Bir Yıl Önce Yazmıştım-1

102

 

(Erdoğan Küresel Liderlik İstiyor. 21.01.2013)

Okuduğu şiir ve Pınarhisar Cezaevi sürecinin içeride ve dışarıda sağladığı tanınırlık rekorunu, 2008 yılında Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı ŞimonPerez’e; “siz öldürmeyi iyi bilirsiniz, İsrail haydut devlet” dediği“Olmaz! Oneminute” çıkışıyla kırdı. Buradan aldığı iç ve dış destekler sayesinde iktidarını bütün bürokratik ortaklardan temizledi ve kudretinin zirvesine ulaştı. (…)

Davos’un getirisi Başbakanın değişim sürecinin başlangıcı oldu. Dışarıda birilerine posta koyup içeridekileri mest etme yöntemine daha sonraları sık sık sık başvuracaktı.

Nasıl başvurmasın? Sadece Türkiye’de değil; Mısır, Libya, Tunus, Bahreyn’den Katar’a kadar cümle İslam âleminde sokaklara dökülen taraftarları oluşmuştu. İlahi kanunlar boşluğu kabul etmiyordu ve İslam âlemi lidersizdi, ezikti, itilmişti, horlanmıştı… Bu haliyle Erdoğan’a adeta gel gel diye el ediyordu. (…) O da kendini tutamadı ve bu tür çıkışlarını sürdürdü.

Davos’tan iki yıl sonra Nisan 2011’de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinde; “biz ve siz”, “İslam ve Haçlı” ekseninde yaptığı konuşmanın sonunda “tutuklu gazeteciler” hakkında görüş beyan eden Fransız parlamentere; ‘Türkiye’ye Fransız kaldığı’, %10 barajını düşürecek misiniz sorusuna ise‘bunu yaparken size soracak değiliz’ manasındaki çıkışlarıyla yine dünya gündeminin bir numarası olmayı başaracaktı.

8 Kasım 2012 tarihinde yapılan 5. Bali Konferansındaki konuşmasında Başbakan Erdoğan; ‘Dünya 5 daimi üyenin iki dudağı arasına bırakılamaz. BM bütün insanlığın hakkını hukukunu koruyacak şekilde yeniden yapılandırılmalıdır’. Benzer şekilde; ‘IMF de kapsamlı bir reform sürecinden geçmelidir.’ Çıkışıyla BM ve IMF’i hizaya getirmekle kalmıyor, başta ABD olmak üzere Rusya, Çin, İngiltere ve Fransa’ya da meydan okuyordu.

Başbakan, klasik doğruları seslendirdiğinde, Türkiye’nin ve dünyanın her yerinden sesine ses verildiğini gördükçe; önüne konulan kürsülerden benzer şeyleri peş peşe söylemeye devam edecekti.

Tarih 18 Kasım 2012, yer Türkiye-Mısır iş formu, Başbakan kürsüde, İsrail’in Gazze saldırısına tepkilerini dile getiriyor:”Netanyahu’ya sesleniyorum, 2008 de değil 2012 yılındayız. Bilesin ki 2012’nin şartları 2008’in şartları gibi değil. Hesabını iyi yap!” İkazından sonra, BM’nin yapı ve işleyişini tenkit edecek, Obama ve Putin’den İsrail’i ateşkese ikna etmeleri için istekte bulunduğunu, Obama’nın ‘Hamas’a söyleyin roket atmayı durdursun’ dediğini açıklayacak ve Obama’ya öfkesini; ’Yahu! İsrail’in canı bu kadar kıymetli de Gazze’de yaşayanların kıymetsiz mi? Böyle bir adaletsizlik, böyle bir anlayış, böyle bir yaklaşım olabilir mi?’ şeklinde tepki vermekten kendini alamayacak ve bu tavrını; ‘işte mesele bunun karşısında dik durmak’ olarak açıklayacak ve hemen akabinde; ‘Arap Ligine sesleniyorum, sizin sesiniz ne zaman çıkacak?İslam İşbirliği Teşkilatına sesleniyorum, siz ne yapıyorsunuz’ cümleleriyle onların pasifliğini yüzlerine vuracak ‘bu iş böyle yürümez, bu kuruluşların da reforme edilmesi şart’ diyerek liderliğini konuşturacaktı.

Başbakanın bu sert açıklamalarına Obama, Tayland’da yaptığı konuşmada;“Filistin’i savunanlar anlamalıdır ki, yeryüzünde sınırlarının dışından atılan füzelerin vatandaşlarının üzerine yağmasını hoş görecek bir ülke yoktur’ cümleleriyle aynı tonda karşılık vermede gecikmeyecekti.

Seçmene selam kabilinden başlayan kitleler önünde posta koymanın dayanılmazlığı, devlet adamlığının sınırlarını zorlamaya devam etti ve Başbakan Erdoğan 21 Kasım 2012’de grupta yaptığı konuşmada Obama’nın bu çıkışını; ’Batıya sesleniyorum. Kimse İsrail savunma hakkını kullanıyor diyemez. İsrail Ortadoğu’da terör estiriyor. BM’nin adaletine inanmıyorum’ diye cevaplayacak ve bunun tenkit edilirliğine, ’başımıza bir iş gelecek diye tribünden mi izleyeceğiz, sesiz mi kalacağız?  Bu hususta bizim için üç yol var; ya elimizle ya dilimizle mücadele edeceğiz ya da kalbimizle buğuz edeceğiz’ diyerek Peygamberimizin öğüdüyle set çekecek. Başta ABD olmak üzere bütün Batı’yı; “Filistin’i boşaltıp İsrail’e teslim etmenin hesabı içinde olmakla” suçlamakla kalmayıp; ‘Bu gün onlara yarın bize, öleceksek adam gibi ölelim, böyle adalet olmaz’ diyerek kararlılık sergileyecekti.

Türkiye’nin İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına verdiği tepkinin diplomasi dışı boyutundan rahatsız olan ABD yönetimi, bu rahatsızlığını Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla aynı gün hem Ankara’da ve hem de Washington’da Türk makamlarına sözlü olarak iletecek ve bu durumu ABD Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Victoria Nuland; ’Türkiye’den gelen bazı aşırı derecedeki sert söylemleri hiç yararlı görmüyoruz ve bu çok ağır açıklamaların bazılarına katılmıyoruz. Bu görüşlerimizi Türk yetkililere net biçimde aktardık’ ifadesiyle dünya kamuoyuna duyuracaktı.

‘Bu tepkilerin nesinden rahatsız oldun’ diyenleriniz oluyordur elbet. Asla rahatsızlığım olamaz, bilakis gurur duyuyorum.  Hatta Başbakan, Netanyahu’nunhayalarına bir tekme, Obama’ya bir dirsek ve hele küçük Bush’a bir Osmanlı tokadı atsa, yüreğim yağ bağlar ama diplomaside bu usul usul değildir ve bu yüzden endişeliyim.

 

Çünkü Türkiye henüz bu noktada değil, elimizdeki tek parti Hükümeti uzun süren çalkantılı siyasi hayatımızda ender yakaladığımız bir fırsat, bu fırsatın kendi başımızı bağlayamazken gelin başı bağlamayı isteyen heveslerle sekteye uğratılmasına gönlüm razı olamaz. Üstelik yakın tarih benim endişelerimi haklı çıkarıyor. Mesela Menderes, ABD çıkarlarından önce Türkiye’nin çıkarları dediği için idam edilmedi mi? Demirel, milli politikaları oluşturduğu için başına gelmedik kalmadı. Kıbrıs barış harekâtı ve son hükümetteki ABD karşıtı tutumu Ecevit’i ne hale koydu. Özal’ı Türk Dünyası rüyası bitirmedi mi? İnönü, Johnson’un mektubuyla aldığı tehdide karşılık ‘o zaman dünya yeniden kurulur ve Türkiye o yenidünyadaki yerini alır’ dediği için bir daha iktidar yüzü görebildi mi? Parti başkanlığını bile koruyamadı. Türkeş, Başbakanlıktaki ABD bürosunu kapattığı ve daha sonra ‘Milli Ülkü’yü programladığı, Erbakan ABD’ye ‘sizi gidi kâfirler’ deyip D8’e öncülük ettiği, ABD’nin desteğiyle ihtilal üstüne ihtilal yapan generaller, ABD’ nin çıkarlarıyla ters düştüğü için olanları görüyorsunuz.