Ekim ayının sonları, bir Cumartesi günüydü. Ben de, okuldan yeni mezun olmuş ve Namık Kemal Lisesi’nde bir yıllık öğretmendim.
Köyde annem ve kardeşlerim olduğu için, genellikle her hafta sonu köye giderdim.
Köye gidiş yolu güzergahımız, çoğunlukla Kandıra yolu üzerinden olurdu. İzmit’ten Kandıra arabasına biner, Kayıplar Köyünde inerdik.
Kandıra arabasından indikten sonra da Ocaklar, Erikli, Ahmethacılar sapağı, Kumarlar Köyü(Gölköy) derken köyümüz olan Güvercinliğe ulaşırdık.
Bu yolculuk yaya olarak hemen hemen iki buçuk saat sürerdi. O zamanlar bu kadar araç da yok, hatta traktörler bile azdı.
Yine böyle bir yolculuk için, İzmit’ten Kandıra otobüsüne bindim, Kayıplar – Ocaklar sapağında köyüme gitmek üzere indim.
Yolda giderken bir gence rastladım. Tahminen henüz 13-14 yaşlarındaydı.
Çocuğa selam verdikten sonra, sohbete başladık. Nerelisin, hangi köydensin, diye sorunca “Abi Elmacık Deresi’ndenim” dedi.
Elmacık Deresi; Ocaklar, Şeyh Köyü ve Bitikler Köyü civarının genel adıdır.
Adının Ramazan olduğunu da öğrendiğim bu çocukla yol boyunca sohbeti koyulaştırdık, sordum;
– Okula gidiyor musun?
– Ağabey, İlkokulu bitirdim şimdi okumuyorum.
– Peki, niye okula devam etmedin? Yarından sonra diploma lazım. Ortaokulu, liseyi bitirmelisin. Böylece İzmit’te bir işe girmenin yolu açılmış olur. Daha sonra da evlenirsin. Artık köydeki gençlere kız da vermiyorlar biliyorsun, köylerde evlenmek zorlaştı.”
Ramazan rahat bir tavırla, biraz da kendine güvenen bir beden diliyle.
– Abi bu dediklerinin hepsinin kolayını bulduk.
– Ramazan, nasıl buldunuz?
– Abi; iş konusunda dere kanarındaki ve düzdeki tarlalara kavak ektik. Ben askerden gelinceye kadar onlar yetişecek. Yetişen bu kavakları satınca da babam bana bir traktör alıvaracak, ben de onunla hem tarlaları sürecem hem de akşamları, Goruklara gaviye gidecem Koruklar; Kandıra yolu üzerinde kahvelerin de olduğu bir köy)
– Vay anassını, demek iş konusunu çözdünüz Ramazan.
– He, ağabey iş konusunu bubamla böylecenek çözdük.
Peki dedim;
– Nasıl evleneceksin, köy yerinde?
– Ağabey köylerde onun da kolayını buldular.
– Nasıl buldular?
– Evlenecek insanlara artık Ordu’dan, Giresun’dan kız buluveriyola. Bubam da bana Ordu’dan getiriverecek.
Bu cevaptan sonra benim ne soracak, ne de söyleyecek bir şeyim kalmamıştı. Biraz da konuşkan bir çocuk olan Ramazan, babasıyla kendine göre her şeyi çözmüştü.
Ama, bir şey dikkatimi çok çekmişti. Ramazan’ın en büyük hedefi; “Traktör alınınca her akşam Koruklar kahvelerine gitmek”. Bu sözleri söylerken gözlerinin içi gülüyordu, yüzündeki mutluluğu bir görmeliydiniz.
BÜYÜK HEDEF! Traktörle akşamları Koruklar kahvelerine gitmek..
Ramazanla bu konuşmalarımızdan bir hafta sonraydı. İzmit’te mahallemizde oturan Artvin’li bir ailenin bir cemiyeti dolayısıyla evlerinde bulunuyorduk.
Karşılıklı; nasılsınız iyi misiniz, ne var ne yok hal hatır sormalarından sonra salonun bir köşesine oturdum, kalabalığı gelen gideni tanımaya çalışıyordum. Bu arada kalabalık da kendi arasında sohbete dalmıştı. Ben de yanımdakilerle sohbet ederken, baktım sol yanımda ortaokul çağlarında bir çocuk oturuyor.
Elimi çocuğun omzuna koydum. Bayram atmosferinde biz de bu çocukla sohbete başladık. Adını söyledi, ortaokul son sınıfta olduğunu öğrendik, derken sıra geldi can alıcı soruya.
Biraz da öğretmenliğin etkisiyle olsa gerek; “İleride ne olmak istiyorsun” dedim.
Çocuk önce yüzüme biraz daha dikkatli baktı, sandalyedeki oturuşunu düzeltti, benim de öğretmen olduğumu bildiği için; “Hocam deniz subayı olacağım” dedi.
“Niçin subay olmayı istiyorsun?” diye sorduğumda;
“Hocam bu salondaki insanlara bakıyorum, geldiğimden beri hep onları izliyorum. Önceleri öğretmen olacağım diyordum ama bu salonda ormancı amcalar var polis amcalar var polisler öğretmenler ve doktorlar var. Ama beni en çok şu köşede oturan beyaz elbiseli subay amca etkiledi. Kıyafetini, duruşunu çok beğendim. İnsanlar da ona daha çok itibar ediyor. Hem de ona “Komutanım” diyorlar. Dolayısı ile ben de kararımı değiştirdim, artık Komutan (Subay) olmak istiyorum.
Artvin-Şavşatlı bir çocuğumuz, gördüklerinden dolayı “subay” olmak istiyor. Kandıra-Elmacık deresinden Ramazan da traktörle koruklular kahvesine gitmeyi hedefliyor.
Kim model olarak neyi görürse ona doğru gider onu hedefler. Eğitimde buna güdüleme, tetikleme denir.
Küçük yaşta içine sindirme, beynine hedefi yerleştirme; ufuk meselesi…
Demek ki ufuk önemli. Ufku açma da önemli, sadece çocuklarımız için değil büyüklerimiz için de UFUK ÇOK ÖNEMLİ.
Oysa, Elmacıkdereli Ramazan’ın ataları o geniş ufkuyla Orta Asya’dan kalktılar; Yusufeli, Oltu, Ahlat, Kerkük ve Musul üzerinden Anadolu’ya yerleştiler. O da yetmedi Bizansın burnunun dibine stratejik önemi olan KOCAELİ’ye geldiler. Yerleştiler ve yurt edindiler.
Gocaanalar, gocababalar ve çocuklar hayvan sürülerinin başında veya bir şekilde yanında hayat mücadelesi verirken; analar babalar ve gençler at sırtında gece-gündüz Bizansla, Rum ve Ermenilerle mücadele ettiler. Kocaeli’yi Müslüman-Türk topraklarının bir parçası yaptılar. Kendi aralarında da yöresel isimler vererek bugünlere kadar geldiler. Gaymas, Gocagaymas, Taşköprü, Yalı bölgesi, Ağaçlı, Ovalı ve Karşıyaka gibi…
Bu ufku geniş insanlar bununla da kalmadılar, bir kısmı Kocaeli’de kalırken, diğerleri arkadan da gelen Türkmen ve diğer Türk boylarıyla beraber, Balıkesir (Karasi) üzerinden 1339’da Çimpi Kalesi’ni fethederek Balkanlar geçtiler.
Avrupa yakasına geçen ecdadımız Gelibolu, Hayrabolu ve Trakya kısmına yerleştiler. Buradan da arkadan gelenlerle birlikte Balkan Coğrafyasına taa Adriyatik kıyılarına hatta Viyana önlerine kadar gittiler.
Osmanlının son zamanlarının ve Cumhuriyet döneminin, insanımıza vermiş olduğu ufukla da; Koruklar Kahvelerine sonradan da nihayet İzmit’e kadar gelindi.
Bugün, Kandıra yöresi insanımız ağırlıklı olarak; Tavşantepe, Elmalık (28 Haziran Mah), Yeşilova, Tepeköy, Yenişehir, Eski İstanbul Yolu civarı, Kuruçeşme, Tütünçiftlik, Yarımca bölgelerinde yaşıyor. Bunun yanında az da olsa çok şükür Kocaeli sınırlarını da aşan gençlerimiz ve insanlarımız var.
Osmanlının son zamanları ve Cumhuriyet döneminde Anadolu’nun bu saf temiz insanlarına ufuk ve hedef verilmediyse veya verilemediyse de bizim insanımız da maalesef almasını, istemesini bilmedi veya bilemedi.