Acaralılarla olan rabıtamıza biraz dikkatle bakacak olursak bizi kardaşlarımıza bağlayan, onları bize sevdiren ancak din ve Kur’an’ın tavsiyeleridir.
Acara’da başlıca din, Din-i Mübîn-i Muhammedî’dir. Yerlilerden, bir kişi olsun Hıristiyan yoktur. Bize göre bunlar İslâmiyet’i çok eskiden kabul etmişlerdir. Bugün tam manasıyla bir Müslüman kavmidirler. Dini katiyen ihmal etmezler. On beş yaşından yukarı olan her bir Acaralı isterse bey olsun, ağa olsun, namaz kılar, oruç tutar. İslâmiyet’in diğer amellerini yerine getirirler.
Derin bir ormanın sağır bir bucağındaki ak bir caminin ak minaresinde dertli hocanın yanık sesi, Acara’nın kalbi saf çocuklarını namaza dâvet ettiğinde, şadırvanın etrafı dolar. Büyük küçük herkes namaza hazır olur. Artık hiçbir kuvvete karşı boyun eğmeyen bir necip millet, Cenâb-ı Hakk’ın huzurunda eğilir, secde eder, kulluğunu gösterir.
Samîmi bir milletin saf bir ibâdeti… Ben Acara’nın namazına meftunum!
Cuma namazlarının haşmetini görmek için buradaki merkez camilerine gelmelisiniz! Birbirine yakın olan köylerin birinin camii evvelden merkez olarak tanınır ve her Cuma günü etraftaki köylerin bütün erkekleri bu camiye toplanarak namaz kılarlar.
Acara’nın köy camileri her zaman bizim şehir camilerinden kalabalık olur.
Söylendiğine göre Ramazan ayı Acara’da bütün yetişkinler nasıl ki namaz kılıyorlar öyle de oruç tutup Cenab-ı Hakk’ın mağfiretini diliyorlar. Ramazanda her gün camilerde namaz ve vaaz, diğer aylara nispeten daha parlak bir şekildeymiş.
Tabiidir ki oruç ve namaza böyle hevesle yapışan bir millette maharet son derece güzeldir. Acara’da yenilik ve ilerleme yokluğuna rağmen büyük bir temizlik vardır. En aşağı tabakaya kadar bir köylünün bile üst başında geniş bir temizliğin itimat kazandığını görürsünüz. Hiçkimsede hiçbir fena koku, nefes kokması görmezsiniz. Her günde beş vakit abdest, her abdestte güzelce yıkanmanın neticesi işte budur.
Acara’da dinî bayramların çok güzel kutlandığını söylerler. Kısmet olursa Acara’nın bir dinî bayram kutlamasını da görür, okuyucularımıza elimizden geldiği kadar anlatırız. Dinini seven bir millet, bayramını da sevecek ve sevdirecektir.
Acaralıların dine ne kadar güzelce sarıldıklarını bundan da bilmek olur ki, Acara an’aneleri ancak ve ancak İslâm an’anelerinden ibârettir. Millî âdet ve an’ane olarak İslâm an’anelerini, tarihî mukaddesin ifâde ettiği mânayla kabul etmişlerdir. Müslüman gibi düşünüp, Müslüman gibi inanıp, Müslüman gibi sevinirler. Ezberden bir Kur’an âyeti okusanız ağzınızdan öpmek için çalışırlar.
Hanımların örtünmesi meselesine gelince Acara bunda da birçok yerlerden daha iyi riayet etmektedir. Buranın köylerinde bizimkilerde olduğu gibi kadınların yüzleri yarım kapalı değildir, bütün kapalıdır. Beli büzmeli bir çarşaftan başka bir de yüzlerine rûbend/peçe bağlarlar. Buranın hanımları için bu rûbend/peçe zannedersin bizimkilerinden daha elverişlidir. Çünkü yüzü peçeli hanım herkesi görür fakat onu kimse göremez.
Örtünmeye böyle riayet ettiklerine göre söz yok ki buranın kadınları tarla ve çayır işlerine çok az karışırlar. Bütün vakitlerini ev işlerinde geçirirler. Dokuz yaşından aşağı olan kızlar mekteplerinde oğlanlarla beraber ders okurlar. Kur’an-ı Şerîfi hatmettikten sonra yazı bilmeden, okumaktan çekinirler.
İşte bizim Acaralı kardaşlarımızın dine riayetlerinin derecesi budur
Bu son zamanlarda bazı İslâmiyet düşmanları ortaya yanlış bir nazariye çıkarmışlar; güya İslâm’ın yayılma zamanında Acaralıları kılıç zoruyla Müslüman etmişler! Benim anladığıma göre bunlar, İslâm dinini zorla kabul etselerdi bu az müddet içerisinde Hıristiyanlığı da büsbütün unutmazlardı. Az da olsa ondan kalan eserlere tesadüf edilirdi. Nasıl oldu ki güçle Hıristiyanlığı kabul eden birçok milletler asırlarca eski dinlerinin tesiri altında kaldılar da Acaralılar iki yüz eli senede Hıristiyanlığı büsbütün unuttular?
Bunun için büyük bir cesaretle söyleyebiliriz ki Acara’da İslâm dini, yalnız, yalnız irşâd ve hidayet yoluyla yayılmıştır. Bir de fikrin yanlış olduğunu bununla hükmetmek olur ki: Türk idaresi altında çok az kalan bir millet, eğer İslâmiyet’i zorla kabul etmiş olsaydı, ülkelerini Rus istila ettikten sonra kim mâni oldu ki tekrar Hıristiyan olmadı?
‘Sizin babalarınız Hıristiyan’dı, siz de Hıristiyan olmalısınız!’ Diyen bir misyonere namuslu bir Acaralı çocuğu demiş ki: ‘Peki öyleyse siz de Yahudi olunuz! Çünkü babalarınız Yahudi’ydi!’
Güzel ve uygun bir cevaptır, değil mi?
Diyorlar ki siz İslâmiyet’i zorla, kılıç zoruyla kabul etmişsiniz! Bunu diyen adamdan Acaralılar mutlaka incinirler.
Bu fikri kendi haklarında bir iftira olarak görürler. Hakları da vardır.
(30 Aralık 1915 tarihli Açık Söz Gazetesi’nden iktibas eden Bizim Ahıska Dergisi’nin Kış 2012 dönemine ait 25. sayısından alınmıştır.)
AHMET VECAD AHUNDOV KİMDİR?
Azerbaycan millî şairlerinden Ahmed Cevad Ahundov Azerbaycan’ın Gence şehrinde, 5 Mayıs 1892 tarihinde dünyaya geldi. Milliyetçi fikirleri sebebiyle 20 Kasım 1937 tarihinde Stalin’in emri ile 45 yaşında iken kurşunlanarak şehit edildi.
Türk Dünyası’nın en etkili fikir adamı Gaspıralı İsmail Bey’in Dilde, Fikirde İşte Birlik prensibini benimsedi. Ziya Gökalp, Ömer Seyfeddin ve Ali Cânip Yöntem’in kullandığı yaşayan Türkçenin, Türk dünyasının ortak dili olmasını savundu. Kendisi de bütün şiirlerinde ve yazılarında bu dili kullandı. O’na, ‘Azerbaycan’ın Mehmet Âkif Ersoy’u’ denilebilir. Türkiye’de millî marş gibi coşku ile söylenen Çırpınırdın Karadeniz şarkısının güftesi O’na aittir. O, yalnız Azerbaycan için değil, bütün ömrü boyunca Anadolu insanının acılarına da ağıtlar yazmış, gözyaşı dökmüştür. Anadolu’ya bağlılığını 1912 Balkan Savaşı’nda, Trakya Cephesi’nde bizzat savaşa katılmak suretiyle göstermiştir. 1915’te Sarıkamış’ta şehit olan vatan evlâtları için:
Sordum garip minâreden / Akşam olmuş ezanın hanı ?
Baykuş konmuş minberlere / Diyen hanı, duyan hanı ?
Diyerek feryat etmiştir. Kâzım Karabekir Paşa’nın kazandığı zaferin sevincini ise şu mısralarla dile getirmiştir:
Atıldı dağlardan zafer topları / Yürüdü asker ileri: Bismillâh
O, han sarayında çiçekli bir kız / Bekliyor bizleri zafer, Bismillâh !
Can Azerbaycan toprakları kızıl komünist ordunun çizmeleri ile kirlenince Ahmed Cevad Ahundov yine feryatlardadır:
Askersiz kumandanlar / Kırıp attı yayını.
Felek gönderdi zehre / Bu ülkenin payını
Gülmek zaten yok idi / Ağlamak da oldu yasak.
Zavallı mağlûp ülke / Sana ne hukuk, ne hak !
Ahmet Cevad Ahundov, bu şiirleri yazdı diye, 1923’te Kızıl Polis Örgütü tarafından tutuklanmış, 14 sene Sibirya’da sürgün hayatı yaşamıştır. Sürgünden sonra aynı şiirleri yazmaya devam ettiği için kurşuna dizilmiştir.
Ahmed Cevat Ahundov’un, Azerbaycan Türklerinin en büyük bestekârlarından olan Üzeyir Hacıbeyoğlu tarafından bestelenen şiiri:
ÇIRPINIRDI KARADENİZ
Çırpınırdı Karadeniz,
Bakıp Türk’ün bayrağına
Ah..ölmeden bir görseydim
Düşebilsem toprağına.
Sırmalar sarsam koluna
İnciler dizsem yoluna
Fırtınalar dursun yana
Yol ver Türk’ün bayrağına.
Ayrı düştüm dost elinden
Yıllar var ki çarpar sinem
Vefalı Türk geldi yine
Selâm Türk’ün bayrağına.
Kafkaslardan esen yeller
Sana şirin selâm söyler
Olsun bütün Turan eller
Kurban Türk’ün bayrağına.
Kafkaslardan aşacağız
Türklüğe şan katacağız
Türk’ün şanlı bayrağını
Turan ele asacağız.
AHMED CEVAD AHUNDOV