İstanbul dünyadaki şehirlerin birincisi,
Dünya Cenneti denen, çok kıymetli tek incisi.
Sende doğdum, sende yaşamak istedim hep, ömrüm boyunca.
Çeyrek asır ayrı kaldım; kader, plânı önüme koyunca.
Yıllar sonra, kavuştum kavuşmasına İstanbula amma;
Çözemedim sırrını aaah, oldun benim için hep muamma!
Bir başkadır senin havan, suyun, taşın, toprağın, tarihin;
İmrenir sana dünya, çünkü hep yüzüne gülmüş talihin.
Her köşeden karşı çıkar, zarif ince minareler.
Bunu görmek için, sokakları arşınlar âvâreler.
Boğazında süzülür sülün gibi, güzelim Şehir Hatları.
Her kıyının bir başka olur; seyrine doyum olmaz tatları!
Her köşesi, alır götürür insanı, tarihin esrarlı bucağına.
Ne de çok bilmiş, asır-dîde şehrin, sessiz sâkin kucağına.
Dünyanın gözü senin üstünde, bıkmadan durdukça duruyor!
Ele geçirmek için seni, kimbilir ne hülyalar kuruyor!
“İstanbul güzel bir şehir ama bir de Türklerin elinde olmasa!”
Dememiş miydi, bir Amerikalı tarihçi duyup tasa?
Ne demeli hırs içinde kıvranan, Fener Patrikhanesine?
Ekümenlik sevdası güden, dinmeyen dünyalık yaresine!
AB’nin bile gözleri, İstanbul denince, bir hoş oluyor ışıl ışıl!
Vatikanlaştırmak için, çareler düşünüyor; uyurken biz mışıl mışıl!
Alabiliriz demeye getiriyorlar İstanbulu AB’ye!
Çünkü biliyorlar ki, eşit İstanbul tek başına Türkiyeye.
Elbette yektadır güzel İstanbul, dünya bilsin yekta.
Kaldıkça, Türkiye Cumhuriyeti dünyada ayakta.
İstanbulu övmeye tâkat getiremez diller!
Sana emîn ol, gıptayla bakıyor bütün iller.