Zindandaki Metin ve Bizim Arkadaşlarımız

69

Metin Turan, Gümüşhane İmam Hatip Okulu’nu bitirdikten sonra dini yüksek eğitim için El Ezher’e Kahire’ye gitti. Daha öğrenci iken gazetecilik mesleğiyle tanıştı. Bazı gazete, dergi ve haber ajanslarının Mısır Temsilcisi oldu. Ben kendisini Kahire’de tanığımda (2006) Doğan Haber Ajansı Mısır temsilcisiydi. Daha sonra TRT’ye girdi. Canlı yayınla Filistin’e erzak iletilen tünellere giren ilk Türk gazeteci oldu. Başarı ödülleri aldı. Mehmet Akif Ersoy’un Kahire Hilvan’daki evini bulup, birinci sahifelerden anonsla verilen ve Zaman’ın kültür sahifesinde manşete çekilen haber de Metin Turan’ındır. Çok sayıda canlı yayın gerçekleştirdi Kahire Üniversitesi’nden.

İbrahim Şahin yönetimindeki TRT daha sonra işine son verdi. Mahkeme kararıyla yeniden TRT’ye döndü. Nasuhi Güngör’ün himmetiyle karşılaştı. Muhabir olarak 3 Temmuz 2012 General Sisi Darbesi’nde Mısır’daki olayları izlerken yaralandı, 4-5 aydır falan da zindan zindan geziyor. Önce 15 gün gözaltında kaldı Kahire Dora Cezaevi’nde. Sonra gözaltı günleri daha da uzatıldı ve İskenderiye Burc El Arab Cezaevi’ne nakledildiğini söylediler. Şimdi nerede bilmiyorum. Henüz bir bilene de rastlamadım bu fikir emekçimizin durumu ile alakalı olarak. Metin Turan evli, üç çocuklu ve Kahire’de yaşayan bir gazeteciydi. Şimdi Kahire’deki ailesi de sanırım maddi ve manevi sıkıntı ve sorun yaşıyor.

BİR SİVİL GİRİŞİM

Bu sıkıntıları yaşamak için tutuklu gazeteci veya yazar olmak gerek. Mesela Necip Fazıl, Eşref Edip, Şule Yüksel, Mehmet Şevket Eygi bilir, Milli Gazeteden Abdülkadir Özkan bilir, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dünürü yazar ve gazeteci Sadık Albayrak da bilir. Cezaevindeki yazarlarımız için Bugün, Sabah, İttihat ve Sebil gazeteleri maddi-manevi kampanya başlatmış, siyasiler TBMM’ne önerge vermişlerdi. Mahkum olan gazeteci SE’e bir ev alınacak kadar yardım toplanmış, gazete yayınını mahkeme durdurmuştu. Ben de çok iyi biliyorum gözaltını. 27 Mayıs 1960 askeri darbesini 20 gün kadar bir grup arkadaşımla birlikte karakolda gözetim altında geçirmiştim. Yaşadım çünkü, daha yaşım 15 idi.

Metin Turan için sivil bir girişime “bismillah” dedim. Önce gazetecilik meslek kuruluşlarına gittim. “Bizim üyemiz değil” diyerek duruşlarını ortaya koydular! Sonra bizim gazetecilerimizin kurduğu diye bilinen Medya Derneği’nden bir yöneticisine söyledim. “Biz Türkiye’nin tanıtımını yapıyor ve batılı gazetecilerin ülkemiz aleyhindeki görüşlerini silmeye çalışıyoruz” dedi. “Bu işi Basın Yayın Genel Müdürlüğü yapıyor ya!” desem de, kulak arkası etti.

Diğerlerine gelince konuyla alakalı olarak kurulmuş falan dernek veya vakıf temsilcilerine gittim. “Biri başı çeksin biz destek oluruz” deyiverdiler. “Eyvallah” dedim ister istemez. Bazı gazetelerimize bizzat ziyaret ederek belirttim. “Olur, vah vah, çok üzülüyoruz, Ankara mutlaka ilgileniyor, Dışişleri peşindedir, sen merak etme!” dediler arkası gelmedi.

VAR MISINIZ OBAMA VE PUTİN’DEN DEMEÇ ALMAYA?

Metin Turan fakir bir ailenin çocuğu ve sabit gelirli bir gazeteci, fikir emekçisi idi. Günümüz gazetecileri fevkalade varlıklı olmuşlar. Fakir fukara düşün adamlarına ayıracak vakitleri de yok, kaynakları da. Bakıyorum televizyon televizyon geziyor ve çoğundan ücret alıyorlar. Her ay mütevazı bir daire alacak kadar gelir girdileri olmuş bazılarının. İstanbul’un en pahalı semtlerinde oturuyor, mekanlarının aylık gideri bile bir fikir emekçisinin maaşı gibi. Hak ediyorsa helali hoş olsun. Ancak bunlardan hiç biri mesela eski Kara Kuvvetleri Komutanı’ndan ya da Genelkurmay Başkanı’nın dan bir demeç falan aldığını gördünüz mü Allah aşkına? Hepsinin ayağı ABD’de. Obama ile onca gazeteci görüşüyor bunlar acep neden ulaşamazlar?. Putin için de, yabancı diplomatlar için de öyle. Milliyet bunu pekala başardı.

Ankara’da görüştüğüm önemli bir isim “Onca gazetemiz ve televizyonumuz oldu ama bir Fikret Bila’mız çıkmadı, bir Taha Akyol’umuz olmadı. Her kesimin; yorumuna, haberine, röportajına saygı gösterdiği bir gazetecimiz yok!” demişti. Aynı şeye DSP, MHP ve ANAP Koalisyonu sırasında bir başbakan yardımcısı da dikkat çekmişti benim de bulunduğum bir toplantıda.

Peyami Safa hem gazeteci, hem de fikir adamı bir mütefekkirdi. Sağcı, milliyetçi, toplumcu, muhafazakar görüşe sahip bir edipti. Romanları da ses getirdi, gazete yazıları da. Sola “devrimbaz”, bunların gazetelerine ve gazetecilerine “mahutlar” derdi. Bu tuttu da. Bizimkilerin bir kıpırdanması yok üretmek için. Ankara ne diyorsa tekrar ediyorlar. Kolaycı keratalar!

ÇİFTLİKTE ELEKTRİK KAÇAĞI

Bir konferans için gittiğimde Başkent’te görüştüğüm bir sayın üst yöneticimiz “Mehmet Bey Allah aşkına Ankara’ya proje üretin, yönetimi yalnız bırakmayın” dedi. ” Onlarca gazete ve bir o kadar da televizyon bu dediklerinizi yapmıyor mu? Sonra burada çalışanların birçoğu aynı zamanda üst yöneticilere danışmanlık da yapıyor? Görevleri fikir ve proje üretmek değil mi?” dedim, tebessüm etti. “İşte Anayasa değişikliği sırasında bu arkadaşlarımızın tümünü gördünüz.” biçiminde cevapladı. Galiba bu arkadaşların mesajları olmadığı gibi yüzlerinin eskidiğinin de farkında değiller. Ama bu gazeteci arkadaşlarımız bakanlarla hiç bir geziyi kaçırmazlar. Gençlerin önünü tıkamada bir beis görmezler. Öyle bir hava verirler ki ayrıca; o unvanda kendileri olmazsa devlet batacak, millet bitecek!

Gazeteciler Cemiyeti’nin aylık akşam yemeğinde muhalif gazetecilerin masasına düştüm. Sol bir gazetenin yazarı isim isim sayarak bana “Biz sizin gazeteci-yazar arkadaşlarınızla her hafta Karaköy’de yemek yer, birbirimizi bilgilendirir, fikir alış verişi yaparız. Nargile içen nargile, puro içen puro, pipo içen pipo içer” demez mi? Üstelik beni de davet etti, gününü söyledi.

Bir TRT çalışanı Mustafa Aşçı’nın “Çiftlikteki Elektrik Kaçağı TRT Türkiye Rant Televizyonu” adlı henüz yayınlanmış kitabını okudum. Yüzüm kızardı. “Bunları bizim arkadaşlarımız mı yapıyor?” diye.

Gazete ve televizyonlarımızın idarehanelerine gittiğimde bir zamanlar bize okkalı küfür edenler, muhbirlerimiz olanlar baş köşede, dev posterleri var asılı. Keşke onlar bir şey üretseler de bizi mahcup etse, onlar da tekrardan öte bir şey yapamıyorlar. Ankara ne derse, “en doğru o” diye geçiştiriyorlar.

FİKİR ÜRETENLERİN SAYISI NE KADARDIR?

Ne kadar muhalif ideolojik politika hedefleyen “devrimbaz” gazete varsa tümüne yakını o günün, haftanın kültür, sanat ve medeniyet, sivil toplum kuruluşlarının program ve etkinliklerine yer verirler. Bizimkilerin böyle bir meselesi yok. Ancak dostane ilişkilerle bu yapılabiliyor. Programları takip bile etmezler, değil ki bilgi vermek. Fakat Açık Hava Tiyatrosu etkinliklerinin tümüne sponsor olabiliyor bizim bir gazetemiz!.

Bir gazetemiz atılım yaptı.  Başka bir gazeteden ayrılanları kendi görüşünde olmasa bile sinesinde topladı, kendi insanına güle güle dedi. Hatta verdikleri kokteyle bile 20 yıldır hizmet verenleri çağırmadılar. Makas değiştiriyorlar. Oysa bir Tercüman tecrübesi var, bir Bulvar denemesi var artık ders çıkartılacak. Nazlı Ilıcak ve oğlu Mehmet Ali’nin düştüğü tuzaklara yeniden düşmeye gerek var mı? Nerede idealizm? Önce sizi bu noktaya getiren gönüldaşlarınıza olan borcunuzu ödeyin bakiym. Üstelik batan gazetenin parası Kemal Ilıcak’ın cebinden çıkmıştı. Kemal Bey epeyi işsiz gazeteciye de maaş verirdi. Siz ise işsizleri artırıyorsunuz.

Maalesef hiç bir patron gazetecilikten gelmiyor. Medya; holdingin lokomotifi, katarlarında her sektör var. Particilik, cemaatçilik, kulüpçülük, hemşericilik gazetecilik sayılıyor, maaşlar ve itibar buna göre ayarlanıyor.

İşsiz fikir emekçilerinin sayısı artarken, Bakanların basın açıklamalarına bakın hemen yanında bizim gazetecilerimiz var! Çoğu kamuya basın müşaviri olmuş. Olamayan kamu televizyonunda veya ajansında alıyor soluğu. İçlerinde üreten, ortaya yeni şeyler çıkartan, ufuk gösteren kaç kişi var sayıya bile gelmez.

Daha önceki yıllarda yayınlanan gazeteler veya dergiler birini sağcı veya solcu yapabilirdi. Yeni İstanbul, Sabah, Bugün, İttihat, Sebil, Milli Gazete, Yeni Devir vs okuyan bir genç bu gazetenin görüşüne sahip çıkardı. Artık görüş kuvvetliyi desteklemek ve para kazanmak, lüks bir hayat yaşamak oldu. İdealizm için değil. Dolayısıyla medyamızda bir tane Peyami Safa yok! O mirası yiyenler mevcut. Metin Turan birkaç gönüllünün umurunda.

ETİK GRUBU OLUŞTURMAK VEYA OMBUDSMANLIK

Doğan Medya’nın bir etik grubu var. Bu grubun yöneticileri zaman zaman biraya gelerek durum tespiti yaparlar. Aralarında her görüşten insan da vardır bu etik grubun: milliyetçisi de, muhafazakarı da, liberali de. Ancak bu kişinin saygınlığı önemlidir. Özür dilemesini de biliyorlar. Çünkü bazı gazeteler ombudsman kurumunu da işletiyorlar aynı zamanda.

Tarık Buğra “Dağ ne kadar yüce olursa olsun yol onun üzerinden geçer” diye anons ettiği Yön’e karşı yayınladığı YOL’da; “Cumhuriyet’in açtığı yarışmada dereceye girmiş, ödül kazanmıştım. Çok da gençtim. Paraya da acil ihtiyacım vardı. Ama Cumhuriyet’e gidip o bin lirayı almadım, içime sindiremedim çünkü. Ne de olsa ayrı dünyaların insanlarıydık.” Artık fikir emekçisi, düşün adamı yok, gazeteci var galiba idealizmi ve vicdanı tartışılabilecek. Metin Turan kim ola ki?

Geçenlerde Taksim Point Otel’de bir bakana verilen yemekli sohbet toplantısı vardı. Bizim gazetelerden birinin muhabiri ile yan yana oturduk. İlk defa görüyorum. Kirada, evli ve iki çocuğu varmış. Başbakanın “üç çocuk” olayını hatırlatıyorum şaka ile. Daha tanışmadık bile, adını da bilmiyorum “maaşınızı alıyor musunuz?” diye sordum. “Üç taksitte” diye cevap verdi. Birkaç gün sonra yazı işleri müdürü ile karşılaştık, anlattım, güldü ; “Ben üç aydır tek kuruş almadım!” demez mi? Peki nasıl geçiniyor bu insanlar? Bir yanda recidancelerde, villalarda oturan gazetecilerimiz, öte yandan kirasını, elektrik, su ve doğalgaz parasını ödemekte sıkıntı çeken fikir emekçilerimiz!? Metin Turan’ı kimse görmez.

MEDYANIN AKŞEMSETTİN’İ VE MOLLA GÜRANİ’Sİ OLMALI MI?

TMSF de, satacağı medya grubuna genelde bizim gazetecilerimizi atayıveriyor. Şart ileri sürse fikir üretmek biçiminde olmaz mı?. Şimdi sırada yine satılacak medya var. Alacakların sadece parası mevcut, sektörle bir alakaları genelde yok. Keşke fikir emekçilerine verilse uzun vade borç ile.

Cezaevi’nde Gazeteci Metin Turan ne yaparsa yapsın? Ailesi nasıl geçinirse geçinsin. Madem imam hatipli nasıl olsa şükretmesini biliyor, orası bir medrese-i yusufiyedir. Yeter ki bizim medyamızın sayısı artsın, yönetimin gözüne girmiş bizim gazetecilerimizin yeni malikanelerine imkan aralansın, Boğazı gören gökdelenlerden birinde de ofis ayarlansın!. Metin Turan kimin umurunda?!