Öncesi ve Sonrasıyla Köy–Kent-7-

94

 

Ordu ilinin Mesudiye ilçesinin onlarca köyünde gerçekleştirilen KÖY – KENT projesiyle; köyler yol gördü. Elektrikle tanıştı. Suya kavuştu. Kanalizasyon şebekesiyle donandı. Belli başlı yerler, müşterek dinlenme tesisleriyle süslendi. Çocuk parklarıyla şenlendi. Evlerin içine kadar getirilen sularla; medeniyetle tanıştı.

İki üç saatlik uzaklıklardan getirilen sular için, mahallelerde yapılan çeşmelerle, köy içindeki bostanlara taptaze hayat geldi. Köy yollarına dikilen elektrik lambalarıyla, köyler ışık ve nura garkoldu.

Köyler arası irtibat ve bağlantı; yenilenip genişletilerek, araçların işleyebileceği şekle sokulan yollarla pekişti. Kısaca köylere, dolayısıyla Mesudiye’ye hareket ve bereket geldi. Kooperatifleşmeye gidildi. Köylünün ürettikleri değerlendirildi.

Ayrıca ormanların yüzü güldü. Rahatça çoğalıp serpildiler. Kabardıkça kabardılar. Çünkü ocaklarda, odun yerine tüp-gazlar kullanılmaya başlandı. Evler; kesilecek yüzlerce ağaçlarla değil, artık modern yapı malzemeleriyle yapılır oldu.

Büyük göç veren yöre halkından bazı emekliler -şimdilik sayıları az da olsa, yavaş yavaş köylerine geri dönüp yerleşmeye ve köyü ihya etmeye, tekrar yaşanılır hale koymaya başladılar. Sönen ocaklarını tüttürdüler. Özellikle emekliler, kalan / ahir ömürlerini asude ve rahat bir şekilde yaşamak ister; bunun için yeniledikleri veya eskisini yıkıp yeniden yaptıkları yahut yaptırdıkları evleriyle, modern bir şehir görünümü kazanan köylerinde geçirmeyi arzu eder oldular.

Bahçe ve bostanlar yeniden işlenir, onlara eski canlılıkları kazandırılır; velhasıl köyler sanki “Ba’sü ba’de’l-mevt.” / “Ölümden sonra diriliş.” Hali arzeder oldu.

X

Köyler kendilerini yenilerken, yenilenen köy manzarasını değil de, yeni zuhur eden / meydana çıkan şehir görünümü arzediyor. Köylerde 2, 3’ü anladık da, tek tük de olsa 5 – 6 katlı apartmanların yapılması, bilhassa dikkatimi çekti. Doğrusu, köylerde sanki köylülerin yeteri kadar yerleri yokmuş gibi, yüksek binaların yapılması, hiç de hoş olmamış…

Bir de, evlerin birbirinin ta diplerine ve adeta birbirinin önüne yapılması, plansız programsız şekilde rastgele inşası, köylere yakışmayan, kirli ve çirkin manzara ve görüntüler oluşturmuş. Halbuki herkesin fazlasıyla toprağı ve tarlası var. Köye yakışacak surette, daha güzel bir görüntü verecek şekilde, evlerini yaptırabilirlerdi.

Bu çarpık yapılaşmanın kötü bir yanı da, köy içinden geçen yollara yansımış vaziyette…Nitekim, evlerin arasından geçen yollar; bu yüzden  çok daralıyor ve geçilmesi müşkil bir hal alıyor.

X

Köylerde yapılan apartmanlar, beni ayrıca şu şekilde düşündürdü: Avrupa’da; şehirde ve apartmanlarda yaşamak, aslında fakirlik alametidir. Çünkü, ancak fakir ve orta halliler şehir merkezlerinde yaşıyor ve çok katlı apartmanlarda oturuyorlar.

Batı’da, hali vakti iyi olanlar, şehir dışında villa tipi, bahçeli, havadar, umumiyetle tek katlı evlerde oturmayı tercih ediyor; işlerine özel otolarıyla gidip geliyorlar.

Kamu hizmeti yapan otobüsler ise, daha çok orta halli vatandaşlara hizmet veriyor. Oysa Türkiyemizde, şehirde kalıp apartmanda oturmak, sanki zenginlik alameti sayılıyor.

X

Gerçi köylerde bir canlılık başlamış. Ama köyleri köy yapan ve asıl unsurunu teşkil eden evcil hayvanlardan; köyler, istisnalar dışında mahrum kalmış. İlaç için bile bulana aşk olsun! Hele atın esamisine dahi, kolay kolay rastlanmıyor! Bu durum, ne yalan söyliyeyim, akıncı torunları olmakla övünen bizleri, üzmedi değil!

X

Köyler yenilenirken; köylerin eski, klasik, romantik halleri de yok olup gidiyor! Köyler sanki yeni ihdas edilmiş / yeni kurulmuş görüntüsü veriyor. Eski mezarlar da olmasa köyün geçmişi olduğuna inanmak, giderek zorlaşıyor. Adeta, kendi elimizle geçmişimize hatime çekmiş / son vermiş oluyoruz.

Oysa gönül istiyor ki, eski görüntüyü, klasik havayı yaşatacak şekilde; evleri ve samanlıkları yenileyebilsek; hiç olmazsa bazı eskimeyen, sağlam ev ve samanlıkları, taş fırınları eskinin bir nişanesi olarak, eskisi gibi bırakabilsek diyorum…Gerçi bu temenni ve istek; maddi imkanlarla olacak şeydir ya neyse…

Mesela İngiltere’de; ne şehirlerdeki, ne de köylerdeki evlerden vazgeçiliyor. Tekniğin her türlüsü, ev ve binaların içlerinde yer alırken; geçmişten gelen dış görüntünün bozulmasına, asla müsaade etmiyor / izin vermiyorlar. Köy ve şehir evlerini aynen koruyorlar.

Şüphesiz, şehirlerde ihtiyaca binaen modern beton bina ve yapılar inşa edilmiyor değil. Fakat genellikle, binaların bilhassa sokak ve caddeye bakan dış cepheleri; klasik tarzlarını aksettirecek şekilde, yöreye has tuğlalarla örülüyor. Böylece, binaya klasik bir hava veriliyor.

Gönül istiyor ki, bizim köy ve şehirlerimizin de maziden irtibat ve bağları kopmasın. Mazi ve hali bünyesinde birlikte barındırsın. Şimdilik temenni edip irade edemiyerek gerçekleştiremediğimiz bu vaziyeti, yakın bir gelecekte, İnşallah, sadece temenni etmekle kalmaz,  irade de eder ve gereğini yerine getiririz.

 

 

Önceki İçerikKıbrıs’ta Geçmişi Yeniden Yaşamak mı?
Sonraki İçerik‘Tuva Türklerinin hepsi, Türkiye’yi biliyor. Bizler Tuva’yı ne kadar biliyoruz? Orada, Türklük şuuruna sâhip Türkler yaşıyor.’
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.