Hayata Bakış

114

 

Nereye baktığımız değil, nasıl baktığımız önemlidir. Hayat bir bakış açısıdır. Mevlâna, “Nasıl bakarsan öyle görürsün” diyor. Pencereden bakıp yerdeki kağıtları, çöpleri görmek; bir de aynı pencereden bakıp güzellikleri görmek… Bir insana bakıp onun hata ve kusurlarını görmek; yine aynı insana bakıp o insanın sahip olduğu güzellikleri görmek… Duvarda asılı tabloya bakıp mazi ile ilgili kötü bir anıyı hatırlamak, yine aynı tabloya bakıp resimdeki güzelliklerin büyüleyici etkisinde kalmak… Her şeyi belirleyen bizim hayata bakış açımızdır. Bakış açımız algılayışımızın ölçüsüdür.

İnanan insanlar için Ramazan ayı neden farklıdır? Bildiğiniz üzere Ramazan ayı her yıl değişmektedir. Kış aylarında da oruç tuttuk, yaz aylarında da. Bir araya geldiğimizde eski Ramazanlardan söz eder, duygulanırız. Yaşadığımız o güzellikleri dile getirir özlemini duyarız. Sizce bunun sebebi nedir? Bakış açımız. Bakış açımıza inancımız büyük ölçüde etki yapmaktadır.

Eğitim/öğretim faaliyetlerini, Türkiye’nin ekonomik durumunu, Radyo-televizyon kurumlarının yayınlarını, her gün evimize götürüp okuduğumuz gazeteleri, belediye hizmetlerini değerlendirirken bakış açısı son derece önemli. Bugünlerde bazı sivil toplum örgütleri, siyasi partiler, akademisyenlerin bazıları ekonomi çöktü, çöküyor. Yeni bir kriz kapıda, bu seferki krizin şiddeti 9-10 vb. ifadelerle toplumu karamsarlığa itmenin ötesinde yarının Türkiye’sinin varlığı hususunda tereddütler oluşturmaktalar. Ayrıca bazı köşe yazarlarının, bazı televizyon kanallarının ağzına sakız olan bir konu “Ortaöğretim Kurumlarında Şiddet” büyük boyutlara ulaştı. Öyle bir yaklaşım ve sunuş tarzı ki, sanki yangın yerine dönmüş eğitim kurumları, bütün kurumlar siyasallaşmış, çökmek üzere. Bu yaklaşım sizlere ne kazandırır beyler! Kimin uşaklığını yapıyorsunuz. Üzerinde yaşadığımız bu coğrafyayı, bu milletin tarihini iyi bilmediğiniz için tanımıyorsunuz.

Bir hadiseyi yorumlarken önce veriler ortaya konur, mukayeseler yapılır ve sonuca varılır. Seksenbir ilimiz var. Bu illerimizde gençlerimizin eğitimi için hizmet veren binlerce ortaöğretim kurumumuz ve sayıları ondört milyona varan öğrenci mevcuttur. Bu eğitim yuvalarında; kalemleriyle gönülleri fetheden öğretmenlerimiz hizmet sunmaktadırlar. Geleceğimizin teminatı olan gençlerimize millî ve manevî değerleri kazandırmanın yanında çağdaş teknolojiyi öğrenme ve kullanmayı öğretmektedirler. Bu faaliyetler devam ederken istenmeyen olaylar da olmaktadır.

A şehrindeki bir okulda iki-üç öğrenci arasında kız meselesi ya da siyasi görüş ayrılığı sebebiyle bir olay oluyor. Biri yaralanıyor ya da hayatını kaybediyor. Buna benzer birkaç olay değişik günlerde vuku buluyor. O günün akşamı ve ertesi gün bazı televizyon kanalları ve gazeteler aman Allah “Okullarda Şiddet, “Okullarda Terör”, “Bu vahşete kim dur diyecek”, “Okullarda madde bağımlılığı” aldı başını gidiyor. Bir kız annesini öldürüyor. Bir çok gazete birinci sayfalarında bu olaya yer veriyor, birçok TV kanalı maç anlatır gibi bu olayı anlatıyor. 18 yaşın altında birçok genç bu gazeteleri okuyor, bu yayınları izliyor. Bu gençler üzerindeki etkileri nasıl dikkate almazsınız?

Bardağın boş yerini görme mantığı 75 milyonluk Türkiye. % 65’i genç nüfusa sahip bir Türkiye, ama az ama çok herkesin karnının doyduğu bir Türkiye, bölgesinde istikrar unsuru olan bir Türkiye, çağdaş teknolojiyi yakalamış, milletinin refahı ve mutluluğu için var olan Türkiye, bir çok ürün ihraç eden bir Türkiye, devasa fabrikaları ve organize sanayi kuruluşlarına sahip bir Türkiye, yer üstü ve yer altı zenginliklerine sahip bir Türkiye.

Neden bunları görmezlikten geliyoruz. “Münferit” birkaç olayı ele alarak toplumu karamsarlığa neden itiyoruz? Unutmayalım hepimiz bu geminin içindeyiz.

Güneş ve rüzgar yolda yürüyen bir adamın üzerindeki paltoyu çıkarma iddiasına girerler. Önce rüzgar deneme yapar, adam yere yıkılır elleri ile paltosunu sıkı sıkıya tutar direnir bir türlü rüzgar başarılı olamaz. Sıra güneşe gelir; giderek ısısını artırır yürümeye çalışan adam terlemeye ve solumaya başlar, göz kapakları düşmeye başlar en sonunda dayanamaz ve paltoyu sırtından çıkarır.

İki kuruma gidiyorsunuz, kurumların birinde “Burada sigara içmek yasaktır”, diğerinde ise “Sigara içmediğiniz için teşekkür ederiz” yazıyor. Birincisi emir kipinde ama ikincisinde sevimli, tatlı, kibar bir söz var. Yunus’un dediği gibi;

Söz ola kese savaşı,

Söz ola bitire başı,

Söz ola ağulu aşı,

Bal ile yağ ede bir söz.

Henry Ford şöyle diyor: “Hata değil, çare bulmak lazım.” Felaket tellallığı yapmak yerine ümit tohumları serpmek lazım. İnsanlara ümit aşılamak lazım. Her bulutun arkasından güneşin çıkacağını unutmayalım.