Hac Yeniden Doğmaktır (1)

86

 

Hac ibadeti, farziyyeti Kur’an ve sünnetle sabit olan İslam’ın beş temel esasından biridir.(Buharî, İman, 1; Müslim, İman, 19-22) Hac, aynı zamanda Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır: “Yoluna güç yetirenlerin Kâbe’yi haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerindeki hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir.” (Âl-i İmrân, 3/97)

Yeryüzünde Allah’a ibadet için yapılan ilk bina (beyt), insanlar için bir hidayet vesilesi olan Kâbe-i Muazzama’dır. Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi, elbette Mekke’de âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir.” (Âl-i İmrân, 3/96)

Allah’ın evi (Beytullah) olarak da ifade edilen Kâbe, Allah’ın emri ile Hz. İbrahim (a.s.) tarafından oğlu Hz. İsmail ile birlikte kutsal şehir Mekke’de bina edilmiştir. Yüce Allah, Kâbe’nin yapımı tamamlanınca, “İnsanları hacca çağır ki, yürüyerek veya uzak yollardan gelen yorgun develer üstünde sana gelsinler…”(Hac, 22/27) buyurarak Hz. İbrahim’den insanları Beytullah’a davet etmesini istemiştir.Hz. Peygamber (s.a.s.) de “Ey Müslümanlar! Allah size haccı farz kıldı, haccedin!”(Müslim, Hac, 412) buyurmuştur.

Hac, Yüce Allah’ın davetine ve Peygamber Efendimiz’in tavsiyesine uyarak, Beytullah’ı ziyaret etmektir. Daha geniş anlamıyla; Mekke’de bulunan Kâbe’yi ziyaret ederek belirli vakit içinde usulüne uygun olarak tavaf etmek, Arefe günü zevalden bayram günü fecrin doğuşuna kadar Arafat’ta bir süre durmak ve yapılması gereken diğer menasiki yerine getirmek demektir.

Hz. Peygamber (s.a.s.) en üstün ameller arasında iman ve cihattan sonra hacc-ı mebrûru zikrederek, haccın önemini bildirmiştir. (Buharî, İman, 18; Müslim, İman, 135)Mebrûr hac; makbul olan, şartlarına uyularak, ihlâs ve samimiyetle yerine getirilmiş, günah ve isyan karıştırılmamış hac demektir.

Hac; ihram, “lebbeyk Allahüme lebbeyk…” diye seslenmek demek olan telbiye, tavaf, sa’y, Arafat dağında arefe günü öğleden akşam güneş batıncaya kadar kısa bir süre de olsa ayakta durup dua etmek (vakfe), şeytan taşlama, kurban kesme ve tıraş olma gibi bir takım sembol niteliğindeki uygulamaların bir araya toplandığı en büyük kulluk hareketidir. Bu yönüyle hac, kullukta zirveyi temsil eder, yani o bir kemaldir. (Riyazü’s-Sâlihîn Tercümesi, Erkam Yay. C.5, Sh. 560)

Hac, mü’minleri geçmiş günahlarından arındırır, onlara cennet kapılarını açar. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır: “İslam olmak, hicret etmek ve hac yapmak, geçmiş günahları ortadan kaldırır.” (Müslim, İman, 192) “Umre ibadeti, daha sonraki bir umreye kadar işlenecek günahlara kefarettir. Mebrûr haccın karşılığı ise, ancak cennettir.”(Buharî, Umre, 1; Müslim, Hac, 437) Bazı İslam âlimleri burada söz konusu olan günahların büyük küçük bütün günahlar olduğunu, kul hakkı konusunda da Allahu Teâlâ’nın alacaklıyı razı edip kulunu affedeceği ümit edilebilir demişlerdir.

Hac, sadece bedenen yapılan sıradan bir yolculuk değil; aynı zamanda insanın ruhuyla, kalbiyle, duygu ve düşünceleriyle yani bütün varlığıyla yaptığı ulvî birseyahattir. Hac, dünyevî ve uhrevî birçok faydaları bulunan, heyecan ve duygu yüklü bir ibadettir.

Hacda dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde gözüken her ibadetin ve şeklin bir anlamı, mü’mini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır. Hac ibadeti esnasında bu anlam ve bilinci yakalayabilen, haccın hikmetlerine nüfuz edebilen mü’minler, eski hata ve günahlarından arınarak hayata yeni bir canlılık ve şuurla dönerler. Hac onların hayatında kalıcı etkilere sahip bir dönüm noktası olur. Mü’minin yükümlülük şartları gerçekleştiğinde bir an önce hacca gitmesinin tavsiye edilmiş olmasının bir anlamı da budur. Esasen hac ibadeti, bir bakıma, hem İslam’daki diğer ibadetlerin topluca ve bir arada sergilenişi görünümündedir, hem de namaz, oruç ve zekât ibadetlerinden izler taşır.

İhrama girmek, namazdaki iftitah tekbiri mesabesindedir; her ikisinde de dünya arkada bırakılmaktadır. İhramlının özel günlerde birtakım dünyevî zevklerden geri durması da oruç ibadetini çağrıştırır. Arafat vakfesi, insanın dünyaya ayak basışını ve kıyamette Allah’ın huzurunda bekleyişini hatırlatır. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâinatın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî kadere boyun eğişin sembolü sayılır. Koşmak anlamına gelen sa’y, bir canlılık, bir arayıştır.(Diyanet İlmihali, C. I, Sh. 512-513)

(Haftaya devam edecek)