Davayı Anlatmak Tanıtmakla Başlar

92

 

Batı halkını ayrı, Batı hükümetlerini ayrı düşünmek lâzım. Çünkü halk; gerçekleri doğru bildiği ve hükümetlerince şartlandırılmadıkları takdirde, insaflı ve hakşinas olur. Zira bir milletin tamamının yanlışta toplanması ve bâtılda birlik teşkil etmesi imkânsızdır. Şüphesiz fert bazında aşırı düşünenlerin çıkması tabiidir.

Bundan dolayı Batı halkı, Türk devleti tarafından aydınlatılmalıdır. Çünkü Batı, kendi kamuoyundan korkar ve çekinir. Batı’da insan hayatı çok önemlidir. Bir kişinin burnu kanasa, halk ayağa kalkar. Nitekim Batı’nın bâzı durumlarda kara harekâtına kalkışamayışının temelinde  -ölümler karşısında-  halkın göstereceği tepkiden çekinmesinin payı büyüktür.

Batılı devletler, hükümetler ve dış işleri, Türkiye gerçeklerini çok iyi biliyorlar. Fakat politikaları icabı, hem kendileri bilmezden geliyor; hem de halkı gerçek mânâda bilgilendirmekten kaçınıyorlar. Basın ve televizyonları da bu hususta Batılı devletlere yardımcı oluyor.

Çünkü doğruları bilen halka rağmen; haksız, yersiz ve adaletsiz temellere dayanan dış politikalarını yürütmekte zorlanırlar.  Halk hakikati bilse infial duyabilir. Uğursuz politikalarına karşı  çıkabilir. Batılı hükümetleri güç durumda bırakabilir.

Bu yüzden Batılı devletler; kendilerini halkın nabzına kulak vermek zorunda hissederler. Öyle ise Batılı ülke insanlarını aydınlatmak ve bu hususta faaliyetlerde bulunmak çok elzem ve zarurîdir. Çünkü Batı’da hükümetler kendi kamuoyunu tatmin etmek ve halka cidden inandırıcı olmak zorunda.

İşte bu yüzden, sözde hür Batı basın ve televizyonları; halktan ve kamuoyundan maalesef, hem tarihî hem de güncel gerçekleri saklıyor.  Gerçeklerin; ancak yüzde bir iki, en çok yüzde beşini; o da tahrif edip bozarak nazara veriyorlar.

“Cumhurbaşkanımız demeçler veriyor, Yunanlıları, hâlâ kendine gelemeyen komşularımızı uyarmaya çalışıyor. PKK terörünün Türkiye’ye nelere mal olduğunu anlatıyor. Başbakan çıkıyor, Apo’nun yalnız 30 ( – 40) bin kadın, erkek, çocuk Türk ve Kürt’ü insafsızca öldürdüğünü açıklıyor. Hattâ ve hattâ, Amerikalılar ellerinde belgelerle tanıklık ediyorlar ki, ‘PKK, zâlim bir terör örgütüdür. Hem de Batı dünyasının eroin pazarını yönetmektedir.’

“Bütün bunların ne kadarı Almanya’da, Fransa’da, İngiltere’de ve komşularının medyasında yer alıyor biliyor musunuz? Ancak ve ancak yüzde 5’i…O da tahrif edilerek!..

“PKK terör örgütüdür…PKK uyuşturucu ticareti ve haraç ile yaşıyor diyenler çıkıyor…Yüzde 1-2 o kadar…

“Avrupa’da TV kanallarının çoğunda haftanın birkaç gecesi; Türkiye, terörist Apo gibi sorunları konu yapan açık oturumlar var…Oralarda genellikle Türkler hariç, tüm taraflar konuşuyorlar, bize haksız, yalan iftiralar atıyorlar…Bunlar âdeta kurulmuş tezgâh!..

“Yahu, cumhurbaşkanımızdan başbakan’a, bakanlara kadar yapılan açıklamalar ne kadar belgesel, ne kadar doğru olursa olsun yer vermiyorlar ki!..Adamlar şartlanmış, her biri kendi ülkesinin vazgeçilmez çıkarını asla unutmuyor…Yıllardır, çifte standardı öğrenemedik mi?” (Yılmaz Çetiner, Milliyet, 11 Mart 1999)

İngilizler “Mağlûbiyetin pençesinden zaferi söküp almak!” mânâsındaki atasözlerini; Türklere: “Zaferin pençesinden mağlûbiyeti söküp almak!” şeklinde uyarlamışlar.

60

Yâni “Türkler zafere, başarıya en fazla yaklaştıkları kritik dönemlerde muhakkak bir hata yapar ve bütün bir iyi gidişâtı tam da zafere imza atacakken aleyhlerine çevirirler,…” demek istemişlerdir.

Hakikaten İngiltere’de…hem  hükümet yetkilileri hem de sıradan vatandaş Kıbrıs’taki Türk varlığını ‘İŞGALCİ’ olarak görmektedirler.

Nitekim Türk askeri Kıbrıs’a garantörlük hakkını kullanarak çıktığı , harekâtın cuntacı Nikos Sampson’un darbe yaptıktan  sonra Türklerin katledilmesini önlemek için yapıldığı, daha önce yine Türklerin katledilmesini önlemek için 2 kez harekâta teşebbüs edildiği; ancak uluslar arası baskılar sonucu vazgeçildiği anlatıldığında; çoğunun bunlardan haberi bile olmadığı görülmüştür.

Yüzde yüz haklı  olduğumuz Kıbrıs dâvasında da, kendimizi anlatamamamız…bizi dünya kamuoyu önünde haksız duruma düşürmüştür. (Selçuk Gültaşlı, Zaman, 7 temmuz 1999)

Londra, Hemstead’ta Can Ataklı  “gazeteci”  diye tanıtılınca, ne kadar İngiliz varsa, kendisini soru yağmuruna tutarlar. Tabiî sordukları tek konu:  “PKK sorunu” dur.

Hemen hepsi öğretmen, doktor, uluslararası ticaret yapan v.b. kimseler; üstelik aklı başında ve etkin kişiler oldukları hâlde  “Kürt bölgesini gördünüz mü hiç?”  diye sorarlar.

Yazarımız, Türkiye’de sırf Kürtlerden ibaret  “Kürt bölgesi”  diye özel bir bölge olmadığını nasıl anlatması gerektiği hususunda bir an duraklar. Çünkü kendi medyalarında Türkiye aleyhtarı öyle bir bombardıman vardır ki; İngiliz halkının başka türlü düşünmeleri imkânsızdır.

Onlara  “Kürt ve Türk halkı arasında hiç bir sorun olmadığını”  anlatır. PKK’nın bir terör örgütü olduğunu söyler. En ünlü ve etkin isimler arasında Kürt kökenliler bulunduğunu; Kürt kökenlilerin Başbakanlık, Meclis Başkanlığı bile yaptıklarını ve Kürt kökenlilerin tüm Türkiye’de yaşadıklarını belirtir.

Duydukları ve TV ekranlarından gördükleri Türkiye’nin böyle olmadığını söyleyen İngiliz halkı, bu açıklamalar karşısında çok şaşırır. Çünkü zihinlerindeki Türkiye sanki eski Almanya gibi iki parçadan oluşuyor. Sanki bir tarafta Türkler, öte tarafta Kürtler var sanıyorlar. (Can Ataklı, Sabah, 17 Temmuz 1999)

“Bir dâvâyı anlatmak, önce onu tanıtmakla başlar.” (Mustafa Aşula, Türkiye, 25 Kasım 1998)

“Batı’da paranın açtığı kapı çok!..Bastıracaksınız dolarları, ilân, reklam verecek, kitaplar yazdıracaksınız, makaleler ısmarlayacaksınız…Bakın görün, tüm Avrupa kamuoyu Türk halkının başına musallat olan teröristlerin, nihayet onları da teslim alacağını öğrenir mi öğrenmez mi?

“Öcalan’ın yakalandığı gün…İtalyanların terörist Apo’ya neredeyse şövalyelik ünvanı vereceği sırada Türk iş adamları…Avrupa’da, özellikle İtalya’da medyaya paralı ilânlar verdiler. O günler müthiş etkili oldu. Batı kamuoyunda seyredilen görüntüler…Avrupalılar biraz daha öğrendiler PKK’nın nasıl bir terör örgütü olduğunu.

“Tanıtıma milyonlarca dolar sarfedilmesi gerek…PKK’nın topladığı haraç kadar parayı kendi gönlümüzle veremiyor muyuz? Yazık!..

“Nail Keçili’nin yaptırdığı, TV ve basında yer alan görüntüler PKK’yı çılgına çevirdi. Batı’nın uygar insanlarını kısmen de olsa uyardı…Ama meğer barutumuz bir atımlıkmış, arkası gelmedi. Ve bu vurucu reklamlar Nail Keçili’yi yabancı ortağından etti!” (Yılmaz Çetiner, Milliyet, 11 Mart 1999)

Demek ki yazının başında dediğimiz gibi, Batı kamuoyunu bilgilendirmekte nâmütenahi yâni sonsuz faydalar var. Nitekim, bunun eksikliğinin nelere müncer olduğu / nasıl bir sonuç doğurduğu ortada.

61 – 64

Önceki İçerikMüminlerin Özellikleri (1)
Sonraki İçerikDevletin Rantı Deniz!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.