Mizancı Mehmet Murat’tan beri tartışmaktayız.
Turfa mı, Turfanda mı? sorusu hâlâ gündemde.
Doğu’ya mı, Batı’ya mı düşer menzil?
Osmanlı’ya mı Cumhuriyete mi?
Hainler mi yazar tarihi, kahramanlar mı?
Devlet mi düzeltir, bireyler mi düzelir?
Tanzim etmek istediklerimiz ve tanzim etmekte gerekli bireysel çabalarımız.
Ancak Mizancı Murat’ın düşünce evreni bile bizimkinden daha genişti.
Romanı okuyunca Mehmet Murat’ı Cezayir’den İstanbul’a, Afrika’dan Avrupa’ya uzanır pusulası.
Artık çökmeye başlayan Osmanlı Devleti için bireysel olarak neler yapılmalı dan başlar.
Sadece İstanbul’da, Manisa da değil Cezayir’e kadar okullar açmaktan dem vurur.
Demek ki bilinci, çöken Osmanlıya rağmen, bütünlük arz ediyor.
Bilimcimiz parçalıysa, yekpare bir şeyimiz yok demektir.
Kimi koltuğa oturur, kimine koltuk oturur.
Mümin diye günahsız insana değil, küfür ve münafıklıktan uzak olana denir.
AB’ye girmeyi matah, NATO’da olmayı güvence görmediğimiz zaman ülkemiz düze çıkmış demektir.
Kusursuzla başlamak bizi kusura iter.
Yola çıkmadan enerjimiz biter.
Baktılar ki makine para ediyor, bazı insanlar makineleştiler…
Protestan İslam’ı diye bir şey uydurdular da, Katolik İslam ne zaman oldu ki!
İran ne kadar “İslam” Cumhuriyeti ise, “Cumhuriyet” de o kadar İslam’la ilgili demektir.
Türkiye Cumhuriyetini, fıkıh ve akait açısından değil, tarihin getirdiği karmaşık siyaset uzantısı olarak görmek lazım.
Osmanlı’yı anlama çabaları da sadece kendi içinde kokuşmayla değil, dış etkilerle açıklanabilir.
Demokrasi’den kurtulunca ülkemiz gerçek bir İstiklale kavuşacaktır.
Parçalanan coğrafyada “tek dişi kalmış canavara” demokrasi diyorlar.
İslam’ı uçurmak için kaynatınca, ılıman İslam oluyor.
Sonrasında buharlaşıp gidecek sanırım.
Cumhuriyet döneminde İngiliz destekli Fransız laikliğini benimsedik.
Yanlış laiklik algıları oldu.
Toplumun bilincini parçaladı.
Dilerim, şimdi de İslam ile ilgili yanlış tercihlerle toplum bilinci bölünmez.
Vahabi İslam’ı, popüler din uygulamaları arasında bocalamamak lazım.
Devletin yürüttüğü çözüm süreci kadar, İzmir’deki miting de yararlıdır.
Çatışma değil, dengeleme açısından gereklidir.
Budenge, dış dengedir.
Türkiye’nin içerdeki “çözüm sürecini” Türkiye’nin “çözülme belirtisi olarak görmek isteyenler açısındanİzmir mitingi ve Adana mitingi TC Devletinin elini güçlendirir.
Bu arada Karl Marks ironi bir şekilde tarihe dönüyor.
Marks demişti ki:”sermaye, inançlar dâhil üstyapıyı şekillendirir.” Yasaları da.
Ancak üst yapı içerdeki değil bizde.
Üst yapı, içimizdeki yapıları yönlendiren yapılardır.
İran’ı Katolik-Sosyalist Fransa ve Rusya nasıl İslam Cumhuriyetine çevirdiyse, içimizdeki aşırı sol da kapitalist ülkelerce desteklendiler.
Azerbaycan’ı ikiye bölen gücün biri kapitalist diğeri komünist oldu.
Biri Rusya’da diğeri İran’da kaldı.
Ülkede 63 akil, 300 makul insanın çıkışına vesile olmuştur.
Demokrasi hikâye, ama bu diyalektik önemli.
Son devir Osmanlısı ile ilk devir Cumhuriyetinin hastalıkları aynıydı.
Başka gücü yoktu.
Toparlıyoruz usulca…
“İngiltere ne zaman Büyük Britanya oldu?” diye sormak lazım.
“Misyon” dediğimiz, komisyon almayınca ortaya çıkar.
Kendinden başka ideal Müslüman, ideal laik, ideal cemaatçi, ideal partici görmeyen akıl aslında kendinden başkasını görmeyen körlüktür.
Mevlevilikte bir prensip vardır hani: “Nefsin ilk fısıldadığını yapma!”
Yani bir sonraki aşamayı da düşünmek gerekiyor.
Evvela bez dediler, başörtüye, öyle böldüler bilinci.
Sonra bayrak, bez oldu.
Öyle bölündü bilinçler.
Artık toparlanma vakti.
Kabilecilik bittikçe millet olacağız.
Olacağız…
Türkiye’nin içinde olduğu dönem her tür şüpheyi çekebilir.
Ancak dönemeçten sonrasında Türkiye kendinden ötesiyle buluşacak.
Artık ülkenin sadece bir yerinde bilinen şeyler ülkenin her yanında bulunuyor.
Hatta yurt dışına satılıyor.
Mesela, şalgam, kuşburnu.
Yerel değerlerin ülkece sahiplenmesi her alanda olacaktır.
İsrail’in bölgedeki varlığı, Türkiye’nin gelişmesine dolaylı olarak yardımcı olacak.
Britanya kozlarını bitirmedi henüz.
Henüz tam orada değiliz.
Ama ben TC’nin büyüyerek, cazibe merkezi olacağını düşünüyorum.
30 yıl sonra eski hesapları açmak lazım.
Bunların başında da Osmanlının son döneminde olanlar var.
Arkasından Osmanlı’ya imzalatılan anlaşmalar geliyor.