Açılım Hukuku ve Sonuçları

115

 

Prof. Dr. Ramazan Demir

 

 Açılım” Hukuku ve Sonuçları… “

 

Mevcut siyasi iktidar tarafından seçilip Çankaya’ya gönderilen Abdullah Gül, T.C. Cumhurbaşkanı olarak devleti temsil eder. Kişisel özelliklerini benimseyip benimsememek farklı bir yaklaşımdır; ancak “kişiselleşen” davranışlar aynı zamanda devleti de bağlar. Bu nedenle devleti temsil eden her kim olursa olsun hareketlerini, bulunduğu makamın ciddiyeti ve sorumluluğunu müdrik olarak ayarlamak zorundadır. Bu bağlamda Abdullah ve Tayip Beylerin çok sevdikleri terim olan “cumhur” un başı olmak önemlidir ve büyük sorumluluktur…

Birileri siyasi iktidarı; “Kürt açılımı” denilen “PKK açılımı” kuyusuna itiverdiler… Bunlardan biri de, muhtemeldir ki, “akıl dane” sıfatlı olduğu söylenen, atadan sabıkalı tarihi geçmişe sahip “köşekapıcı” zatlar ve “beynimin yarısı” diye itibar edilmiş “Kürtçü” teorisyenler olmalıdır… Referans zatlar, terör şefleriyle samimi olarak “hemhal” olurken getirilen mesajlara, cumhurun başı da itibar ederek “…Konjonktür çok müsait… Çok güzel şeyler olacak…” (basından, haberler) kehanetinde bulunmuşlardır.

Kehanette bulunmuş olmaları yetmemiş…

Ardında İçişleri Bakanı Beşir Bey, “biz ..C’i önemsiyoruz” (basından) diye devam etmişler… Adeta referans göstermişler…

Sonra ne oldu, diye sormayınız; tüm olup bitenleri unutmadan hatırlayınız…

 **

Çadır mahkemesi…

Derken, bir formül öne sürüldü: Kandil+Mamur+Teröristler=Habur şenliği (!)…

Sivil itaatsizlik gösterileri…

Basından öğrendik ki Tayyip Bey ve takımı emir buyurmuşlar, gerekli talimatları vermişler, en azından onlar adına gerekli talimatlar verilmiş; ‘Habur’dan giriş yapacak olan teröristleri karşılamak için çadır mahkeme kurulsun…’ diye…

İtirazlar olmuş hukuka bağlı yargıçlardan ve dahi Cim Savcılarından…

Verilmiş emir bir kere, geri dönüş yok!

“Neye mal olursa olsun, bedelini ödemeye hazırız” demiş Tayip Bey…

Ve kurulmuş çadır mahkemesi…

Mahkeme başlamış…

Basın haberlerine göre, muhtemelen aşağıdaki diyalog vuku bulmuş; okuyalım:

Savcı: “Teslim olmaya geldiniz, pişmanlık yasasından yararlanmak için geldiniz, değil mi?”

Terörist: “Hayır, biz A.Öcalan’ın talimatıyla geldik. Pişman değiliz”

Savcı: “Yok, siz pişmanlık yasasından yararlanmak için teslim olmaya geldiniz… Ya da ileride pişman olacaksınız…”

Terörist: “Yok öyle bir şey, biz ‘sayın’ başkanımızın talimatıyla ‘barış’ elçileri olarak buradayız…”

Savcı: “Örgüte de katılmadınız değil mi?”

Terörist: “Örgüte katıldık… Örgüt üyesiyiz… Barış elçileriyiz…”

Ve bu diyalog böyle sürmüş…

Sonra ne mi olmuş?

Habur-Diyarbakır güzergâhı boyunca günlerce süren şenlikli törenler…

Bölücü sloganlar…

Muzaffer ordunun (!) ‘yurda dönüşü’ manzaraları…

Çatal parmak zafer işaretleri… Bu şenlikler sürerken bir şey eksik kalmış; ayaklara serilecek kırmızı halılar… Onlar da ‘sipariş’ edilmiş de dokuması gecikmiş, onun için Habur’da yollara serilmesi eksik kalmış…

Teröristler buna alınmışlar ama!

Bu eksikliği telafi etmek ve kahraman (!) teröristlere moral olsun diye bir mizansen düşünülmüş…

Havai fişek şenlikleri…

“Lorıke… Lorıke… Çafreşşe…” türküleri eşliğinde şölenler yapılmış yurdun dört bir yanında… Yetmemiş… Mizansen aranmış…

**

Meşe ağacının dalları…

Ve bulunmuş; meşhurlardan çok meşhur bir “başkan” eline bir meşe ağacının dalını almış, havada sallamış…

Önce hükümete, sonra bunun-şunun orasına burasına batırıp çıkarmaya başlamış!…

Ve hiç kimseden ses çıkmamış!

Habur’da kurulan çadır mahkemesinin ne savcıları ne de yargıçları bu meşe ağacı söylemlerini duymuşlar; ne de başka kocaman etiketli hukukçular…

Böylece kahraman (!) teröristler, ‘meşe ağacı’ dallarıyla daha da moral bulmuşlar…

**

Guguk Hukuku ve “Suçlu yargıçlar…”

Eskiden terörist yakalanır, savcı-hâkim neredeyse oraya götürülür, yargılanırdı… Devlet olmanın gereği buydu…

Ama Habur’da böyle olmadı; teröristin ayağına savcı ve hâkim götürüldü…

Meğer mevcut siyasi irade yeni yöntemler geliştirmiş!  

Meğer hukuk “guguk” olmuş da yargıcın haberi olmamış…

İşler çok değişmiş!

Yeni “guguk” kuralları oluşmuş…

Şimdi de bu “guguk” hukukunu genişletmek için sadece iktidar partisinin oylarıyla bütün millete uygulanacak “Anayasa”nın bazı temel maddeleri değiştirilmiş; vatandaşa de “gel bu guguk hukukunu tasdik et” diye kerem buyrulmakta; 12 Eylülde “referandum” icat edilmiş…

Vatandaş cevabını vermiş; HAYIR!… Bin kere HAYIR!…

**

“Guguk hukukunun” amacı neymiş biliyor musunuz?

Oy devşirmek!!!???

Nasıl mı?

Eşkıyadan artakalan oyları devşirmek için siyasi iradenin başı, Habur şenliği hakkında önceleri mealen; “..bakınız ne güzel manzaralar..” diyor iken, halkın tepkisine dayanamayarak ve dahi akıl daneleri; “iki ileri bir geri” taktiği vererek birden tornistan yapmış; “Habur’da tutuklamayı hükümet mi yaptı-yapmadı?” diyerek suçu, çadır mahkemesindeki yargıçlara, cim savcılarına yüklüyorlar… Akla geliyor; acaba bu yargıçlar, cim savcıları sakın “er-ge-gene-kon-cu” (!) olmasınlar!!!

Ey yargıçlar, görün işte, icranın başı sizi nasıl suçluyor!!!???

Yarın iktidardan uzaklaşırlarsa tüm suçları size yükleyeceklere benziyor…

Ne dersiniz bu gelişmeye?

Hani iktidarın başındaki zat “açılım” fıkraları anlatıyor ya…

Fakat bir türlü milleti inandıramıyor…

“Ne pahasına olursa olsun açılıma devam” diyor ya…

“Ne pahasına…?”

Bu ifade çok su götürür…

Üniter devletin, milletin birliği, vatanın bütünlüğünün yok olması pahasına da mı?

İşte bunun için mi Anayasa referandumu!!!???

Peki ey vatandaş; kanınla suladığın vatanı bölme zemini hazırlayan bu Anayasa değişikliğine evet mi diyeceksin???

Vatandaşın cevabı: HAYIR… Bin kere HAYIR…

**

Öyle bir noktaya gelindi ki kimsenin Tayip Bey’i dinlediği filan yok…

Ona gerek kalmamış anlaşılan; Terör örgütü kendi kendine açılım yapıyor; baksanıza Destekçisi BDP genel başkanı meydanlarda bağırıyor; “halk özerkliğini ilan etti” diyor…

“İşgalci TC Kürdistan’dan çekil” diye pankart açıyor…

BDP başkanı; Nevroz bağımsızlığın miladıdır. Türkler ve Kürtler bir arada yaşadı, cumhuriyeti birlikte kurdular, cumhuriyetin demokratikleşmesi gerek. 2 halk, 2 dil var, anayasa buna göre değişmeli.”

Ey vatandaşım, kardeşim, yoldaşım, komşum, köylüm, işçim, esnafım; buna meydan verecek misin?

Bölücüler, “Kürtçüler”, terör örgütü, onların yandaşları böyle diyorlar…

İstekleri bunlardır…

Bu isteklere ortam hazırlayan Anayasa referandumuna “evet” diyecek misin?

Vatandaşın cevabı: HAYIR… Bin kere HAYIR…

**

Açılımlar “aç biilaç” oldu…

Soruyor Güneydoğulu vatandaş Memo; “Bey biz anlamik, bu açılımcılar, aç-aççılar ne diyiler?!”

“Açılım deyiler, biz heç bir şey görmedik, neyi açiler ki?”

Bir Kafkas mağduru Şamil vatandaş bir şey daha soruyor; “ne oldu Ermeni açılımı? Hani kapılar açılidi? Hani Karadağ kurtulidi?”

Diğeri cevap veriyor;

“Bey, bey; ne diyorsun, zaten sınırlar açık!

Hava sahası açık…

Vızır, vızır uçaklar gidip geliyor…

Otobüsler “transit” ambalajıyla dolup İstanbul’a, Van’a, Kayseri’ye gelip boşalıyor…

Daha neyini açacaklar?

Açılmayan ne kaldı ki!!!

Geç beyim geç…

Bunlar kılıfı çoktan hazırladı…”

Kafkaslı Şamil sesini yükseltiyor: “Bilinmeli ki, Ermenistan anayasa mahkemesi protokoller hakkında karar aldı ise, bu kararın anlamı şudur; protokoller bizim ‘soykırım, toprak ve tazminat haklarımızı saklı tutar.’ Eğer TBMM bu protokolleri kabul ederse Ermeni anayasa mahkemesinin kararını onaylamış olur.”

Ermeni açılım, “Kürt” açılımı derken Habur şenliği...

Sonuçta sağduyulu vatandaşın bu tespitini biz aktardık…

Belki duyan olur…

**

Ermeni ihaneti…

Ermeni açılımından söz edilmişken bir hatırlatma yapalım; Selçuklu komutanlar Kafkaslardan “Ani Krallığını” ele geçirdikleri zaman, Ermeni papazlar ve ileri gelenler, kendilerini Bizans zulmünden kurtardıkları için Türklere şükran borçlu oldular. Bizans’tan gördükleri zoru hiçbir kavimde görmediler.

Osmanlı Devletinin himayesinde 850 sene “korumalı” ve “torpilli-makbul millet” olarak yaşadılar. Ne zaman ki Batı emperyalizminin gölgesinde “isyan ve ihanet” hareketlerine başladılar, işte o 850 yıllık kredilerini tükettiler…

Örgütlerin kapatıldığı ve çete elebaşlarının tutuklandığı 24 Nisan günü “kara gün” olarak varsayılmasının ardındaki amaç çok farklıdır.

Bu tarih, ne sürgünün başlangıcıdır ne de sürgüne gidenlerin ölümüdür…

Belki zorunlu göç başka şekilde de uygulanabilirdi…  

Tıpkı 2. Abdülhamit tarafından izin verilen bir “sivil hareket” örneği gibi…

Çete kurmuş Ermenileri zabıta ile cezalandırdığı gibi…

Belki o zaman tehcire gerek kalmayabilirdi…

Tehcirde ölen Ermeniler, sırf “Ermeni” oldukları için değil, ihanet ve isyan ettikleri için, düşmandan yana tavır aldıkları için, orduyu arkadan hançerledikleri için, sivil katliamı yaptıkları için…

Silahlı olarak çatıştıkları için ölmüşlerdir…

Duygu sömürüsü yaparak milletleri daha çok kandırmaya çalışacaklar… Ermenilerin özelliğidir bu…

Ermeni oldukları için ölmediler, dedik…

Fakat 1821 de Mora’da 20 bin Türk öldürüldü!

Sebep neydi?

Sırf Türk oldukları için…

Fakat hiçbir Ermeni sırf Ermeni olduğu için ölmedi…

**

Ermenistan’la protokol komedisi…

ABD ve AB ağababaların kartal pençeleri arasında zorla imzalatılan “protokol” denilen paçavralar artık “evrak mezarlığında” yerini aldı…

Bunun böyle olacağı baştan beri biliniyordu; bilerek “lades…”

Şimdilerde ağababaların istekleri doğrultusunda işler yürütülmeye çalışılıyor. Tayyip Bey ve Abdullah Bey’in Hıristiyanlığın en itibarlı Azizi Pavlos’un heykeli gölgesinde, vaftiz duaları eşliğinde, Türkiye adına “pranga” hükümler taşıyan on bin sayfayı geçen AB’nin müktesebatını imzalarken okumadıkları biliniyor…

Türkiye Cumhuriyeti adına imzaladıkları bu müktesebatın dayandığı “Kopenhgen” ölçütlerinde sadece azınlık dilinin korunması hakkı vardır; eğitim dili hakkı yoktur…

“Anadilde eğitim” isteyen gafillere duyurulur…

**

Demokrasi kime lazım?

“Demokratik açılım” diye milleti uyutmaya çalıştıkları komediye artık Türk milleti “mizah konusu” yaptı. Örneğin “açılım dondurması 32 dişe keman çaldırır…” “Açılım yumruğu makyaj yaptırır…”

“Demokratik simit…”

“Açılımcı Temel-Fadime serpuşu…”

Ve birçok benzer sloganımsı nükteler…

Doğrusunu isterseniz, iyi de oluyor; vatandaş kısa aralıklarla sefalet sıkıntısını mizaha dökerek unutmaya çalışıyor…

Mademki bu “açılım” PKK açılımı değil de “Kürt açılımı” ise, o zaman demezler mi ki “demokrasi”, “demokratikleşme”, “herkese daha çok hürriyet, daha çok demokrasi” ise, neden sadece Güneydoğulu vatandaşlara yönelik algılama, sözel söylemleri yapılıyor?

Demokrasi ne kadar doğudakilere lazımsa batıdakilere de o kadar lazım olduğunu siyasi iktidarın patronları bilmiyor mu?

Bal gibi biliyorlar…

Amaç yine saf ve sade Güneydoğulu vatandaşı avutmak, onların oyunu kapmaktır… Referandumda “Kürt” halkını yine aldatmak…

Peki, ey Güneydoğulu vatandaşım, sen bu kadar saf mısın???!!!

Vatandaşın cevabı: Hayır, begim Hayır… Referanduma da HAYIR…

**

Feodalizme dokunmadan…!

Neden Doğu’nun bazı bölgeleriyle Güneydoğu’da egemen olan feodalizmden hiç bahsedilmiyor?

Şu anda, “açılım” komedi paketinde, hangi konuda feodalizmden bahsediyor?

Hiç…

Kangren olmuş “ağalık”, “reislik”, “aşiretlik”, “şeyhlik”, “müritlik” konularında bir önlem var mı?

Yok…

Siyasi çıkar için vatandaşlarımız kandırılıyor…

Siyasi iradenin egemenliğindeki partide kaç tane feodalizmin temsilcisi mebus var, bilen var mı?

Bunlara rağmen “açılım” olabilir mi?

Sadece oyalama ve kandırmaca…

Bunun farkına varıldığı zaman, Güneydoğulu vatandaşlarımız belki o zaman kendine gelirler, terör örgütüne alet olmazlar, devletine biat eder ve sahip çıkarlar… Tüm bunlar varken ve hiç “feodalizmin açılımı” konuşulmazken, yeni tür feodalizme meydan verecek Anayasa referandumunda vatandaştan “evet” beklenmekte!!!  

Ey halkım sen ne diyeceksin referandumda?

Vatandaşın cevabı: HAYIR… Bin kere HAYIR….

**

Güneydoğuda devlet zafiyeti…

Vatandaşın-askerin eli-kolu bağlı hale getirildi…

Teröristle pazarlık yaparsanız varacağınız sonuç asla “barış” olmaz.

Terör örgütü ve taraftarı siyasi parti bu bölgede “zorla” iktidarını ilan etmiş durumda…

Vatanın bütünlüğü tehlikede…

Aslında halkın 2/3 kadarını devlet koruyamadığı için Güneydoğulu vatandaş sesini çıkarmıyor, sessiz kalıyor… Terör örgütü “esir” almış durumda…

Güveneceği “devlet” orada yalpalamaktadır…

Siyasi irade bu bölgede “devlet zafiyeti” yaratmıştır…

Bölgede hukuk işlemiyor, yasalar işlemiyor, çifte standartlar uygulanıyor…

Objektif olmak mecburiyetinde olan hukuk “taraflı” hale getirilmiştir…

Yargı mensubu “tehdit” altındadır…

Hukuk bağımsız, tarafsız ve objektif değil…

“Er-gene-kon hukuku” diye tabir edilen “uydu hukuku”, “guguk hukuku”, Güneydoğuda “terör hukuku” olarak adlandırılmakta…

Hiçbir şekilde ve durumda yargı objektif değildir…

Örneğin gizli tanık yasal bir işlem değildir.

Terörist nasıl gizli tanık olabilir?

Adama şunu sormazlar mı; ‘sonra, bu adamlar komutanları nerede tanıyorlar?’ diye…

Unutulmamalıdır ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) “gizli tanık” ifadelerini geçerli belge-kanıt saymıyor.

Hukukçulardan aldığım bilgiye göre Türk ceza kanunun 58. maddesine de gizli tanık uygulamaları aykırı imiş…

Tüm bunları duyduğuna ve algıladığına göre; ey vatandaşım, ey Güneydoğulu kardeşim, arkadaşım hâlâ Anayasa referandumuna “evet” diyecek misin?

Vatandaşın cevabı: HAYIR… Bin kere HAYIR…

**

PKK-Ermeni “kan kardeşliği…”

Güneydoğuda devletten yana olan “koruculuk” sistemi büyük sıkıntı içindedir. Yıllardan beri “korucular” terörden büyük darbe yediler.

PKK “korucu köyleri”ni basarak katliamlar yapmakta geri durmadı.

Bunlar gizlenmektedir…

Güneydoğuda sivil itaatsizlik başlamıştır…

Muhtemelen BOP ile PKK açılım işbirliği vardır…

1919 Marsilya, 1925 Suriye’de “Kürtçüler” ile Ermeni “Hoybun” tarafından ilan edilen “kan kardeşliği” ittifak kararı, bugün de farklı kimlikle sürmektedir.

Temel hedef bellidir; ortak düşman Türkiye Cumhuriyeti…

PKK ve Ermeni işbirliğinde ılımlı hava korunarak “kan kardeşliği” pekiştirilmektedir… Üstelik Türkiye’nin karşısına yeni bir suçlama hazırlığı da var!

 

Devam eden terörün ardından; vatanına, bayrağına, cumhuriyete bağlı Doğu ve Güneydoğulu kendini “Kürt” sanan kardeşlerimiz, bu yanlış gidişatın içinde yer almaz..! Bu oyunda, onlar yine kandırılarak “piyon” olarak kullanılmaktadır; tıpkı Koçgiri isyanında, Şeyh Sait isyanında, Ağrı isyanlarında ve en son Dersim isyanında kandırıldıkları gibi…

Yörenin kadim halkı “Kürt” kardeşlerimiz, size ‘haklarınızı savunuyoruz’ diyen “Kürtçülük” yapanlara inanmayınız, onların amaçları farklıdır, gittikleri yol yanlıştır…

Emperyalist Batılı güçler, aslında Ermeni emellerinin Doğu Anadolu’da gerçekleşmesini sağlamak için “Kürt” kimliğini öne çıkararak, onlar üzerinden Türkiye düşmanlığı yaratılmaktadır… Bu bir oyundur, dikkat lütfen…

Sanmayınız ki Türkiye parçalanırsa “Büyük Kürdistan” oluşacak!

Asla öyle değil ve olmayacaktır da…

Uzağa gitmeyiniz; sadece 1895-1915 arasında Ermeni isyanı, ihanet ve istekleriyle destekçilerin kararlarını okuyunuz yeterlidir…

Ama nerde?!…

Devleti idare ettiklerini sananlar bu kadar derin gafletin içindeyken, kendini “Kürt” sanan sade vatandaş ne yapsın ki!?

Neyi nerede okusun ki?

Ermeni kozunu kullanan Batı emperyalizmi nasıl ki Osmanlıyı “yok” ettiyse, şimdilerde de “Kürt” kartını kullanarak Türkiye Cumhuriyetini yıkmak istiyor!!!

Derin uykudan uyan ey Türk milleti, uyan…

Gerçekleri gör…

Yarın çok geç olabilir…

Vatanın bütünlüğü, milletin birliği, bayrağın tekliği tehlikede…

Uyan artık uyan!!! Uyanmalısın…

Senin “idam fermanını”, “referandum” kandırmacasıyla sana onaylatmak istemektedir…

İdam edilmek istiyor musun???

Buna “evet” diyecek misin?

Yoksa HAYIR…  HAYIR mı?