Yargıtay’ın 125. Kuruluş yıldönümünde, 1993 yılında, Yargıtay onursal üyesi Kahraman Koç, “Yargıtay’dan Anılar” dergisinde yazısına başlarken şöyle sesleniyor; “Zalimin korkusu ve mazlumun ümit ve tesellisi büyük Hâkimler!”KONU BİR TAHLİYE DAVASI.
Kahraman Koç mahkeme kararını acı veren bir karar olarak değerlendiriyor ve kararı şöyle açıklıyor.
Bir tahliye işi, mahkemesi İstanbul Sulh Hukuk, davacısı genç bir hanım. Ticaret Yüksek Okulu’nu bitirmiş bizzat çalışmak için kendisine ait lokantanın tahliyesini istemiş. Davalı “İhtiyacı yok, tecrübesiz olduğu için lokanta işletemez” diyor. Tanıklar dinlenmiş, deliller toplanmış ve mahkeme “davacı, lokanta işletecek tecrübeye sahip değildir.” Diye hâkim davayı reddetmiş. Dosya dairemize gelmiş. Yapılan incelemede “davacının mecura ihtiyacı olduğu, başka dükkânı bulunmadığı, işletmek için sermayesi de olduğu sabittir. Lokantayı çalıştırabilecek ehliyeti olup olmadığı hususuna gelince, usulü dairesinde seçilecek üç kişilik bilirkişi marifetiyle davacının bu işe ehil olup olmadığının tespiti ve şayet ehil denirse mecurun tahliyesine karar verilmesi lazımdır.”şeklinde bozulmuş, mahalli mahkeme, bozmaya uymuş, taraflar anlaşamadıkları için hâkim re’sen üç bilirkişi seçmiş, bilirkişiler hâkim ve taraf vekillerinin huzurunda “davacıyı soru yağmuruna tuttuk, zaten davacı okulunu birincilikle bitirdiği gibi sorulan sorulara inandırıcı ve akla uygun cevaplar vermiştir. Lokantayı çalıştıracak parası da vardır ve mükemmelen işleteceğine inandık.”diye rapor vermişler. Duruşmada rapor okunmuş, davalı vekili bile “hiçbir diyeceği olmadığını söylemiş”, mahkemenin kararı şöyledir;
Davacının okulunu birinci olarak bitirdiği iki taraf şahitlerinin ifadelerine göre, mecura ihtiyacı olduğu sabit ise de, fotoğrafından da anlaşılacağı gibi davacı çok güzel bir hanımdır. Lokanta işletirken müşterilerin her an sarkıntılıklarına maruz kalabilir ve bu suretle namusu lekelenir. Aslında güzel ve namuslu hanımların yeri evleridir. Davacının namusunu korumak bakımından davanın reddine karar verildi, biçiminde idi. Kararı bozmakla beraber Usul Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince davanın diğer mahkemeye nakline karar verip hâkime de zayıf notunu verdik. Ama benim için bu kadarı yetmemişti. İşler bittikten sonra doğruca müsteşara dosya ile gittim. Önce sicil numarasını söyleyip hâkimin nasıl olduğunu sordum. “Dürüst olmadığı söyleniyor ama delil bulamadık.”dedi. Öyleyse dinle diyerek işi anlattım. O da çok üzüldü ve bu dosya bende kalsın, yarın gönderirim dedi. Ertesi gün kapalı zarfla dosya geldi. Açtım, şöyle bir yazı vardı, dostum artık üzülme, hâkimi 39 ile yolcu ettik. Yani Hâkimlik görevine son verilmiş.
Aradan on yıllar geçti, mahkemelerde hâkimler de Yargıtay’da bir değişiklik oldu mu? Daha iyiye mi yoksa daha kötüye mi gidiyoruz? Takdir okuyucularımızın.