Hepimizin bildiği Çanakkale Türküsü “Çanakkale içinde vurdular beni / Ölmeden mezara koydular beni” sözleri ve diğer mısraları ile tam bir ağıttır.
Çanakkale savaşlarından yıllar sonra şehit erlerden birinin cebinden çıkan bir kâğıtta yazılı olan “Vatan bugün bizden razı olacak/ Nefer şehit, Ordu gazi olacak!” sözlerini öğrenen Ozan Arif bu sözlere uygun muhteşem bir şiir yazar. Esat Kabaklı bu şiiri besteleyerek seslendirir.
Ortaya ilk Çanakkale Türküsü kadar güzel, fakat sadece ağıt özelliğinde olmayan, Türk askerinin kahramanlığı, fedakârlığı ve yüksek inancını çok güzel yansıtan; yaratılan destanın şanına uygun bir “Yeni Çanakkale Türküsü” ortaya çıkar. Allah bu iki sanatkârdan razı olsun.
Geçen hafta sonu Çanakkale Boğazı’nda ve şehitliklerde gezerken, içimden her iki “Çanakkale Türküsü”nün sözleri ve müziği ile “Cihana karşı durduğumuz” bu muazzam başarının sırrını özetleyen “zabiti neferi karar vermiştik/ Vatan bugün bizden razı olacak” sözleri beynimden hiç çıkmadı.
*****
AYDINLAR OCAKLARI’NIN 39. ŞURASI:
1-3 Kasım 2013 tarihlerinde Aydınlar Ocakları’nın 39. Şurası için Çanakkale’de idik. Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak 18 kişilik grubumuza ilaveten, Sakarya Aydınlar Ocağı Başkanı ve arkadaşlarıyla birlikte seyahat ederek iştirak ettiğimiz Şura, şehitler diyarı Çanakkale’de yapılması ile ayrı bir anlam ve değer kazandı.
Aydınlar Ocakları olarak her altı ayda bir başka bir şehirde, oranın Aydınlar Ocağı’nın ev sahipliğinde Şura adını verdiğimiz bu toplantıları yapmaktayız. Şuralarda hem Ocakları temsilen gelenler ailecek görüşme ve kaynaşma imkânını bulurken, hem de ülkemizin ve milletimizin önemli meseleleri tartışılır. Yapılan toplantılarda mutabık kalınan konuları yansıtan bir “sonuç bildirisi” hazırlanarak kamuoyu ile paylaşılır.
Çanakkale Şurasında hazırlanan “Şura Sonuç Bildirisi” katılanların tasvibinden sonra kamuoyu ile paylaşıldı.
Bu bildiride özellikle, Devletimizin Kuruluş Felsefesinin temelini ve milli kimliğimizi oluşturan Anayasamızın ilk üç maddesinde ifade edilen hususların değişmezliğine sahip çıkılarak, Türk Milletine ait olan egemenlik hakkına ortak aranmasına karşı çıkıldı.
Ülkemizde yıllardır uygulanan parlamenter sistemin yerine sonu totaliter rejime götürecek bir başkanlık sisteminin ikame edilmeye çalışılmasının da doğru olmadığı açıklandı. Açılım ve demokratikleşme paketlerinin azınlık milliyetçiliğini beslediği, bu politikalara destek veren ülkelerde benzeri uygulamaların olmadığı anlatıldı.
Yurtdışında Türk olmayan ve yurt içinde kendini Türk hissetmeyenlerin dayatmaları ile okullarımızda Andımızın yasaklanmasına, devletimizin kuruluş felsefesinin yok sayılması ve bu konuda verilen kesinleşmiş yargı kararlarının yürütme eliyle ortadan kaldırılması olduğu için karşı çıkıldı.
Cumhurbaşkanlığınca verilen bazı ödüllerin hiç hak etmeyen kişilere verildiği ve bu ödüllendirmelerin siyasal ayrımcılığı ödüllendirme olarak algılandığı belirtildi.
Bu bildiride yer alan diğer hususlar da bunlar kadar önemli. Tamamını Aydınlar Ocakları internet sitelerinden okuyabilirsiniz.
*****
YURTDIŞINDA AÇILAN OCAKLAR
Aydınlar Ocakları uluslararası bir organizasyon haline gelmeye başladı. Bu şuraya Kosova Türk Aydınları Ocağı Başkanı Ferhat Derviş ve Azerbaycan Aydınlar Ocağı Başkanı Vugar Kadirov ile Başkan Yardımcısı Emin Hasanlı ve diğer yöneticileri katıldılar. Bu dostlarımız yaptıkları konuşmaları ile Türkiye dışındaki Türklerin vatan ve millet şuurunun ne kadar kuvvetli olduğunu bir kere daha gösterdi.
“Ruhtan düşmüş” ve rotasını dış tesirlere göre belirleyen Türkiye’deki bir kısım sözde aydınlarla mukayese edince, vatan kaybetme tecrübesini yaşayan aydınların farkını müşahede ettik.
Kosova Türk Aydınlar Ocağı’nın davetiyle Haziran ayında Türkiye’deki Aydınlar Ocaklarından 180 kişilik Kosova ziyaretinin verimliliği ve oradaki soydaşlarımızdaki yarattığı enerjiyi gördüğümüz için, ilkbaharda Bakü’de buluşmaya karar verdik.
*****
TÜRKİYE YENİ BİR TAARRUZ ALTINDA
Çanakkale’de zamanın en güçlü devleti olan İngiltere başkanlığındaki itilaf devletleriyle savaştık. Dünyanın en büyük ordu ve donanmalarıyla, hem sayıca ve hem de teknoloji olarak düşmandan geride idik. “Düşmanda imkân vardı, Mehmet’te iman.”
Bugün de Türkiye adı konulmamış, niteliği ve uygulaması çok farklı bir taarruzun altında. Boğaz Harbinin dünyada eşi yoktu, fakat bugün ki taarruzun benzerlerini yaşayan ülkeler ya işgal altında veya iç harbi yaşıyor.
Hemen güney sınırımızda Suriye ve Irak‘ta yaşananlar Türkiye’nin her zamandan daha fazla bir savaşa hazır olmasını ve caydırıcılık gücünün en yüksek noktada olması gerektiğini göstermekte.
Diğer taraftan ülkemizin bir bölümünün koparılarak yeni bir devlet kurulması çabaları devam ediyor. Terör örgütü marifetiyle “öğrenilmiş çaresizlik” içine itilen hükümet, bu örgütün liderleriyle müzakere etmekte ve terör örgütünün bir meşru devlet yapılanmasına girmesine yol açacak paketleri uygulamaya koymakta.
Çıkarılan kanunlar ve yapılan özelleştirmelerle de en önemli ekonomik varlıklarımız yabancıların kontrolüne terk edilmekte.
Bütün bunlar olurken Türk Silahlı Kuvvetlerinin yönetim kademesinde yargı eliyle çok büyük bir tasfiye gerçekleşmesi tesadüf olmasa gerek.
İşte “bu ahval ve şerait altında” Türkiye’nin beka meselesi olan uygulamalara karşı koymanın, bu konuda kamuoyunu aydınlatma görevini yapmanın, Seyit Onbaşı’nın taşıdığı 230 kiloluk top mermisi kadar ağır bir yük oluşturduğu görülmekte.
Bu ağır imtihanı yaşayan vatanseverlerin, “binbir başlı kartalı taşıyan kanaryaların” başarması için inancımızı kaybetmememiz lazım.
İnanıyorum ki, Çanakkale’de olduğu gibi “dünya yine görecek el mi, bey midir yaman” ve mutlaka “son söz Türk’ün sözü olacak.”
Bugünden çok daha zor şartlarda dünyaya bu dediklerimin örneğini gösteren Gazi Mustafa Kemal Atatürk‘ü 75. Vefat yıldönümünde rahmet ve minnetle anıyorum.