Adâlet-i mahzâ /
Tam adâlet:
“Kim bir cana
kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları
öldürmüş gibidir.” (Maide: 32)
Bir masumun hakkı,
bütün halk için dahi iptal edilmez. Bir fert dahi, umumun selâmeti için feda
edilmez. Cenab-ı Hakk’ın merhameti nazarında hak haktır. Küçüğüne büyüğüne
bakılmaz. Küçük, büyük için iptal edilmez. Bir cemaat ve toplumun selâmeti
için, bir ferdin rızası bulunmadan, hayatı ve hakkı feda edilmez. Hamiyet /
vatan ve millet namına, rızasıyla olsa, o başka meseledir.
Adâlet-i izafiye /
Nisbî adâlet ise, küllün / toplumun selâmeti için cüz’ü / ferdi feda eder.
Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. Ehvenüşşer diye bir nevi adâlet-i
izafiyeyi yapmaya çalışır. Fakat adâlet-i mahzânın tatbiki kabil ise, izafî
adalete gidilmez. Gidilse zulümdür.
İzafî adalet:
Unsuriyet /
ırkçılık ve menfî milliyet esasları; adâleti ve hakkı takip etmediğinden,
zulmeder. Adâlet üzerine gitmez. Çünkü haksız da olsa, milletdaşını tercih
eder. Adâlet edemez.
“İslâm,
Câhiliyetten kalma ırkçılık ve kabîleciliği ortadan kaldırmıştır. Müslüman
olduktan sonra Habeşli bir köle ile Kureyşli bir efendi arasında hiçbir fark
yoktur.”
Kat’î fermanı /
emriyle, din rabıtası / bağı yerine millî rabıta yani, menfî milliyet ve ırkçı
bir rabıta ve bağ ikame edilmez. Yerine konamaz. Konulsa adâlet edilmez.
Hakkaniyet gider.
Bu ibare,
İslâmiyet öncesi Câhiliye âdetlerine dönmekten, bizleri men eden / yasaklayan
hadîslerden iktibas edilmiş / alınmıştır.
Bu mevzu ve bu
konuda bir çok hadîs-i şerif rivayet edilmiştir. Bunlardan birisi şöyledir:
“İslâm dîni
kendinden önceki bâtıl olan fiil, hareket, âdet ve inanışları keser, kaldırır.”
(Buharî)
Tarihten bir misal
verecek olursak:
Emevîler
saltanatında, merhametsiz gadre / zulme sebebiyet verecek şu yanlış hususlar
dikkatimizi çekmektedir.
Birisi:
Merhametsiz siyasetin
bir düsturu / prensibi olan:
Hükûmetin selâmeti
ve âsâyişin devamı için eşhas / şahıslar feda edilir.
İkincisi:
Onların saltanatı
unsuriyet / ırkçılık ve menfî milliyete istinat ettiği / dayandığı için, menfî
milliyetin yani ırkçılığın gaddarane / gaddarcasına / zulümlü bir düsturu /
prensibi olan, “Milletin selâmeti için herşey feda edilir!”
Üçüncüsü:
Emeviler, İslâm
devletini Arap milliyeti üzerine dayandırıp, İslamiyet rabıta ve bağını menfî
milliyet yani ırkçılık rabıtasından geri bıraktıkları için, iki bakımdan zarar
verdiler.
Birisi: Diğer
milletleri rencide ederek / inciterek tevhiş ettiler / ürküttüler.
Diğeri: Unsuriyet
/ ırkçılık ve menfî milliyet esasları; adâleti ve hakkı takip etmediğinden,
zulmeder, adâlet üzerine gitmez.
Çünkü,
unsuriyetperver / ırkçı bir hâkim, körü körüne millettaşını tercih eder, adâlet
edemez.
x
Öyleyse, adâletin
de temelini teşkil ettiği Cumhuriyet idaresinin değerini bilip, en güzel
şekilde uygulayalım. Çünkü: “Karıncaların ana, arıların da bey tâbir edilen
liderlerin sevk ve idaresi ile hareket ederek harika bir ortak yaşayış örneği
verdikleri…hilkatten (yaratılıştan) gelen bu fıtrî
hâli…cumhuriyet-perverlik olarak (vasıflandırarak), cumhuriyetin sadece
insanlara has bir idare şekli olmadığını, hilkatte bazı canlıların fıtratlarına
da yerleştirildiğini…(düşünerek) cumhuriyetin insan fıtratına en uygun idare
şekli olduğunu, doğru uygulandığı takdirde, karıncalarda ve arılarda olduğu
gibi, insanlar arasında da mükemmel bir birlikte yaşama tarzının ortaya
çıkacağını, onun için cumhuriyeti en iyi anlatan kelimenin fıtrat
olduğu…(düşüncesinden hareketle diyoruz ki) cumhuriyet, insan fıtratına uygun
ve İslam dinine münasip bir idare şeklidir.” (İslâm Yaşar)