“Türk Devleti’nin Birinci Görevi”

90

 

Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nden bir kısım öğretim üyesince oluşturulan  “DOĞUVİZYON”  grubu tarafından Van’a davet edilen Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’na 26 Haziran 1999 tarihinde yaptırılan  “Türkiye’nin Bilim Politikaları”  adlı sohbetin son kısmı:

Uzun vadeli, dışarıdan yapılan bir plân var. Yakında buranın da eğitim lisanını İngilizce yapmazlarsa şaşarım! Diyen hocamıza göre, bu durumda TÜRK DEVLETİ’NİN BİRİNCİ GÖREVİ, MİLLETİN ADINI TARİH BOYUNCA YAŞATMAKTIR.

Zira dil yoksa, adı tarihten silinir. Meselâ İrlanda, İngiliz idaresindeyken durum değişiyor. İrlanda’da bin senedir yaşayan dil bugün körleşmiş vaziyette. Öğretim dili İngilizce olunca, bir buçuk nesil sonra İrlanda’da kendi dilini bilenlerin sayısı çok azalıyor.

Romalılar da bu işi yapmıştır. Hititler niye sahneden çekildi? Dillerini muhafaza edemedikleri için. Çünkü her bilinç dille kaim / mümkün.

Türk ve Müslümanın en büyük düşmanının dili bize hâkim oldu maalesef!

Dünya’da en büyük en derin devleti kuran Uygur Türkleri. Bunu Japonlardan öğreniyoruz!

Böyle parlak bir medeniyetin çocuklarından, dedesini İngiliz Mingiliz sanmak isteyen şahsiyetsiz, düşünemiyen bir topluluk oluşturdular.

(İngilizce olarak) hangi dersi vermek istersiniz? Sorusuna karşı verdiğim cevap, dâima: “Ben Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde İngiliz diliyle ders okutmam!” olmuştur.

Türkçe’de, Osmanlıca Türkçe ayrımı ayıptır. İkisi de Türkçe’dir. Siz Osmanlıca, Öztürkçe derken atı alan (İngilizce) Üsküdar’ı geçti bile.

Devlet, kaymakamları bir seneliğine İngiltere’ye gönderiyor! Bir sene İngilizce kursuna tâbi tutuyor. Çünkü İngiliz’in kuyruğundayız! Niye Japonya’ya göndermiyor? Bir Japon, İngilizce bildiğini göstermekten utanır, çekinir ve mütercim ister.

Bana, kaç dil konuşuyorsunuz? Sorusunu değil; ne kadar matematik, fizik vs. biliyorsunuz? Diye sormalarını isterim. Dil bilmek, nihayet bir kursa tâbi. Oysa bir İngiliz çocuğu daha mükemmel İngilizce biliyor. Fakat bu, onu âlim yapmıyor! Anlaşılan araçla amacı karıştırdık. Araç olan İngilizce, amaç oldu. Okullarda Türk Edebiyatı, Türk Dili iyice ve bolca okutulmalı. Halbuki eskiden çok daha iyi öğretilirdi. Tabiî Osmanlıca / Eski Yazı / Klasik Türkçe de mecbur tutulmalı.

Osmanlıca’yı Türkçe’den farklı bir lisan zanneden üniversite fen talebeleri var! Yazı değişikliği ile dil arasındaki fark bilinmiyor; birbirine karıştırılıyor!

Türkiye’de Millî Eğitim; ne millîdir ne de eğitim!

YÖK ise YOK hükmünde. 70’li yılların ortalarına kadar eğitim iyiydi. ABD, bundan rahatsız oldu ve YÖK kuruldu.

Dışarıya 60 bin talebe, YÖK tarafından gönderiliyor. Her biri senede 30 bin dolara mal oluyor. Türkiye’de bütün üniversitelerin bütçelerinin 6 misli, dışarıya gönderdikleri öğrencilere ödenen!

Niye gönderiliyor? Adam birkaç yüz kişiyi İlâhiyât doktorası için gönderiyor. Sebebi İlâhiyât değil! ABD’de müslümanlıkla ilgili bir şey yok! Asıl gâye Hıristiyanlık ve Yahudilik üzerine adam yetiştirmek ve bizi, bizle misyonerliğe tâbi tutmaktır.

Türkçe ibadet diyenler İngilizce eğitimi savunuyorlar! Tam bir sahtekârlık! Hem nalına hem mıhına. Türkçe ibadet diyen İslâma; İngilizce eğitim diyen Türkçe’ye kastediyor!

Bilimi Türkçe yaptığımız takdirde gelişmelerin de adı Türkçe olur. Çünkü yapan bilir ve

85

adını;bilen koyar.

İngilizce’de terim türetmek imkânı yok. Çünkü karma bir dil. Amerika’da dil bilimciler:

Acaba İngilizce’de hakîkî İngilizce kaç kelime vardır diye merak edip sözlükleri taramışlar! Ancak 15 kelime çıkmış! Onlar da  ‘ağaca çık’  filân gibi basit sözcükler.

Tarih 1066: Bir keşiş İngilizleri anlatıyor: Bunlar son derece vahşî bir kavim!

Milletimizde aşağılık kompleksi hâkim olmuş. Halbuki tarihimiz 10 bin senelik.

Çini Çin yapan da kuzeydeki Türkler.

İki kadîm / çok eski millet var: Türkler ve Yahudiler. Bugün de asıl mücadele bunlar arasında. Arada zâhiren / görünüşte başkaları olsa da.

Türkçe köklerden, takılarla yeni kelimeler yapmak mümkün. Aslında Türkiye’de bir tek sorun var: Gönül mes’elesi. Türkiye’de millet içeriden dışarıdan değişikliğe uğratılmak isteniyor. Yâni beyni değiştirilmek isteniyor! Sîretimiz / içimiz sûretimize / dışımıza uydurulmak isteniyor!

Elli sene önce İstanbul bir Osmanlı şehriydi. Mes’ele gönül mes’elesi; gerçek sîretimiz / iç âlemimiz / mânevî kültürümüz mecrasından çıkarıldı.

Diğer ülkelerde kendi dili bahasına yabancı dil öğretilmiyor! Biz hâriç.

ABD’de yazılar İngilizce ve İspanyolca, hattâ İspanyolca  sadece. Çünkü İspanyolca daha muhkem / sağlam bir dil. Lâtinceye daha yakın.

Çince de sırada, dünya dili olma yolunda. Çince’yi kaç kişi biliyor? Çini kim tanıyor? Oysa Çin’le muazzam ticaretimiz olabilir ve olmalı.

X

Hocamızın sohbetine bazı alıntılarla son veriyorum:

“Tarihte ilk ‘Devlet’ Türkler tarafından kurulmuştur. 1500 yıl önce Göktürkler’de  ‘askerî bando’  kurulmuştu. 2500 yıllık yazılı tarihimiz var. Hâsılı, kültürümüz, dilimiz, mûsikimiz, edebiyâtımız, san’atımızla… biz  ‘BÜYÜK MİLLET’iz.

“Büyük milletlerin büyük de dilleri olur. Bu diller fethettikleri, kültür münasebeti kurdukları topraklarda yaşayanların dillerini de fethederler, onlardan kelimeler, deyimler alır, kendisine mal eder, böylece zenginleşirler. Sonra, bugünkü yaşayan Türk Dili gibi bir hazîne elde kalır. İmparatorluk gidebilir ama kültür, dil, san’at devam eder. (Ayhan Songar)”               (Ahmet Kabaklı, Türkiye, 3 Temmuz 1999)

Üstelik  “Türkçemiz yeryüzünde en fazla konuşulan 5 dil arasında yer alır. (Bedreddin Keleştimur)” (Ahmet Kabaklı, Türkiye, 23 Haziran 1999)

Nitekim  “Elimizde bir büyük sözlük var: Abdullah Skaljic adlı Boşnak kardeşimizin düzenlediği bu sözlükte Bulgar, Sırp, Yunan, Romen ve hattâ Macar dillerine Türkçe’den geçmiş (konuşmada dahi kullanılan) 7500 kelimeyi tespit etmektedir.” (Ahmet Kabaklı, Türkiye, 9 Haziran1999)

Unutmayalım ki: “Lisanı büyük ve sağlam milletlerin devleti (de) büyük oluyor. Lisan fakirleştikçe, insan gönlü fakirleşiyor; cemiyet, kabîle hayatına doğru seyrediyor.

“(Öyle ise) aman kelime; aman Türkçe…(Aksi takdirde) dili esir olanların kendileri hür olamaz!” (Rahim Er, Türkiye, 28 Haziran 1999)

 

86 – 90

 

 

Önceki İçerikMü’minlerin Özellikleri (2)
Sonraki İçerikBölünme ile Birlikte Dağılma Süreci !..
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.