Yılan dili, en tehlikeli ve en öldürücü dildir. Bu yüzden en öldürücü hançer, yılandili biçiminde çatallı ve eğridir. Ama dil öyle bir uzuvdur ki, tatlı kullanırsan yılanı deliğinden çıkarır. Eğri kullanırsan, dil belâsından kurtulamazsın. “Dilin kemiği yoktur, ama kemiği bile kırar”.El yarası iyileşir, dil yarası iyileşmez. Söz sultanı Yunus Emre ne güzel söylemiş: “Söz ola kese savaşı / Söz ola kestire başı / Söz ola ağulu aşı / Bal ile yağ ede bir söz.”
Ülkeyi yönetenlerin dillerini sürekli kontrol etmeleri gerekir. Nerede nasıl kullanacaklarını ve toplumu nasıl kucaklayacaklarını bilmelidirler. Bu dil sevgi, hoşgörü ve barış dili olmalıdır. Çünkü, devleti yönetenlerin ayrıştırmak, ötekileştirmek, bölmek gibi görevleri yoktur. Onlara yakışan, toplumun bütününü kucaklamak ve hepsine eşit ve adil davranmaktır. Günümüzün gelişmiş demokrasilerinde çoğunluğun desteğiyle iş başına gelen liderler, karşı oy kullananların da haklarını ve hukuklarını korumak ve koruduğunu da dili ve tavırlarıyla ortaya koymak durumundadırlar. Taraftarlarına birinci sınıf, muhaliflerine ikinci sınıf vatandaş muamelesi yaparlarsa, toplumun huzuruna ve birliğine kendi elleriyle dinamit koymuş olurlar.
Unutmamak gerekir ki, geçmişin ünlü komünist, faşist, nazist ve demokrat liderleri, toplumun bütününü kucaklayan etkili konuşmalarıyla başarıya ulaşmışlardır. Kitleleri, birleştirici ve motive edici dilleriyle ortak hedeflere yöneltmişlerdir. Bazı liderler, dillerinin sınırını belirleyemedikleri, kin, öfke ve hırslarını dizginleyemedikleri, gurur seline kapıldıkları için savaş dili kullanmışlar, kendilerini ve ülkelerini felakete sürüklemişlerdir.
Bir Fransız atasözünde dendiği gibi, “insan, konuştuklarının esiri, konuşmadıklarının hükümdarıdır”. Bunun için, liderlerin yakın çevrelerine ve danışmanlarına da büyük görevler düşmektedir. “Balkon konuşmaları”‘nda toplumun her kesimine güller dağıttıran, iktidar dönemlerinde muhaliflerine zakkum çiçekleri fırlattıran danışmanların günahı, en az bu konuşmayı yapan kadardır. Yalakalık için liderin her söylediğini onaylamak, hassasiyetlerini kışkırtmak, ona yapılacak en büyük kötülüktür.
İnsanın mizacı, kişiliği ve ruhu ile dili arasında doğrudan bir ilişki vardır. Dil, konuşanın ruh ve düşünce dünyasının aynasıdır. Kullanılan kelimeler, bunlarla kurulan cümleler, bu cümleleri bütünleyen üslup ile vurgu ve tonlamalar, kişinin ruh ve düşünce dünyasını yansıtır. Sevgi ve güzel ahlak Peygamberi Hz. Muhammed, “İnsan, dilinin altında gizlidir” diyor. Goethe de diyor ki: “Doğru, gayretli, zarif olan, dilin kendisi değil, onun içinde somutlaşan ruhtur”.
Hasta ruhlu liderlerin hastalıklı konuşmaları, toplumlarının da psikolojisini bozar. Onun için, liderlerin zaman zaman biyolojik ve psikolojik sağlıklarını kontrol ettirmeleri gerekir. Aksi takdirde hem kendilerinin, hem de toplumlarının sonunu hazırlarlar.
Eflatun, “konuşma, insanın aklını kullanma sanatıdır” diyor. Aklı ile dili arasındaki uyumu sağlayamayıp, muhaliflerine ağzına geleni söyleyenlere yine bir Yunanlı filozofun sözleriyle seslenmek istiyorum. Aristo diyor ki: “Neden iki kulağımıza karşılık bir dilimiz var? Çok dinleyelim de, az konuşalım diye. Konuşma sanatını bilen adam, düşündüklerinin hepsini söylemez, fakat söylediklerini düşünür de söyler”.
Ey Muktedir! Artık öfke, kin ve hırs sözcüklerini yut, sevgi, hoşgörü ve barış sözcüklerini kullan, Türk’ü Türk’e vurdurtma. Savaş dili, barış getirmez.