Ağabey, Allah Rızası İçin.

85

Hiç unutmam soğuk ve yağışlı bir sonbahar günüydü. Tam arabaya biniyordum ki, orta yaşlarda hırpani giyimli bir adam yanıma yanaştı, “Ağabey, Allah rızası için bana bir yardım et” dedi.

Döndüm baktım, dinç görünümlü 40’lı yaşlarda kirli sakallı bir adam elinde kâğıt mendil dolu bir torbayla dileniyor mu, satış mı yapıyor belli değil.

Âdetimdir, dilenciye asla para vermem.

Ama bir şey satıyorsa, dilenmeyip çalışmayı teşvik mahiyetinde mutlaka bir tane alırım.

–          Kaç para mendiller, dedim.

–          Ne verirsen ağabey.

–          Nasıl ne verirsen? Ben şimdi 5 kuruş versem bu mendil paketini alabilir miyim?

–          (Gülümseyerek) Yok ağabey! Ne gönlünden koparsa(?)

1 Lira uzattım, bir paket mendil aldım. Aynı mendilin 10’lu paketini büyük marketlerde 1 Lira satıyorlar ya helâl olsun dedik…

% 1000 kâr.

Sözüne devam etti, “Ağabey ya, eski ayakkabın var mı?”

Ayaklarına baktım, içim acıdı. Ben botlarla üşürken o plastik terliklerle, çıplak ayakla dolaşıyordu. Kendimden utandım. “Tabii var” dedim.

–          Sen yarın Büyükşehir Belediyesi Çözüm Masası’na gel, bak bu da kartım. Yapılabilecek ne varsa bakalım.

–          Olmaz, ağabey ben oraya geldim.

–          Eee?

–          Yardım etmiyorlar. Barınma evine götürmeye kalkıyorlar.

–          Allah, Allah daha iyi ya. Sen nerede kalıyorsun ki?

–          Otogarda kalıyorum.

–          Tamam, işte; Barınma Evi’ne gidersin, öyle banklarda yatmak olur mu? Hem üzerine yeni, temiz kıyafetler verirler. Ayakkabıların olur. İş buluncaya kadar da orada idare edersin işte…

–          Olmaz ağabey orası işe uzak.

–          Ne işi?

–          Mendil satıyorum ya.

–          (???) Tamam, o zaman yarın gel, sana kazak, palto, bot vb. vereyim.

Ertesi gün arkadaşı bulduk, palto, bot vs. verdik.

Verdik ya, 2 gün sonra bizimkisi yine terliklerle mendil satıyor.

–          Ağabey hayırdır botlar, palto nerede?

–          İş yaparken olmuyor.

–          Nasıl yani?

–          Ayağında bot, üzerinde kazak, palto olana kimse para vermez ki!

–          ?… İş kıyafeti mevzuu yani…

–          Ağabey, onun için verdiklerini sabahları giyiyorum.

–          Akşamları da çıkarıp; işe çıkıyorsun, değil mi?

–          Heee!

–          Günde ne kadar kazanıyorsun ki?

–          Valla gününe göre değişiyor, 150 – 200 arası işte. Hafta sonları, bayramlarda daha da artıyor.

–          Senin yanında işe girsem olur mu?

–          ?

–          Diyorum ki, benden çok kazanıyorsun. Niye bir ev kiralayıp, evlenip doğru – düzgün bir hayat kurmuyorsun?

–          Yok be ağabey, nasıl olacak? Çoluk, çocuk nasıl geçineceğiz?

–          Vallahi seni döverim!

–          (Yılışarak) Benimle kim evlenir ki?

–          Koca adamsın niye olmasın?

Bizimkisi hızlıca yanımdan uzaklaştı. Aradan birkaç ay geçti, yine yolda karşılaştık.

–          Ağabey ya, Otogar işe uzak geliyor.

–          Eee?

–          Belediyenin iş hanında bir oda filan yok mu? Orayı bana verseler…

–          Kira verecek misin?

–          Yok be ağabey geçinemiyorum ki!

–          Ücretsiz he, Allah rızası için?

–          Heee!

–          (Sinirden gülerek) Tamam söylerim. Peki, sana nasıl haber vereceğim.

–          Ağabey cepten beni ararsın. (IPhone 4’ü çıkartıp, numarasına bakıyor) 0532……..

–          (Ben hâlâ gülüyorum, bir yandan da telefonu da kaydediyormuş gibi yaparak) Tabi, tabi ararım.

Velhasıl bunu bilirim bunu söylerim. İhtiyacı olan para istemez. Yardım ettiğinde ise nankörlük yapmaz. Uzanan yardım elini tutar. Bu demek değildir ki; yardımcı olmayın.

Amma siz, siz olun; sizden zenginlere para verip bir de madara olmayın.

Selâmlar.