Deprem sebebiyle, 14 Mayıs’ta yapılacak
seçimlerde müzikli, gürültülü bir kampanya yürütülmeyeceği anlaşılıyor.
Ben zaten gürültülü ve kirlilik yaratan seçim çalışmaları ile başka
illerden taşımalarla doldurulan meydanlarda büyük mitingler yapılmasını
hep anlamsız buldum. Bu faaliyetlerden etkilenerek oy verme kararını
değiştiren bir seçmen olduğunu sanmıyorum.
Bildiğim kadarıyla gelişmiş ülkelerde
bizdeki gibi seçim kampanyası yok. ABD’de Başkan adaylarının az sayıda açık
hava mitingi yaptığını, genellikle sadece partiye bağış yapanların girebildiği
kapalı salonlarda toplantıların yapıldığını öğrendiğimde çok şaşırmıştım.
Bir defasında, bir seçim sürecinde ABD’de
idim. Bir seçimin olacağına dair şehirlerde bir görsel emare görmedim. Oy verme
günü, üzerinde VOTE yazılı, oy sandıklarına yönlendiren küçük işaret levhaları
olmasa, seçimin yapıldığını da fark etmeyecektim.
Elbette dünyada mükemmel bir sistem yok.
Ancak gelişmiş ülkelerle seçim kampanyalarımızı kıyasladığımızda oldukça
ilkel bir görüntü verdiğimizi kabul etmek zorundayız.
Bu bakımdan gürültülü ve çevre
kirliliği yaratan parti propaganda yöntemlerinin kalıcı olarak terk edilmesini
diliyorum.
Az masraflı ve halkı bilgilendirici propaganda
yöntemlerini denemeliyiz.
Bu kapsamda gereken ilk şey,
Cumhurbaşkanı adaylarının tartıştığı televizyon programları yapılmasıdır. Böylece
yapılacak medeni tartışmalar ile vatandaşlara adaylar arasında mukayeseye
imkânı verilmiş olur.
AKP öncesi Türkiye’de bu yapılabiliyordu. 21 senede daha geri gittik. Bu durumu düzeltmemiz
lazım.
Adaylar bir arada tartıştığında sadece
kendilerine yakın kanalları izleyenler de rakip adayın da çapını görmüş
olurlar. Ve daha sağlıklı karar verebilirler.
Aynı uygulamayı yerel ölçekte de
yapabiliriz. Yerel veya ulusal TV kanallarında milletvekili adaylarının
tartıştığı programlar düzenlenmelidir.
************************
ABD Seçimleri ve TV’de Başkanlık
Tartışmaları
ABD Başkan
seçimlerinde en belirleyici etkinlik, aday olan iki liderin TV canlı
yayınında tartışmaları oluyor.
TV’de ilk başkanlık tartışması 1960’da Nixon
ile Kennedy arasında yapıldı. Adaylar 3 defa TV’de tartıştılar. Bu
programlar daha az tanınan Kennedy’nin seçimi kazanmasında önemli bir faktör oldu.
Bu yöntem sonraki seçimlerin tümünde tekrarlandı ve Amerikan seçimleri ve
demokrasisinin temel unsurlarından biri haline geldi.
ABD’de, 3 defa Başkan adayları ve 1 defa
Başkan Yardımcısı adaylarının yaptığı “Başkanlık Tartışmalarında” seçmenler adayları mukayese edebiliyor. Adayların yeni
dönemde başkanlığa ne kadar hazır olduğunu, yeteneklerini ve ülkeye hizmet
konusunda neler yapabileceğine dair kanaat ediniyor. Seçimi belirleyici olan
ortadaki veya kararsız seçmen için bu tartışmalar çok önemli.
Başkanlık Tartışmaları üç ayrı formatta
yapılıyor:
“Panel Formatında” adaylar sunucular, muhabirler gibi haber
profesyonellerinden oluşan bir grubun sorularını cevaplamaya çalışıyor.
“Konu Başlığı Formatında” adaylar belirli konu başlıklarındaki görüşlerini
paylaşıyor. Aynı zamanda karşılıklı soru ve cevaplarla birbirlerini
sorguladıkları bir tartışma formatı bu.
“Kasaba Meclisi Formatında” ise adaylar küçük bir kasaba meclisindeki gibi bir
moderatörün yönlendirmesiyle toplumun farklı kesimlerinden seçmenlerin
sorularını cevaplıyor.
Bu yöntem, benzer formatlarla, Türkiye’de
de uygulanırsa seçimlerde seçmen iradesinin daha doğru ortaya çıkmasında çok
faydalı ve etkili olur.
Partilerin oy oranlarına göre verilen ve
adaletsizliği daha da artıran siyasi partilere devlet yardımları
üzerindeki tartışmayı da azaltır.
************************
Erdoğan TV Tartışmalarından Kaçı(nı)Yor
2002 seçimi öncesinde, Tayyip
Erdoğan’ın Deniz Baykal ile TV tartışmasında başarılı olması Ak Parti’nin
iktidara gelmesinde çok etkili olmuştu.
Ama o zamandan sonra, 21 yıldır, Tayyip
Erdoğan muhalefet partileri liderleriyle veya yandaş olmayan gazetecilerle
TV’de bir tartışma programı yapmadı/ yapamadı.
Sadece kendisi değil, partilerinin
yöneticileri ve milletvekillerinin, muhalefet partilerinin yönetici ve
milletvekilleri ile birlikte açık oturum veya tartışma programlarına
katılmalarını da yasakladı.
Bu tür programlarda muhalefet parti
yetkililerinin karşısına “iliştirilmiş gazeteciler” veya “yandaş
uzmanlar” AKP’yi savunmak üzere çıkarılmakta. Böylece gazeteci ve uzman
kılıklı AKP savunucuları başarılı olurlarsa AKP de başarılı oluyor. Fakat
bunlar başarısız olursa sözde “AKP’yi temsil etmedikleri” için AKP zarar
görmüyor. Tam bir şark kurnazlığı bu.
Dünyada emsali görülmeyen bu uygulama demokrasimiz
açısından utanç verici.
************************
Devletin Büyüklüğü Kurumlar ve Kurallara
Bağlıdır
ABD Anayasası gereği, genel ve ara
seçimler Kasım ayının ilk Pazartesi gününü izleyen Salı günü yapılır.
Yani bizdeki gibi “erken seçim”,
“baskın seçim” gibi şeyler söz konusu olmuyor. Seçimlerin ne zaman
yapılacağının sadece iki ay önce belli olması gibi bir garabet yaşanmıyor.
Çünkü orada kurumlar görevini yapar ve
kurallar uygulanmak için vardır. Ve ayrıca yaşatılacak bir belirsizliğin
finans piyasasında ve devlet işleyişinde yaratacağı türbülans göze alınamaz.
ABD’de, bizim Anayasamızda da belirlendiği
gibi, Başkan en fazla ikinci dönemde de aday olabilir. Seçilirse 2. dönemini
tamamladıktan sonra asla 3. defa aday olamaz.
Galiba orada üçe kadar saymasını bilmeyen “hukukçular”
yok.
Ayrıca orada devlet başkanının 2. defa
aday olması halinde kendi seçim kampanyasında devlet imkanlarını kullanması
düşünülemez bile. Zira partinin gelir ve giderleri son derece şeffaf olmak
zorundadır ve hem bağımsız yargı ve hem de bağımsız ve güçlü medya tarafından
çok sıkı denetlenir. En küçük bir hukuka ve etik kurallara aykırılık
Başkanın seçilmesini imkânsız hale getirir.
Watergate Skandalı denilen olayı hatırlayınız. Cumhuriyetçi Partiden
seçilmiş olan Başkan Nixon’un talimatıyla, hırsız görünümlü görevlilerin rakip
Demokrat Parti’nin merkez ofisine dinleme cihazları yerleştirmek istediği
ortaya çıktı.
Başkan Nixon’un atadığı Adalet Bakanı,
Adalet Bakanı’nın görevlendirdiği özel savcı ve bağımsız Yüksek Mahkeme,
Nixon’un bütün engellemelerine rağmen, görevlerini yaptı. Nixon istifa etmek
zorunda kaldı.
Bizde ise Erdoğan’ın devlet aygıtının
tamamının güç ve imkanlarını kullanması tartışılmaz bile. Çünkü kurumlarımız
çalışmıyor, kurallar herkes için geçerli değil.