Adil Yargılama ve Tutukluluk Süresi

146

Adalet konusunda çok şeyler söylemiş ve çok şeyler yazılmıştır. Dinimizin temeli Kur’an ile birlikte doğru zemine oturan adalet anlayışı, zaman içinde muktedirlerin heva ve hevesleri doğrultusunda kaygan zemine çekilmiştir. Böylece adalet yerini zulme bırakmıştır.

Genel olarak adaletten bahsederken kişilerin karar ve davranışları değil, devlet denen sosyal olgunun gücünü elinde bulunduranların idare tarzlarında uymakla ahlaken ve hukuken sorumlu oldukları kurallar anlamında ele alınmaktadır. Öncelikle Devletten beklenen de budur.                           

Bir hadisi şerifte Yüce Peygamberimiz “Bir saatlik adalet, yetmiş yıllık nafile ibadetin yerini tutar.”  buyurmuştur.                                                                                                          

Diğer taraftan Hz. Ömer’in herkesçe bilinen “Adalet mülkün temelidir” vecizesi leb demeden anlaşılacak cinstendir ki Devletin temeli adalettir anlamındadır.                                                   

Büyük şair ve düşünür Namık KEMAL de bir şiirinde                                                                   Bulunmazsa adalet milletin efrâdı beyninde                                                                                       Geçer bir gün zemîne, arşa çıksa pâye-i devlet..                                                                           Demektedir. Bu günkü Türkçeye çevirirsek; “Milletin fertleri arasında adalet bulunmazsa, devletin itibarı gök’e de çıkmış olsa bir gün yerin dibine geçer”

108 yıla kadar mahkûmiyeti istenenlerin on yıllık tutukluluk halinin devamı sonucunda tahliye edilmeleri toplumda infial yaratmıştır. Bir yargılamanın makul sürede bitirilmemesi sonuncunda tutukluluk halinin uzunca zaman sürmesi hem mağdur ve hem de sanık açısından doğru bulunmadığı hukukçuların ortak kanaatidir.                                                                  

Tutuklulukta geçecek süreyi Ceza Muhakemeleri Kanunu 102.maddesinde belirlemiştir. Madde özelliği nedeniyle başlığıyla birlikte aynen aşağıya alınmıştır.

Tutuklulukta geçecek süre                                                                                                                  Madde 102 – “(1) Ağır ceza mahkemesinin görevine girmeyen işlerde tutukluluk süresi en çok bir yıldır. Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir.”

(2) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerde, tutukluluk süresi en çok iki yıldır. Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.                                                                                                                                         (3) Bu maddede öngörülen uzatma kararları, Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanık ile müdafiinin görüşleri alındıktan sonra verilir.                                                                     

Buna göre; “Sulh ve Asliye Ceza Mahkemelerinde tutukluluk süresi en çok bir”    en çok bir yıldır. Bu ifade kesinlik ifade etmesine karşılık, devamı bendinde bir istisna getirilerek Ancak bu süre, zorunlu hallerde gerekçeleri gösterilerek altı ay daha uzatılabilir. Hükmüne yer verilmiştir.                                                                                                           

Maddenin 2. Fıkrasında tutukluluk süresinin Ağır Ceza  Mahkemelerinde yargılaması devam edenlerin tutukluluk süresinin “en çok iki yıl..”  olacağı belirtilmiştir.devamında ise  “Bu süre, zorunlu hallerde, gerekçesi gösterilerek uzatılabilir; uzatma süresi toplam üç yılı geçemez.” Hükmü getirilmiştir.                                                                                     

Her iki fıkrada da zorunlu hallerde ifadesi muğlak bir ifadedir. Bu da Yasa metinlerinin tereddüde yer bırakmayacak şekilde açık ve her kes tarafından anlaşılır olması gerektiği kuralına aykırıdır. CMK tasarı halindeyken bu madde hakkında olumsuz kanaatler serdedilmişti. Ancak Hükümet kanadı ve Adalet Bakanlığı buna duyarsız davrandı.                                            

CMK 2005 yılında yürürlüğe girdi ve 102.madde ile ilgili idari tedbirlerin (makul tutukluluk hali) alınması için beş yıllık zaman hükümete ve adalet bakanlığına tanınmıştı. Bu süre içinde hükümet ve bakanlık hiçbir işlem yapmadı. Sadece yargı reformu yapıyorum diye Anayasa Mahkemesi ile Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını Anayasa değişikliğiyle yaptılar.                   

Bunun tek nedenini Hukukçu Yazar Arslan BULUT şu sözlerle “….böyle olacağı öngörülüyordu. Maksat, Yargıtay’ı kamuoyu önünde rezil rüsva etmek, böylece bu kurumu yeniden düzenlemek, bölge adliye mahkemelerini uygulamaya geçirmektir. Yoksa artan nüfusa göre davaların sayısı da arttığı için Yargıtay kadrosu da aynı oranda genişletilseydi, böyle bir tablo ortaya çıkmazdı. Kasten Yargıtay’ın bu yöndeki taleplerini karşılamadılar ki istinaf mahkemelerinin önü açılsın!”  tespiti yerindedir.                                                                  

Şüpheli ve sanık haklarını koruma amacına yönelik olan tutuklamada geçen sürenin, makul olması prensibi Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5 inci maddesinde ifade bulmuş temel ilkedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bazı kararlarında görüldüğü gibi, tutukluluğun bu makul süreyi aşması, Devletin tazminat ödenmesini gerektirir.                                                     

1930 tarihli ve 1990 yılında yürürlükten kaldırılan 1609 sayılı BAZI CÜRÜMLERDEN DOLAYI MEMURLAR VE ŞERİKLERİ HAKKINDA TAKİP VE MUHAKEME USULÜNE DAİR KANUN’da yargılamanın 6 ayda bitirileceğine ilişkin hüküm konulması 1930’lu yıllarda adalet duygusunun daha güçlü olduğunu bize göstermektedir.                                                                 

Makul süreyi aşan tutukluluk hallerinde en fazla rahatsız olanlardan biri de uygulamanın içinde bulunan avukatlardır. Bu durumu kimseye izah edememekteyiz. Çözüm var olmasına rağmen bir takım beklentilerle adaleti tesis etmemek izahı mümkün olmayan hukukumuzda bir lekedir.