“Para” Ne Kadar Önemlidir?

103

 

Günlük hayatımızda her fırsatta kullandığımız paranın maddi değeri çok düşüktür. Maliyeti yalnızca kıymetli kağıt ve madendir. Parayı değerli kılan, kanunlarımızla belirlenen; üzerindeki yazılı olan değerdir. Mesela 200 TL’lik banknot ile 100 TL’lik banknotun maliyeti hemen hemen aynı iken, satın alma gücü, biri diğerinin iki katıdır.
Para, günlük hayatımızı, ekonomik alışveriş faaliyetlerimizi oldukça kolaylaştıran, ekonomik bir değerdir. Bilindiği gibi para yokken, “takas” usulü ile alışveriş yapılmakta idi. Bu ticaret şekli de oldukça zordu. 
Kimseye para bedava verilmiyor. Para kazanmak için, öncelikle belirli bir fedakarlıkta bulunulması gerekiyor. Yâni çalışmak gerekiyor. Çalışarak para kazanmanın çeşitli yolları vardır : 
– Devlete hizmetimizi sunarak “maaş” elde ederiz.
– İşverene-patrona hizmetimizi sunarak “ücret” elde ederiz.
– Birey veya şirket olarak mal ve hizmet üretip, insanların hizmetine sunarak para kazanırız.
– Mal veya hizmet alıp-satarak para kazanırız.
– Bir de kumar, şans oyunları, hırsızlık, dolandırıcılık, tefecilik vb. para kazanma yolları vardır; ancak bu son madde meşru ekonomik faaliyet getirisi değildir ve konumuzun dışındadır. 
Peki, parayı ne için kazanırız? Elbette harcamak için. Nerelere harcarız? Kişisel farklılıkları ve öncelikleri olmak kaydıyla hayatımızı daha müreffeh kılmak için ihtiyaçlarımıza harcarız. Parayı öncelikle alın terimizle, çalışarak (gerek beyin gücümüzle, gerekse adalelerimizle) helalinden, meşru yollarla kazanmamız gerekir. 
Haram yollardan, yetim-öksüz hakkı yiyerek, ticari hile (eksik ölçme-tartma vb) yaparak gayrimeşru yollardan para kazanmak doğru değildir. 
Peki kazandığımız parayı ne yaparız ? Para kazanmak , asıl hedef değil araç hedeftir. Asıl hedef; kazandığımız para ile zamana ve değişen şartlara göre, özellik arz eden ihtiyaçlarımızı karşılamaktır. Para kazanma yönteminin farklılıklarından daha fazla, harcama çeşitliliğimiz vardır. 
Kazandığımız parayı birinci sırada, dengeli ve sağlıklı beslenmemize ayırmamız gerekir; ama bazı insanların birinci sırası sigara ve alkol olabilir ki, bu davranış oldukça tehlikelidir. Bunu yapanlar yalnızca paralarını harcamakla kalmazlar; aynı zamanda Yüce Yaratıcı’nın sağlıklı olarak ve de emanet olarak verdiği vücudumuzu da hovardaca harcamaktadırlar. 
Beslenmeyi bazı insanlar oldukça pahalı ve lüks gıdalarla yaparken, bazıları da daha ekonomik ve daha sağlıklı yaparlar. Bu durum kişisel tercihlerle, inançlarla, yaşanılan çevre ile, yetişme tarzı ile, ülkenin genel ekonomik durumu ile, borç durumu ile, kazancın sürekliliği ve miktarı ile yakından ilgilidir. 
İkinci sırada güvenlik ve barınma harcamaları gelir. İnsanlar karınlarını doyurunca giyinmelerine, ve güvenlikli bir barınağa harcama yaparlar. Bu harcama kaleminde de kişilerin farklı uygulamaları göze çarpar. Mesela bazı insanlar çok kazansalar dahi; tutumlu, tasarruflu davranmak amacıyla orta ölçekte giyim ve barınma harcaması yaparken; bazı insanlar da aşırı pahalı giyim ve lüks villaları tercih ederler. Bu durumun sosyal, psikolojik, inançla ilgili, zevk ve tercihlerle ilgili, sosyal statü, meslek vb. bir çok faktörlerle çok yakından ilgisi vardır. 
Üçüncü sırada hayatı kolaylaştırıcı unsurlara (otomobil, modern cihazlar, makinalar vb.), zevk ve eğlenceye, eğitime, kültüre harcadığımız paralardır ki , en değişken olan grup bu harcamalardır. Şöyle ki, bazı insanlar evden daha önce çok lüks bir otomobil sahibi olmak isterler. Fazlaca borca girerler, kazançlarında bir aksama olduğu zaman, “Dimyat’a pirince giderken eldeki bulgurdan da olurlar”. Zirâ bu durumda borçlandıkları banka veya finans kurumu ya otomobili elinden alır ya da ipotekleri satışa çıkarırlar. Her iki durumda da zevk ve mutluluk yarıda kalır. 
Bazı insanlar çok kazansalar dahi, itidalli-ölçülü-dengeli hareket ederler; finansal plânlarını iyi yaparlar. Harcama önceliklerini iyi tespit ederler. Orta boy bir otomobil alırlar, borca girmezler, eğlencelerine, inançlarının gereklerine, ehemmiyet verirler. Kazançlarının bir kısmını (takriben %10) tasarruf ederler. Fakirin, garibin, yetimin hakkını ayırırlar. Okul, hastahane, ibadethane gibi manevi dinamiklere pay ayırırlar veya güçleri daha fazlaysa tamamını karşılarlar. 
Bazı çok kazananların, kazandıkça modern ihtiyaç skalaları hızla yükselir. 50 bin TL’lik otomobilini satar, 200 bin TL’lik jip alır. Daha da çok kazanırsa 5 milyon TL’lik yat alırlar. Ha arada bir de fakire (özellikle televizyon ana haberlere çıkan çok acil hastalara) yardım da ederler. 
Bazı babalar ve anneler, gelirleri çok yetersiz olmasına rağmen eğitim ve öğretimin önemini kavrarlar; çocuklarını en iyi şekilde okutmak için -eğer varsa- küçük boy otomobillerini dahi satabilirler. 
Bazı az kazananlar, önemini idrak ettiklerinden kazançlarının %5’ini her ay eğitim-kültüre harcarken, bazı çok kazananlar o paranın daha fazlasını janjanlı mekânlarda tabak kırarak ve içki tüketerek harcayabilirler. Bazı çok kazananlar her ay onlarca fakir öğrenciye burs verir. Diğer çok kazananlar ise, her ay Paris’e, Kıbrıs’a, Las Vegas’a iş ziyaretleri(!)ne giderler. 
Elbette insanların helalinden kazandıklarını, istedikleri gibi harcama özgürlükleri vardır; ama mülkün sahibinin Yüce Allah (c.c.) olduğuna inanıyorsak, “İlmi isteyene, mülkü dilediğime veririm” diyen Yaratıcı’ya kulak veriyorsak; kazancımızı harcarken, tasarruf – tutumluluk, öksüze-yetime, fakire fukaraya yardım etme, kazancımızı verene şükretme, almadan verme, yardımseverlik, diğergamlık, maneviyata-eğitime-öğrenmeye önem verme vb. faktörleri aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir. 
Buraya kadar paranın nasıl kazanıldığını ve harcandığını örneklerle anlatmaya çalıştık. Para her insan için gerçekten çok önemli gibi görülüyor. Her insanın, en azından asgari geçimini sağlayacak kadar kazancı olmazsa hayatı gerçekten zora girer. Kişi, eğer tembel ve atalet sahibiyse çok kötü bir durumdur. Bu durumda yapacak pek fazla bir şey yoktur. Eğer çalışmak isteğinde olduğu hâlde, iş bulamıyor veya sağlığı el vermiyorsa, sosyal devlet veya hayırseverler bu problemi hemen çözmelidirler. 
Peki ünlü sanatçı Özdemir Erdoğan, “Paranın ne önemi var, mühim olan insanlık” diye bir şarkı yaptı. Para gerçekten önemli, ama bazı durumlarda da diğer faktörler paranın önüne rahatça geçebiliyor. Şöyle ki ;
– Issız bir yolda  -Allah Korusun – trafik kazası geçirdiniz. Üzerinizde de çok yüklü paranız var. Acil yardıma ihtiyacınız var, bütün arabalar sizi görünce gaza daha hızlı basıyorsa (ki böyle insanların olduğuna inanmıyorum), size yardım için durmuyorlarsa, 112 acili aramıyorlarsa; insanlığın önemli olduğu, paranın işe yaramadığı, insanlığın öldüğü an işte o andır. 
– Bir mafya, bir kiralık katile, bin TL karşılığında cinayet işlettirebiliyorsa (ki böylelerinin olduğuna da inanmak istemiyorum) paranın önemli olduğu, insanlığın öldüğü an işte o andır. 
– Gece bir ailenin yatak odasından para veya ziynet eşyası çalmak isteyen bir hırsız, uyandığı ve müdahale ettiği için ev sahiplerini öldürebiliyorsa, işte o an maddiyatın şahlandığı, insanlığın öldüğü andır.
Bu defa da paranın öldüğü, insanlığın şahlandığı birkaç örnek verelim.
– Oldukça zengin bir iş adamına, genç bir kadın gelir. Kanser olan çocuğunun tedavisi için çok acil 25bin dolar ister. Adam derhal çekini yazar, verir, “geçmiş olsun” dileklerini sunar. Ertesi gün biri gelir, iş adamına “Sen böyle birine yardım yapmışsın, doğru mu?” der. O da “Evet doğru” der. “Öyle bir hasta yok, kadın seni dolandırdı” der. İş adamı heyecanlı bir şekilde “Yâni şimdi kanser hastası bir çocuk gerçekte yok mu?” der. Adam da, “Öyle bir hasta yok” der. İş adamı ellerini Allah’a (c.c.) açarak “Ya Rabbi sana şükürler olsun, bugün aldığım en güzel haber!” der. İşte paranın öldüğü; insanlığın, yardımseverliğin, affediciliğin, şükrün, diğergamlığın, inancın, dürüstlüğün şahlandığı an.
– Zengin bir iş adamının emrinde çalışan yetkili bir müdür, dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu şirketi yüz bin dolar zarara uğratır. Müdür suçludur, patronun makamına çıkar, “Özür dilerim, vereceğiniz cezaya razıyım, hemen işten ayrılabilirim” der. Patron, adam gibi adamdır. “Bu konudaki eğitimin ve deneyimin bize biraz pahalıya mâl oldu; ders al, önlem al, vazifene devam et” der. İşte paranın sıfır olduğu; insanlığın, affediciliğin, başarısızlıktan deneyim ve ders almanın şahlandığı an.
– Bir örnek daha, bir fabrikada çalışan usta gece sabaha kadar ateşler içinde yanan bebeğini acile götürür. İşi uzar, o gün işe gidemez, telaştan patrona haber vermeyi aklına getiremez; unutur. O gün o ustanın yetiştireceği işler bitirilemediği için, sipariş veren firma patronu fena hâlde paylar, ve işi iptal eder. Ertesi gün , işe gelen ustaya patron hiçbir şey sormadan ağır hakaretler eder, ustayı fena hâlde rencide eder. Usta da hiçbir şey söylemez, ağlayarak ceketini alır, hiç düşünmeden iş yerini terkeder. 
Usta açısından, paranın (ücretin) yerde süründüğü; onurun, şahsiyetin, karakterin şaha kalktığı an.
Patron açısından, affediciliğin, insanlığın yerde süründüğü ; hırsın, öfkenin, aşağılamanın, çalışana ; ona para kazandırana değer vermemenin şaha kalktığı an.
Bazı zenginler bir anda çok büyük bir mal varlığını, hayırlı bir işe vakfederler. Hem vergilerini tam öderler, hem de milletine okul, hastane vb. kurumlar bahşederler. Bunları yaparken de dünyanın en mutlu insanıdırlar. 
Bazı zenginler – Allah Korusun – ağır bir hastalığa yakalanırlar. Dünyanın masrafını yaparlar, ambulans uçaklarla yurtdışına tedaviye giderler, ancak yaratıcının dediği olur. Para hiçbir işe yaramaz.
Çok yüklü bir parayla iş seyahatine giderken ıssız bir yerde -Allah Korusun- kaza geçirdiniz. Yardımcılara ulaşamadınız, acıktınız, susadınız, ama gıdaya ulaşamıyorsunuz. İşte o anda paraları yiyemezsiniz. Paranın işe yaramadığı anlardan birisi de böyle durumlardır.
Para, akıllı olan insanoğlunun elinde, hükmettiği, yönettiği, rasyonel ve rantabıl yerlere kanalize ettiği faydalı bir değerdir. Asla insanı negatif-olumsuz yerlere çekmemeli; haktan, adaletten, insanlıktan, yardımseverlikten, şükürden, infak eyleminden alıkoymamalıdır. 
Maddi zenginlik güzeldir ama, manevi zenginlikle elele tutuşursa çok daha güzel olur. Helalinden de olsa kazandığımız para bizi şımartmamalı, şaşırtmamalı, kibirlendirmemeli, israfa yöneltmemeli, geldiğimiz yeri, vatana-millete, çalışanlarımıza, topluma ve inançlarımıza karşı sorumluluklarımızı asla unutturmamalıdır.