Kaliteli Yaşamda Çocukluğumuza Dönmek

151

 

Ne kadar zorluklarla geçerse geçsin, hepimizin çocukluk anılarımızın hayatımızda çok önemli bir yeri vardır. Küçükken yaşanan acı- tatlı, yokluklar ve sıkıntılar içerisinde geçen günlerin hatırlanmasında hiç sıkıntı yaşamayız. En yaşlı insanlar dahi, çocukluk yıllarını daha dün gibi hatırlarlar ve çevrelerine anlatmaktan büyük zevk duyarlar. Çocukluğumuzu aynen tekrar yaşama şansımız yoktur. Ancak, hayali ile dahi sürekli olarak mutlu olma imkanımız vardır. Hele hele o yılları yaşadığımız çocukluk arkadaşlarımızla yıllar sonra bir araya geldiğimiz zaman, o güzel hatıraları yad etmenin zevkine diyecek yoktur.

Özellikle emeklilik yılları geldiği zaman, çalışma yerlerinden memleketlere dönüş ve çocukların evlilik merasimleri sebebiyle bir araya gelen çocukluk arkadaşlarının hatıralarının paylaşılmasının verdiği keyif, kaliteli yaşamın olmazsa olmazlarındandır.

İki hafta önce; çocukluğumuzda Mevlütlerin dam arkasında bilye, binlik, hayvanat gibi leziz oyunlarımızı oynadığımız arkadaşlarımızdan Hasan Şencan’ın Oğlu Mehmet Şencan’ın düğününde, epeyce çocukluk arkadaşımız bir araya toplandık. Eskileri andık, güldük, eğlendik, mutlu olduk ve kahkahalara boğulduk. O günlere adeta geri gittik.

Orada hemen aklıma gelen bir projeyi arkadaşlarımla paylaştım. “Önümüzdeki baharda kumar yaylasında bütün çocukluk arkadaşlarımız aileleri ile birlikte bir araya gelmeli, çocukluğumuzda oynadığımız; MET, KEMİKLİ, 7 KİREMİT, DÖT KAZMACA, BİNLİK, HAYVANAT, SAPAN DÖVÜŞÜ, SAKLAMBAÇ, BİRDİRBİR, GÜVERCİN TAKLASI, ÇİZGİYE PARA ATMA, ÇİZGİ DE SEK SEK, İP ATLAMA, SALINCAĞA BİNME vb. gibi çocukluğumuzu Cennet’e çeviren oyunlarımızı tekrar oynayarak hatırlamalı ve kaliteli yaşamımıza daha üstün kaliteler katmalıydık. Aynı zamanda etli pilavlı, ayranlı, sazlı sözlü, oyunlu (zeybek, teke zortlatması, Cezayir, konyalım, vb.) güzel ve yüksek kaliteli bir gün geçirmeliydik.”

Orada bulunan çocukluk arkadaşlarımızın hemen hepsinin gözlerini heyecan bürüdü ve çok güzel olacağını söylediler. Ben de buradan ilan ediyorum. Her arkadaşımız üzerine düşecek görevi şimdiden üstlensin. Kurban bayramında kurban edilen güzel boynuzlu bir üçlü erkecin boynuzları saklansın… Dağlarla yakın ilişkili olanlar güzelinden metler ve değneklerini düzsün…. Döt kazmaca ve kemikli için uzunca ve sağlam sopalar hazırlansın… 7 kiremitin kiremitleri nereden bulunur bilmiyorum ama herhalde bulan arkadaşlarımız olacaktır. Hala davarcılıkla uğraşan arkadaşlarımız kesilen davar kıllarından çul örerken aynı zamanda sapan da örsünler… Ama bizim şimdi yapacağımız  “sapan döğüşünde taş kullanılmayacak yumurta veya çiçekler kullanılacaktır.

Binlik için kibrit kutularının içleri boşaltılsın renkli yüzleri toplansın. Hayvanat oynamak için, şeker üreticileri yeniden lütfen 1′ deve……… 40 yarasa olmak kaydıyla bizim oyun kağıtlarımızı naneli erden şekerden üretsinler…. Hala kamyonculuk yapan arkadaşlarımız halatlarını salıncaklar için hazır etsinler… Mevsim bahar olmasına rağmen ceketlerini almayı unutmasınlar. Çünkü onları tersten kollarımıza geçirip MET KAPMADA kullanacağız. Yoksa metleri ellerimizle kaparsak parmaklarımıza zarar verebiliriz.

Çocukluğumuzda akşamlara kadar tazı gibi koşar ve oynardık. Analarımızın yemeğe, kardeşlerimize bakmaya veya işlerine yardım etmeye bizleri getirmek için verdiği savaşları unutmamız hiç mümkün değildir.

“Bir gün birdirbir oynuyoruz. Ben ebeyim ve belimi eğerek diğer oyuncuların üzerimden atlamalarını bekliyorum. Bir ara atlama olayı kesildi. Arkadaşların sesleri de uzaklaştı. Niye atlamıyorsunuz? Ne oldu? Demeye kalmadan, Rahmetli anacığımın eşek dayağı sobası popomda patladı. Hazır da domalmış vaziyette iken…  İyi de arkadaşlar siz anamı gördünüz ve kaçtınız, neden benim de kaçmam için haber vermiyorsunuz? Unuttuğumu zannetmeyin….

Okuldan eve gelir gelmez, zaten yolda iken oynayacağımız oyunların planı kurulmuştur. Naylondan veya tahtadan yapılmış çantalarımızı merdiven basamaklarına koyar koymaz, siyah okul önlüğümüzle birlikte, yufka ekmeğin içine eğer varsa toz şeker çomaçlayarak, en hızlı bir şekilde kendimizi sokağa oyuna atardık… Eğer, çomacı iyi yapamamışsak veya altını sıkı tutamamışsak, toz şeker cızadak yere sızardı. Toplamak da mümkün değil. Yani içine toz şeker çomaçlanmış yufkayı ustaca yiyebilmek bir sanattı… Hemen sokağa kaçmaz isek, evde ya küçük kardeşin beşiği sallanacak, ya inekler güdülecek, ya babanın işine yardım edilecek, ya da bize göre üretilmiş bir işin ucundan tutulacaktı… Ama oyun çok tatlıydı. Çoğu zaman akşam ezanı okunur hala bizim oyunlarımız bitmezdi. Annelerimiz veya büyüklerimiz ellerinde sopalarla bizleri sokak oyunlarından zor toplarlardı. Eğer mevsim yaz ise, acelece yemekler yenir ve heyecanla, yine yarım kalan oyunlara devam etmek üzere sokağa fırlanırdı. Bu defa saklambaç ve savaş oyunu gibi gecenin ruhuna uygun oyunlara ağırlık verirdik.

Oyunun en heyecanlı bölümünde mutlaka birilerimiz büyüklerimiz tarafından bir iş için çağırılırdı. İşte bu an en zor olan andı. Oyundan ayrı düşmek, üstüne üstlük samanlıktan saman çuvallamak gibi çok zor bir işle karşı karşıya kalmak… Eğer, çağrılan arkadaşımız o anda bir de ebe ise (yani güdek onda ise), işimiz çok daha zordu. Gidenin yerine güdeği kim güdecekti? Bu durumlarda çoğu zaman oyun bozulurdu. Oyunu bozanın arkasından ise bütün arkadaşlar oyun bozana karşı tempo tutarak, “oyun bozan oyun bozan” diye kendimizce intikam alırdık…

Her ne şekilde geçerse geçsin, yokluklarla, sıkıntılarla, imkansızlıklarla, parasızlıklarla, yamalıklı yeleklerle, sırayla binilen mahalledeki birkaç bisikletle, elektiriksiz, susuz, tüpsüz, buzdolapsız, koltuksuz, yukarıya baktığımızda kiremitleri görünen evlerimizde ve mahallemizin sokaklarında geçirdiğimiz çocukluğumuzun tadı hala damağımızdadır. Çünkü tekrarı yoktur. O zaman hiç hastalanmazdık. Bazen ateşimiz yükselir keyfimiz kaçardı. Komşularımızdan birisi hasta çorbası diye tabir ettiğimiz üzeri tereyağlı bulgur çorbası getirir ve onu şifa niyetine içerdik. Hemencecik de iyileşirdik. Bazen vücudumuz bulgur çorbası ilacına olumlu cevap vermezse, son çare Ayşe Teyzemizin duaları eşliğinde üzerimize COSS diye dökülen kurşundan hemen nazar olduğunu anlardık. Bildik dualarla nazardan da bir süre sonra kurtulur, sokak oyunlarımıza kaldığımız yerden devam ederdik.

Ben diyorum ki, hepimiz için çocukluğumuzda yaşadığımız tekrarı olmayan güzellikleri yeniden aynen yaşama imkanımız yok. Ancak emekli olup memleketine dönen çocukluk arkadaşlarımızın sık sık bir araya gelerek, geçmiş hatıraları biraz da süsleyerek paylaşıp mutlu ve kaliteli günler geçirme imkanımız vardır. Hemen hemen hiçbir maliyeti de yoktur. Birazcık istek, birazcık gayret, biraraya gelme ve o güzel günleri hatırlama ve mümkün olduğunca tekrarı olmasa bile, benzerini yaşama imkanımız vardır. Bütün uzmanlar eserlerinde, güzel ve kaliteli yaşamak için, “içimizdeki çocuğu yeniden ortaya çıkarmak” konusunu geniş geniş işlemektedirler. Bu güzel eylemin hayali dahi bizleri mutlu edecek ve mevcut dert ve sıkıntılarımızın giderilmesi veya yönetilmesinde yardımcı olacaklardır.

Eğer, az dahi olsa çocukluk arkadaşlarımızla bir araya gelme fırsatları oluşturulup, eskileri yeniden hatırlayarak paylaşırsak, ne kadar güzelliklerle dolu ve kahkahalarla süslenmiş bir hayata sahip olabileceğimizi unutmamalıyız. Bu güzel eylemler bizleri neşelendirecek, mutlu edecek, mevcut problemlerimizi unutturacak, gençleştirecek, paylaştıracak ve hayatımıza kalite katacaktır.

Öyleyse haydin, herkes çocukluk arkadaşlarıyla iletişime geçsin, bir araya gelip geçmişi yad etmenin yollarını bulsun, paylaşacak malzemeleri hazır etsin ve ömrüne ömür katsın. Gençleşsin, dinçleşsin ve kaliteli yaşamına daha yüksek kaliteler eklesin… Var mısınız???