güvenlik güçleriyle girdiği çatışmada ölü olarak ele geçirilmişti.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” dedi.
“Bu terörist için ağlamayan insan değildir” mi diyeceğiz.
Polis memuru Bülent Özkan bir hafta sonra evlenecekti, davetiyelerini bile bastırmıştı.
11 Eylül günü görevli olduğu Sultan Gazi 75. Yıl Polis Merkezi’nde canlı bomba saldırısında şehit olmuştu.
Ateş düştüğü yeri yakmıştı, Özkan arkasında gözü yaşlı bir nişanlı ve aile bırakmıştı.
Özkan’ı şehit eden canlı bomba terörist aynı saldırıda ölmüştü.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz” dedi
“Bu terörist için ağlamayan insan değildir” mi diyeceğiz.
Bingöl Karlıova’da görevden dönen Bingöl Emniyet Müdürlüğü Çevik Kuvvet Şube Müdürlüğü ekibini taşıyan minibüsün geçişi sırasında, menfeze yerleştirilen patlayıcının teröristler tarafından infilak ettirilmesiyle sekiz polis şehit olmuş, dokuz polis yaralanmıştı.
Sekiz şehidin memleketlerinde yapılan cenaze törenlerinde gözyaşları sel olmuştu.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen terörist için ağlamayan insan değildir” dedi.
Bu kalleşçe tuzağı hazırlayan teröristler dağda öldürülürse, “Bu teröristler için ağlamayan insan değildir” mi diyeceğiz.
Tunceli’nin Ovacık ilçesi Cumhuriyet Başsavcısı Murat Uzun lojmanına girerken bir terörist tarafından başına sıkılan kurşunla ağır yaralanmış, birkaç gün sonra şehit olmuştu.
Olay sonrası hastaneye koşan Başsavcı Uzun’un eşi Cihan Uzun “Ne olur ölmesin” diyerek eşi için gözyaşı dökmüştü.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen terörist için ağlamayan insan değildir” dedi.
Uzun’u şehit eden terörist dağda veya ovada, her hangi bir çatışmada öldürülürse, “Bu terörist için ağlamayan insan değildir” mi diyeceğiz.
“Brusk Amed” kod adını taşıyan terörist Mizbah Ezer, 9 Ağustos 2008’de Erzincan’ın Kemah ilçesinde aralarında Yarbay Mikdat Şamdancı’nın da bulunduğu dokuz askerin şehit edildiği mayınlı saldırının emrini vermiş ve 5 Haziran 2007’de de Kocatepe Jandarma Karakolu’nun ihtiyaçlarını taşıyan aracı çalıp karakol bahçesine girerek beraberindeki teröristlerle yedi askeri şehit etmiş, yedisini de yaralamıştı.
Son olarak Çukurca’da 24 askerin şehit edildiği baskına da katılan bu cani, Hakkâri’nin Çukurca ilçesi kırsalındaki Kazan Vadisi’nde gerçekleşen operasyonda öldürülmüştü.
Bir polis şefi çıkıp; “Dağda ölen terörist için ağlamayan insan değildir” dedi.
Kırk cana kıyan bu terörist operasyonda öldürülmüşse, “Bunun için ağıt dökmeyenler insan değildir” mi diyeceğiz.
Hocanın biri camide Allah’ın varlığını bin bir delil getirerek anlatıyormuş, camide vaazı dinleyen Bektaşi; “Teres yok diyecek de dili varmıyor” demiş.
Teşbihte hata olmaz derler ya, Neredeyse dağda ölen teröristlerin tabutlarının altına girip, helâllik verip, gözyaşı döküp, ülke sizinle gurur duyuyor diyecekler de dilleri varmıyor mu diyelim.
Ne diyelim!