Osmanlı İmparatorluğu, beş bin yıllık Türk tarihinin en önemli dönemidir. Kuruluşundan çöküşüne kadar her safhası kahramanlık ve gurur tablolarıyla doludur. Başarıları, zaafları ve hezimetleriyle bizimdir. Türk milliyetçileri 623 yıllık şerefli bir geçmişe sahip olan Osmanlı İmparatorluğu ile gurur duyar ve onu mazisinin aziz bir hatırası olarak görür.
Son yıllarda özellikle siyasi iktidarın benimsediği ve topluma yaymaya çalıştığı “Yeni Osmanlıcılık” anlayışı var. Bu anlayışın sayılamayacak kadar yanlışı bulunmaktadır. Türk milliyetçilerinin görüşleri bir çok yönden bu anlayış sahipleri ile çelişmektedir. Şöyle ki;
1. Bu anlayış, ayrıştırıcı ve ötekileştiricidir. Buanlayışa göre, Osmanlı İmparatorluğunun dışındaki tarihimizin pek önemi yoktur. Buna göre, Türk tarihi neredeyse 1071’de Türklerin Anadolu’ya girişiyle başlar, dolayısıyla Türk tarihi bin yıllık bir tarihtir. Türk milliyetçileri ise Türk tarihini bir bütün olarak görürler ve tamamını benimserler. Onlar için Osmanlı neyse, Selçuklu, Karahanlı, Gazneli, Göktürk ve Hunlar aynıdır. Hepsiyle gurur duyarlar.
2. Bu anlayışa göre, Osmanlı’nın her şeyi doğru ve güzeldir. Osmanlı padişahlarının hepsi İslam şeriatı üzerine yaşamıştır. Hepsi kutsal ve mübarektir. Hiçbir hata yapmamışlardır, her yönleriyle örnek alınmaya layıktırlar. Ama unutmamak gerekir ki, onlar da birer fanidirler. Meziyetleri kadar zaafları da vardır. İçlerinden kahramanlar, şairler ve sanatkarlar da çıkmıştır, korkak, deli ve aciz olanlar da. At sırtında savaştan savaşa koşan cengaverler de vardır, zevk u safa içinde saraylarından çıkmayanlar da… Türk milliyetçileri, Osmanlı Padişahlarını hatası ve sevabıyla kabul ederler ve onlarla gurur duyarlar.
3. Bu anlayışa göre Osmanlı döneminin yaşantısı, gelenekleri, giyimi, kuşamı, davranışları mükemmeldir, İslamidir. Cumhuriyet’le başlayan modern hayatın giyim ve kuşamıİslami değildir, Batıcıdır, hristiyanidir. Ama son zamanlarda İslami sermayenin temsilcisi olan ailelerin bireyleri, Batının tanınmış giyim markalarını kullanmakta hiçbir beis görmüyorlar. Türk milliyetçileri, Türk tarihinin her dönemindeki yaşantıyı, gelenekleri, giyimi, kuşamı geçmişin bir hatırası ve kültürümüzün bir parçası olarak kabul ederler. Türklüğü veMüslümanlığı unutmadan ve abartmadan modern giyim ve kuşama uyum sağlarlar.
4. Bu anlayışa göre, Osmanlı döneminde yapılan bütün eserler şaheserdir, muhteşemdir, kutsaldır. Bu nedenle son on yılda bütün Osmanlı eserlerinin ihyasına önem verilmiş, hepsi restore ettirilmiştir. Milli sanata ve kültüre büyük önem veren Türk milliyetçileri, bundan mutluluk duyarlar. Ama bu hassasiyetin tarihimizin diğer dönemlerindeki eserlere de gösterilmesini isterler.
5. Son on yılda yapılan eserlere, mevcut Cumhurbaşkanı ve Başbakanla birlikte Osmanlı Padişahlarının ve o dönemin devlet adamları ve sanatçılarının isimlerini verme modası da göze çarpıyor. Eğer Osmanlıyı kutsamanın gerekçesi, Müslüman Türk devleti olması ise, Karahanlılar ve Seçuklular da Müslüman Türk devleti değiller miydi? Niye o dönemin devlet adamları ve sanatçılarının isimleri verilmiyor. Türk milliyetçileri, yeni eserlere tarihten isim seçilecekse, Türk tarihinin her döneminden seçilmesini isterler. Bir de bu isimlendirme faaliyeti yürütülürken, belli etmeden Atatürk’ün adını taşıyan eserler çeşitli bahanelerle devre dışı bırakılıyor. Cumhuriyet döneminde özellikle Atatürk’ünöncülüğünde yaptırılan bütün sanayi kuruluşları ve bankalar “özelleştirme” adı altında tamamen satılmıştır. Ben bu faaliyetleri, “Osmanlıyı ihya, Cumhuriyeti etkisizleştirme ” çabalarının bir parçası olarak görüyorum. Birçok il ve ilçede Atatürk heykel ve büstlerinin çeşitli bahanelerle kaldırılması veya yerlerinin değiştirilmesi de bu çabanın bir parçasıdır.
6. “Yeni Osmanlıcı” anlayışın sahipleri, Osmanlı’nın İslâmı dünyaya yayma misyonuna sahip olduğunu söylerler. Türk tarihinin diğer dönemlerini kuru cengaverlik dönemleri olarak görürler. Halbuki Türk milleti tarih boyunca bir misyona sahipolmuştur. İslâmdan önce bu misyon, “Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi” idi.Türkler, bu mefkûre ile Avrupa’nın içlerine, hatta Atilla’nın ordularıyla Vatikan’a kadar gitmişlerdir. İslâmla müşerref olduktan sonra ise, “cihan hâkimiyeti mefkûresi”nin muhtevasını, “ilâ-yıkelimetullah” ve “nizâm-ı âlem” ülküsü ile zenginleştirmişlerdir. Türkler Müslüman olduktan sonra hâkim oldukları dünyaya İslâmı ve onun nizamını benimsetmek ve buralarda Allah’ın adını yükseltmek ve yüceltmek amacına hizmet etmişlerdir. “Türklük”le “İslâmiyet”i birbiriyle o derece özdeşleştirmişlerdir ki, yüzyıllarca Avrupa’da hıristiyanken müslüman olanlara “Türk oldu” denilmiştir. Bu, tarihi sürecin bir sonucudur.Türk milliyetçileri, “ilâ-yı kelimetullah” ve “nizâm-ı âlem” ülküsünü, “Türk cihan hâkimiyeti mefkûresi” ni bütünleyen milli ülkülerimiz olarak görürler. “Yeni Osmanlıcılar” gibi, “Türklük”le “İslâmiyet”i birbirinden ayırt etmezler, etle tırnak, ruhla beden gibi bir bütün görürler. Bu birlikteliğe “Türk- İslam Ülküsü” adını verirler.
7. “Yeni Osmanlıcılık” anlayışını benimseyenlerin Türkiye dışındaki Türk devletlerine ve topluluklarına bakışları da, Türk milliyetçilerinden farklıdır. Onlar, daha çok Osmanlı coğrafyasında yer alan ülkelerle ve İslâm ekseninde ilgilidirler. Oralardaki Türk toplulukları ile fazla ilgilenmezler. Bunun en canlı örneği Irak ve Suriye’deki Türkmenlerdir. Buralarda Araplara ve Kürtlere gösterdikleri ilgiyi, Türkmenlere göstermezler.Ayrıca anayurdumuz Orta Asya ve Kafkasya’daki Türk devletlerine ilgileri, Osmanlı coğrafyasında yer alan ülkelere gösterdikleri kadar değildir. Türk milliyetçileri ise, öncelikle Türk devletleri ve Türk toplulukları ile ilgilenirler. Bunu, insanları tanışsınlar, yardımlaşsınlar diye kavim kavim yaratan Allah’ın bir buyruğu olarak görürler. Din kardeşimiz olan Müslümanlarla da ilgilenmeyi, dinimizin bir gereği olarak yerine getirirler. “Yeni Osmanlıcı” anlayışın, “sıfır sorun” sloganıyla yola çıkan dış politikası, son zamanlarda tamamen iflas etmiştir. Özellikle Osmanlı coğrafyasında yer alan Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki İslâm ülkeleriyle sorunumuz olmayan ülke kalmamıştır. Hatta çok samimi ilişkiler içinde bulunduğumuz Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri ile bile yolumuz ayrılmıştır.
8. “Yeni Osmanlıcı” anlayışı benimseyenlerin eğitim konusundaki politikaları da,Türk milliyetçilerinden farklıdır. Osmanlıya ait her şeyi ihya etmeye çalışan bu anlayış, son dönemlerinde tamamen dini ağırlıklı eğitim yapan ve yozlaşan Osmanlının klasik eğitim kurumu medreseleri yüceltirler ve onları ihya etmeyi düşünürler. Hatta tekkeleri ve zaviyeleri bile. 2012-2013 Öğretim yılında alelacele hayata geçirilen ve ne olduğu eğitimciler tarafındanbile anlaşılmayan “4+4+4” eğitim sisteminde bile bu özlemin işaretleri bulunmaktadır.”İmam Hatip Ortaokulları ve Liseleri”nin ihtiyaçtan fazla açılması ve Ortaokuldan itibaren bütün eğitim kurumlarına seçmeli olarak Arapça derslerinin konulması bunun bir göstergesidir. Türk milliyetçileri, “İmam Hatip Ortaokulları ve Liseleri”ne kesinlikle karşı değillerdir, buralarda okuyan gençlerimizi de diğer okullardaki evlatlarımızdan kesinlikle ayırt etmezler. Fakat, eğitim üzerinde bu kadar politik hesap yapılmasına ve bu alanda dinin istismarına tamamen karşıdırlar, eğitimi partilerüstü bir alan olarak görürler.Dinimizin en doğru biçimde öğrenilmesine önem verirler. Dilimizi, dinimizi, tarihimizi ve kültürümüzü ihmal etmeyen, aklı ve bilimi rehber kabul eden, çağdaşeğitim kurumlarından yanadırlar. Bir eğitim kurumumuzu, diğerine tercih etmezler, hepsini bir bütün olarak görürler.
9. Atatürk’ün tabulaştırılmasından ve putlaştırılmasından rahatsız olan “Yeni Osmanlıcı” anlayış, böyle yapanlara “Atatürk yobazı” diyorlar . Buna karşılık Osmanlıyı ve Padişahlarıise olabildiğince ilahileştiriyor ve kutsallaştırıyorlar. O zaman Atatürk yobazlarından ne farkları kalıyor? Kendileri de “Osmanlı yobazı” olmuyorlar mı? Türk milliyetçileri, her iki yobazlığa da karşıdırlar. Onlar, Atatürk’ü en büyük Türk milliyetçilerinden ve devlet adamlarından biri görür, onun insan olduğunu bilerek hatası ve sevabıyla kabul ederler. Osmanlı padişahlarına bakış açılarıda öyledir. Türk tarihini bir bütün olarak görürler, bir dönemini diğerine tercih etmezler. Türk büyükleri arasında da ayırım yapmazlar.
10. Türk milliyetçileri, “Yeni Osmanlıcılar”ın Cumhuriyet’ten ve Atatürk’ten rövanş alma biçimindeki gizlenemeyen söylemlerinden ve eylemlerinden son derece rahatsızdırlar.Çünkü, onlar tarihin akışının geri döndürülemeyeceğini bilirler. Osmanlı İmparatorluğu tarihimizin gurur duyulacak bir dönemidir, hatası ve sevabıyla mazide kalmıştır. Devletler, canlı organizmalardır, insanlar gibi doğar, gelişir ve devirlerini tamamlayınca tarih sahnesinden çekilirler. Osmanlı da tarihteki yerini almıştır, onu yeniden ihyaya çalışmak, her şeyden önce tarihin mantığına aykırıdır. Türk milleti 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti devleti ile dünyada seçkin ve yeni bir kimlik kazanmıştır.Bize düşen elbirliğiyle bu son Türkdevletine sahip çıkmak ve onu yüceltmeye çalışmaktır.Çünkü, bu devletin mensupları da, çok gurur duyduğumuz Osmanlının torunlarıdır.
Türk milliyetçileri, mazideki değerlerini severler ve korurlar, bugünü en verimli bir şekilde yaşamak isterler ve daha güçlü bir mazi inşa etmenin planlarını yaparlar.Çünkü, Türk milliyetçiliği, dinamik bir düşüncedir, akla ve bilime dayanır ve yönü daima ileriyedir. “Yeni Osmancılar”a tavsiyemiz, bir an önce tarihimizi bölücü ve ötekileştirici bu yanlış tutumdan vazgeçerek, Türk tarihinin bütünüyle, Atatürk’le ve Cumhuriyet’le barışmalarıdır. Tabii Atatürkçü, Cumhuriyetçi ve Ulusalcı geçinenlerin de Osmanlıyla ve dini değerlerle barışmaları gerekir. Türk milleti; dinî, millî ve çağdaş değerlerin sentezini hayatına geçirdiği gün,büyük Atatürk’ün dediği gibi “muasır medeniyet ufkunda bir güneş gibidoğacaktır.”