İnsan Haklarına Saygı (2)

97

Hz. Peygamber (s.a.s.) ayrıca, “Zulümden sakınınız, çünkü zulüm kıyamet gününde bir karanlıktır”(Buharî, Mezâlim, 8; Müslim, Birr, 56) buyurarak, mü’minleri ağır bir vebal olan zulüm ve haksızlıktan sakındırmıştır. Hz. Peygamber (s.a.s.), Müslümanların kul hakları konusunda hassasiyetlerini temin maksadıyla borçlu olarak ölen kimselerin borcu ödenmeden cenaze namazlarını kılmamıştır.

Dinimiz İslam, kul hakkına o kadar büyük önem vermiştir ki, bir Müslümanın erişebileceği en yüksek mertebe olan şehitlik bile helalleşme olmadıkça kişinin kul haklarından kurtulması için yeterli görülmemiştir. (Müslim, İmare, 119) Peygamber Efendimiz (s.a.s.) ağır bir hüküm olarak nitelendirdiği bu durumu şöyle haber vermiştir: “Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, bir kişi Allah yolunda öldürülse, sonra diriltilip tekrar öldürülse, sonra diriltilip tekrar öldürülse, üzerinde bir borç varsa, borcu ödeninceye kadar cennete giremez.”(Nesâî, Büyû, 98)

Müslüman üzerinde kul borcu olduğu halde Allah’ın huzuruna çıkmaktan sakınmalıdır. Çünkü bu durum kişinin kıyamet günü sevaplarını tükenmesine ve hak sahiplerinin günahlarını yüklenmesine sebep olmaktadır. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu durumdaki insanları müflis/iflas etmiş kişiler olduklarını belirterek şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, ümmetimin müflisi o kimsedir ki, kıyamet günü; namaz, oruç ve zekât sevabıyla gelir. Fakat (bununla beraber) falana hakaret etmiş, falana iftira etmiş, falancanın malını yemiş, falancanın kanını dökmüş falancayı dövmüş olarak gelir. Dolayısıyla falana onun sevaplarından, falancaya yine onun sevaplarından alınıp verilir. Eğer üzerindeki borç ödenmeden önce sevapları tükenirse zulmettiği o kimselerin günahlarından alınarak ona yüklenir. Sonrada cehenneme atılır.”(Müslim, Birr, 59; Tirmizî, Kıyâmet, 2)

Yine Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur:“Kimin üzerinde din kardeşinin ırzı, namusu veya malıyla ilgili bir zulüm varsa (haksızlık etmiş ise) ne dinar ne de dirhemin olduğu bir günden önce, onunla helalleşsin. Yoksa kendisinin salih ameli varsa yaptığı haksızlık kadar ondan alınır (hak sahibine verilir), eğer sevapları yoksa hak sahibinin günahlarından alınıp ona yüklenir.”(Buharî, Mezâlim 10; Rikâk, 48)

Hz. Peygamber (s.a.s.); insanlara karşı daima güler yüzlü, gayet nazik ve kibar davranırdı. Kimseye sert ve kaba bir söz söylemezdi. İnsanların kusurunu araştırmaz, kimseyi kötülemez, kimsenin ayıbını yüzüne vurarak utandırmazdı. İnsanların hata ve yanlışlarını onları kırmadan, incitmeden düzeltmeye önem verirdi. İnsan hakları konusunda son derece hassas olan Efendimiz (s.a.s.), kul hakkından özenle sakınırdı.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) buna rağmen yine de kul hakkıyla Allah’ın huzuruna gitmekten korktuğu için çeşitli vesilelerle ashabıyla helalleşme ihtiyacı duymuş, üzerinde bulunanların haklarını almalarını istemiştir. (Bkz. Ebu Davûd, Edeb, 148-149; İbn-i Sa’d, III, 516)

Efendimiz (s.a.s.) vefatları yaklaştığında ashabına son defa hitap ederek şöyle buyurmuştur:“Nihayet ben de bir insanım! Aranızdan bazı kimselerin hakları bana geçmiş olabilir. Kimin malından sehven (bilmeyerek) bir şey almışsam, işte malım gelsin alsın! İyi biliniz ki, benim katımda en sevimli olanınız, varsa hakkını benden alan veya hakkını bana helâl eden kişidir. Zira Rabbime, helâlleşmiş olarak ve gönül rahatlığı ile kavuşmam ancak bu sâyede mümkün olacaktır…”(İbn-i Sa’d, II, 255)

Kur’an’da yüce bir ahlâka sahip olduğu bildirilen (Kalem, 68/4) ve bütün insanlık için en güzel örnek ve eşsiz bir model olarak takdim edilen (Ahzâb, 33/21) Hz. Peygamber (s.a.s.)’i diğer üstün meziyetleri yanında kul hakkı ve insan haklarına verdiği değer konusunda da örnek almak zorundayız.

Efendimiz (s.a.s.), bilmeden de olsa başkasının hakkını almayı cehennemden pay almak olarak görmüş, (Buharî, Şehâdât, 27; Müslim, Akdiye, 4), bu sebeple; “Ey insanlar! Kimin üzerinde geçmiş bir hak varsa onu hemen ödesin, dünyada rezil rüsvâ olurum diye düşünmesin! İyi biliniz ki, dünyadaki rüsvâlık, ahirette rezil olmanın yanında pek hafif kalır”(İbn-i Esîr, el-Kâmil, II, 319) buyurmuştur.

O halde; başta anne-babalarımız ve aile fertlerimiz olmak üzere bütün insanların hak ve hukuklarına gereken saygıyı göstermeli, hesap gününü düşünerek başkalarına maddî ve manevî anlamda zarar vererek kul hakkına girmekten sakınmalıyız.  Şayet bilerek veya bilmeyerek bir kul hakkına girmişsek vakit kaybetmeden hak sahipleriyle helalleşmeli, Yüce Allah’tan af dilemeliyiz.