Gücün Bedeli

96

 

Güç, insanoğlunun neredeyse yaratılışından bugüne elde etmek için büyük çabalar sarfettiği, uğruna bedeller ödediği ve ödettiği bir olgudur.

Kaynağını ister paradan, ister bilgiden isterse iktidardan alsın (ki bunların hepsi birbiriyle de alakalıdır) her insan gücü elde etmek ister.

Elde edince de bırakmamak için, kimi zaman hayatı pahasına çabalar.

Bu kadar büyük bir nimettir güç.

Bir nimettir ancak dilimizde çok güzel ifade edildiği üzere “nimet külfete tabidir.”

Ne demektir bu?

Her nimet beraberinde sorumluluklarını da yükler.

Buna göre gücünüz ne kadar büyükse size getirdiği sorumluluklar da o derece büyüktür. Bunlara uymazsanız güç dengelerini bozar, kendinizi de toplumu da altüst edebilirisiniz.

Din de insana güç veren önemli bir kaynaktır. Hem de çok yönlü bir güç verir.

Öyle ki din üzerinden itibar kazananlar, güven kazananlar hatta para kazananlar çoktur.

Tarihte ve günümüzde bunun örnekleri de çoktur.

Ancak, işte tam bu noktada Allah-ü Teâlâ Hz. Peygamber’i (S.A.V.) şiddetle uyarır: “Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.” (Hâkka, 44 – 46)

Âyet-i kerîmede, Hz. Peygamber’in (S.A.V.) Kur’ân-ı Kerîm’de olmayan şeyleri varmış gibi söylemeye kalkması ihtimalinin, yani verilen nimetin istismarının bedeli, hayat hakkının elinden alınması olarak vurgulanmıştır.

Kur’ân-ı Kerîm’de,  Allah’ın âyetlerini kendi çıkarlarına göre değiştirenlerin acı akıbetlerinden örnekler verildiğini de hatırlatalım.

Allah-ü Teâlâ, “ismet” yani masumiyet sıfatına sahip Peygamberini (S.A.V.), verdiği nimetin hakkını yerine getirmemesi durumunda şah damarını yani hayat damarını kesmekle uyarıyorsa, masumiyet sıfatına haiz olmayan bizler için durum nasıl olur?!

Başta din adamları ve dindarlar olmak üzere, insanların güvenini ve dolayısıyla itibarını din üzerinden kazanmış kişiler, bu güvenin gerektirdiği sorumluluğu yerine getirmemeleri, güçlerini şahsî menfaatlerine göre kullanmaları halinde nasıl bir sonla muhatab olurlar?!

Ben sorunun cevabını düşünürken dahi sarsılıyorum!

Tıpkı âyet-i kerîmeyi okurken sarsıldığım gibi!

Üstelik bu konuda yapılan yanlışlar sadece bireylerin kendilerini de bağlamadığı için endişem de büyüyor.

Zira kişilerin dini istismar etmesi, çoğu zaman o kişinin bireysel hatası olarak algılanmaz. Dine mal edilir ve insanlar o kişiyle veya kişilerle beraber dine tavır almaya başlarlar.

Neticede ne dünya ne de ahiret mutluluğundan bahsedilebilir ki böyle bir vebali taşımaktan Cenâb-ı Hak hepimizi korusun…

Taşıyamayacağımız bir gücü ellerimizde bulundurmaktan da uzak tutsun…

Aksi halde bedeli çok ağır olacaktır…