“Derelerinizden petrol aksa, dağlarınızdan altın fışkırsa, eğer adalet kavramı yok ise ve kurala göre değil duruma göre adaleti benimsemişseniz, ülkede ekonomik gelişmeden ve kalkınmadan bahsedemezsiniz.”
Biliyorsunuz son zamanlarda ekonomik kriz endişesine dair yazılarımda hep hukuk devleti, adalet ve ekonomi arasındaki ilişkiye dikkat çekiyorum.
İYİ Parti’nin ekonomi kurmayı, Merkez Bankası E. Başkanı Durmuş Yılmaz‘ın yukarıdaki cümlesini paylaştığı tweet’ini okuduğum zaman, “anlatmak istediklerimin özeti işte budur” diye düşündüm.
Daha da özetleyerek söyleyelim:
Ülkede adalet yoksa ekonomik kalkınma olmaz.
***
OHAL kapsamında yargısız bir şekilde şirketlere el koyar, vergi müfettişleri vasıtasıyla bezdirdiğiniz holding patronlarının şirketlerini yandaşlara satmaya zorlarsanız sermayeyi ürkütürsünüz. Dışarıdan sermaye gelmez. Gelmiş olan yabancı sermaye çıkar.
Hatta içerideki “yerli ve milli” sandığımız büyük sermaye grupları korkularından paralarını yurtdışına kaçırır.
Ülkenin en çok dövize muhtaç olduğu süreçte Ülker Grubu (Yıldız Holding), Doğuş Grubu (Garanti Bankası vd şirketler) ile havuz medyasının finansörlerinden, “milletin a…ına koyan iş adamına (Cengiz İnşaat) kadar çok sayıda iş adamı veya şirket dışarıya para kaçırmanın yolunu arar ve bulur.
Siz de devlet olarak Londra tefecilerinden yüksek faizli borç dilenirsiniz.
********************************
Sandık Hâkimiyeti Kurarsak İşi Bitiririz
Ak Parti cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın partili sandık görevlilerine yaptığı konuşmanın gizli kaydı sosyal medyaya yansıdı.
Erdoğan “sandık hâkimiyeti kurarsak işi başlamadan bitiririz” dediği müthiş etkileyici (!) konuşması ile neyi anlatmak istedi? Veya neyi ağzından kaçırdı?
Bu kayıtta geçen Erdoğan’ın ifadeleri şöyle:
“Seçim gerçekten sandıkta kazanılır. Sandık kurulundaki hâkimiyeti biz elde etmiş olur, bunu sağlama alırsak, İstanbul’da başlamadan işi bitirmiş oluruz.
Yani iş çantada keklik değil, onu da söyleyeyim. Şu anda kamuoyu araştırmalarında filan öyle iş bitmiş havada değil.
Bu neyi gösteriyor. Son seçimlerde yaşadığımız olay 7 Haziran, Kasım. Bakın bir 7 Haziran yaşamamalıyız. Aynı şekilde bir Kasım yaşamamalıyız. Yani iş bıçak sırtı olmamalıdır. Buradan (İstanbul) çıkacak netice Türkiye’nin neticesidir.”
Durum açık:
- Anketlerin gösterdiği rakamlar doğruyu söylemiyor. AKP kaybetmek riskinden endişeli.
- 7 Haziran benzeri bir durumdan korkuyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminde durum bıçak sırtı dengede.
- Sandık hâkimiyeti sağlayarak sandık kurullarında görevli AKP’lilerin yapacağı manipülasyonlara ihtiyacı var.
Bu video kaydında ikinci önemli husus ise Erdoğan’ın vatandaşların fişlenmesi anlamına gelecek ifadeleri.
“Önemsiyorum. Zira kale içeriden fethedilir. ‘Efendim işte kapılardan falan geri döndürüyorlar’ falan filan. Döndürenler onların, döndürmeyenler de bizimdir. Biz orada ona da katlanacağız. Çünkü bu işte kapısını açmayan veya kendi kimliğini, kişiliğini ortaya koyuyor. Bu bir hırs meselesi. Bu mücadeleden Allah’ın izniyle galip çıkmamız lazım. Öyleyse koşturacağız. Bu mahallelerde hangi ailenin konumu, durumu nedir? Bunları kim tespit edecek? Mahalle yönetimi tespit edecek. Dolayısıyla da bunları sandık seçmen listesinden çıkaracağız. Ve seçmen listesinden çıkardıktan sonra da burada onların üzerinde bire bir ayrıca çalışma yapmamız lazım. ‘7 Haziran yaşamamalıyız’ Kalan süre 13 gün. Fazla bir süre yok. Bire bir yapacağımız çalışmayla da inşallah bunları markaja alacağız.”
Bu sözlerin yoruma ihtiyacı yok.
Demokratik bir ülkede bunun bir benzeri yoktur.
Takdir milletimizin.
********************************
Kütüphane / Kıraathane / Kahvehane
Son günlerin siyasetteki en önemli konularından biri kek ve çay ikram edilen kıraathaneler yani okuma evleri.
Ak Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın en önemli seçim vaatlerinden biri bu.
Devletimizin bu konuda mevcut kurumlarının adı halk kütüphaneleridir. Halkımızın kitap okuma imkânı bulabilmesi için yapılmış halk kütüphanelerinin (çocuk kütüphaneleri dâhil) sayısı sadece 1.137 dir.
Bu sayı 2003’de 1.350 iken son 13 yılda 213 tane halk kütüphanesi kapatıldığı için azalmış.
Halk kütüphanelerinin nitelik olarak da hiç de iyi durumda olmadığını söylemeye bile lüzum yok.
Madem kütüphane açacaktık neden mevcutların sayılarını ve kalitesini artıracağımıza niye kendi haline bıraktık?
Kek ve çay ikram etmek okuma alışkanlığını artıracaksa, ikramlara mevcut halk kütüphanelerinden başlasak daha iyi olmaz mı? (Kek ve çay ikramı okuma alışkanlığı sağlasaydı ilk tesirini kadınlarda görürdük. Hanımların günlerinde çay kekten daha fazla ikram oluyor. Ama kitap okuma alışkanlığına bir katkısı olduğunu söyleyemeyiz.)
Her ne kadar adı kıraathane olsa da mahalle kahvehanelerinin biraz daha gelişmişini yapmak istiyorlarsa zaten bu işi yapan özel sektör var. Ülkemizde özel şahıslar tarafından işletilen 700 binden fazla kahvehane var.
Devlet yeni kahvehaneler açacaksa, bunun yerine işletmeci vatandaşlarımıza biraz destek ve teşvik vermek, belli standartlar koymak suretiyle bu yerleri geliştirse daha doğru olmaz mı?
En yüksek teknolojili ve sermayeli sektörlerden bile devleti çekip özel sektöre devreden bir hükümetin kıraathaneleri devletleştirme sebebini anlamak mümkün değil.