Avrupa’ya Evet Hayır

71

Maskeli Avrupa’nın gerçek yüzünü ortaya koymak istiyorum. Bu arada menfî / olumsuz ve örtülü Avrupa yanlısı olanların da, iç yüzünü açıklamak arzusundayım. Bu konuda Bediüzzaman şu anlamda söylemde bulunuyor:

İstikbalde / gelecekte olacak olan, nefret ve hakaret edilmekten sakınmak lâzım. Çünkü aziz dostlar! Biz Türkiye Müslümanları ve İslâm Âlemi şimdiki hatalarımız yüzünden, yarınki nesillerce eleştirileceğiz. Yarınki nesil ve kuşaklar: “Tuh o asrın gayretsiz adamlarına!” diyerek, yüzümüze tükürecekler. Bu yüz karası durumla karşılaşmamak için, üzerimize düşen görevi hakkıyla yapmasını bilelim.

Aziz okur diyorum ki: Avrupa’nın insanları sever gibi görünen hâlleri yâni insaniyet-perver / insancıl maskesi altında vahşi reislerinin / başkanlarının, azgın idarecilerinin sağır kulakları çınlasın! Biz Türkiye Müslümanlarına ve diğer İslâm ülkelerindeki halkın başına bu vicdansız gaddarları bizlere musallat ettiler. Başımıza üşüştürdüler.

O insafsız zalimlerin görmeyen gözleri görsün. Duymayan kulakları duysun ve titresin ki: “Yaşasın zalimler için Cehennem!” Diye göğe yükselen dualar ve göklere açılan yüzbinlerce elleri, Yüce Allah boş çevirmiyecektir. Ve bu “Yaşasın zalimler için Cehennem!” haykırışı inanıyoruz ki, mimsiz medeniyet-perestlerin yani ahlaksız ve günahkâr Avrupa medeniyeti hayranlarının başlarında birer top güllesi gibi patlıyacağından asla şüphe etmiyoruz. “Tevekkeltü ale’llah.” Diyerek Yüce Yaratanın kutlu katına sığınıyoruz. Biz Müslüman Türkiye ve İslâm Dünyası olarak aziz okur.

Batı’nın menfî tarafının içeriğini gözler önüne seren Bediüzzaman: “Avrupa kanunlarından medet ummanın da yanlış olduğunu ” söylemektedir. Bu konuyu dile getirirken; aslında karşı olmadığımız, fakat biz olarak, kendimiz olarak içinde yer almamız gereken Avrupa’yla içli dışlı oluşumuzun mihengi / denektaşı da, bir bakıma gözler önüne seriliyor.

Avrupa öyle bir kişilik sahibi ki aziz dostlar! O’nunla ilişkilerimiz; ne canciğer olmayı gerektirmeli; ne de sarmaş  dolaş olmayı icap ettirmeli. Avrupa öyle bir kişilik sahibi ki, ona sırt çevirmek, ondan uzaklaşmak, ona cephe almak, ondan uzak durmak da yanlış olur.

Hani bilirsiniz derler ya: Ne onunla ne de onsuz! İşte Avrupa ile aramızdaki ilişkiyi bu cümle, çok güzel ifade ediyor. Gerçekten ne Avrupayla, ne de Avrupasız. Sevgili dostlar, her şeyde olduğu gibi, Yüce İslâm bu hususta da elimize, elimizi yaktırmayacak ölçüyü veriyor.

Yeter ki bizlerin yüzü İslâma dönük olsun. Bu takdirde  -inşâllah-  hiçbir kuvvet, biz Müslümanları kendilerine râm edemez! Zaten edememiş de, ya bugünkü perişan hâlimiz nedir derseniz değerli okur? Muvakkat ârızalar / geçici aksayış, geçici tökezleyişlerdir.

Lâf lâfı açıyor ve farkında olmadan konudan  uzaklaşır gibi oluyoruz. Söz konusu ölçü şudur: “Huz ma safa da’ ma keder!” Her şeyin yararlı olanını al, zararlı olanını bırak! İşte Avrupa ile ilişkilerimiz bu evrensel ölçü çerçevesinde olursa, Avrupa Birliği’ne girmekten, ancak fayda görürüz. Tabî bu ölçü çok kapsamlıdır. Hayatın her alanı için kullanılabilir.

Saygı değer okur! Evrensel Hukuk adı altında Avrupa ve Dünya ile beraber olacağız diye, sahte tuzaklara düşmek de var! Dünya Müslümanları özellikle Türkiye Müslümanları, bu konularda kılı kırk yarmalı, çok titiz davranmalıdır. İşin sonunda vatanın birlik, dirlik ve düzeninden  -Allah göstermesin-  olmak da var.

On dört asır evvel / bindörtyüz sene önce, büyük ve parlak İslâm dini meydana gelmiştir. Toplum hayatına yön vermek için Avrupa’ya dilencilik etmek, İslâm dinine büyük bir cinayettir.

882

Toplum hayatı hakkında, mânen yeni yöntem arayışları için, Avrupa’ya dilencilik etmek emin olun ki, aziz dostlar! Yüce İslâm dinine karşı işlenmiş bir cinayet gibidir. Kısaca bu benzetmeler; kuzeye doğru namaz kılmaktan farksızdır!

Değerli okur! Biz Müslümanlar, Müslüman olmıyan hiçbir millete karşı değiliz. Hiçbir milleti hor görmeyiz. Kimseyi aşağılamak aklımızın ucundan bile geçmez. İnsan olarak hepsi kardeşimizdir. Her devletin milleti masum ve temizdir. Tek kelimeyle insan olarak kardeşlerimizdir. Konu gereği yapılan tenkitler; o devletlerin halkları için değil, onları yöneten, onları bazen yanlış yönlendiren ve insanlık dışı siyaset güden, kimi gaddar ve zalim devlet ve hükümetler içindir.

Lütfen bu bakış çerçevesinde yazdıklarım algılansın. Yanlış anlaşılmalara yol açılmasın! Bu düşünce ve bakış açısını Bediüzzaman’ın şu hayat verici özlü sözünden alıyoruz biz değerli dostlar! Ne diyor o büyük üstad:

“Bizler muhabbet / sevgi fedaileriyiz! Husumete / düşmanlığa vaktimiz yok!”

Demek istiyor ki, bizler; ancak sevgi uğruna kendimizi feda ederiz. Sevgimiz tüm insanları kucaklar. Bütün insanları kapsamı içine alır. Bu arada düşmanlık etmeğe ise hiç mi hiç zamanımız yoktur, olamaz da.

Evet hepimiz muhabbet fedaileri / kahramanları olmalı. Husûmete / kin ve nefrete asla zamanımız olmamalı.

İşte bu, Yurtta ve Dünyada sulh ve barışın temelini de oluşturan bir ruhtur.

Önceki İçerikDemirel, Erbakan, Mursi, Erdoğan
Sonraki İçerik“ Musa, Konuşsana! ”
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.