İktidarın Pravdalarından biri olan Yeni Şafak gazetesi’nin 05 Temmuz 2013 günlü sekiz sütuna manşeti “4 Temmuz Utanç Günü” altında da “Dünya, Mısır’ın demokratik seçimlerle iktidara gelen ilk cumhurbaşkanının ordu darbesiyle indirilmesine tepki göstermedi. ABD Başkanı Obama açıklamasında “darbe” ifadesini dahi kullanmadı. Demokrasinin kalesi AB “taraf değiliz” demekle yetindi. İsrail ise cuntayı alkışladı” diye çıktı. Yeni Şafakçıların bu kadar tepki göstererek şaşırmasına doğrusu ben şaşırdım! Bunlara sormak lazım; bunun böyle olduğunu veya olacağını bilmiyor muydunuz?
Dış güçlerin desteği ve organizasyonu ile gelirseniz ve iktidarın keyfini onların sağladığı destekle sürdürürseniz yine onların kararı ile de gidersiniz. Bu doğal bir süreçtir. Garipsenecek ve yadırganacak ne var?
Türkiye’deki askeri darbelerde daima “Ergenekon” veya benzeri bir adla tanımlanan gizli örgütler arayanlar, niçin bu darbelerin arkasında ABD, İngiltere, Almanya, AB, Rusya, İsrail gibi devletlerin olduğunu söylemiyor veya söyleyemiyor?
Şu bir gerçek ki; Türk Ordusu ABD ve İngiltere olmadan vede diğer dış güçlerin sessiz kalacağının garantisini almadan darbe yapamaz. Bu güne kadar yapılmış bütün askeri darbelerin arkasında saydığımız bu devletlerin açık veya kapalı desteği vardır. Bu herkesçe bilinen ve kabul edilen bir gerçektir.
Kanaatimce; 2003’ten bu yana AKP ve RTE’ye karşı darbe yapılmamışsa bu devletlerin desteği alınamamış olduğu için yapılamamıştır. Ve bu dönemdeki darbe; ABD, İngiltere, İsrail ve diğerlerini arkasına alan AKP ve RTE tarafından, Türk Ordusuna ve devletine karşı sivil bir görünümle yapılmıştır.
AKP’nin, ABD tarafından kurdurulduğu ve hatta parti tüzüğünün onlar tarafından yazıldığı, gazeteci Arslan Bulut tarafından defalarca belgeleri ile yazılmak sureti ile ortaya konulmuştur.
Yine Necati Doğru,05 Temmuz 2013 tarihli Sözcü gazetesindeki köşesinde “Darbeci de inançlı, darbe yiyende imanlı. En ibretlik darbe oldu. Darbeci de Amerikancı… Darbe yiyende… Darbeci de ABD’de eğitildi. Darbe yiyen de ABD’den destek gördü. ABD’nin dostu oldu…” diyerek, Mısır’da Mursi’nin gidişini çok iyi bir ifade ile anlatmış.
Devamla söyleyelim; iktidarın Pravda’sı olan Yeni Şafak dert yanıyorve “Obama, ABD kanunlarına göre yaptırım uygulaması gerekirken “Mısır Ordusu’nu kısa sürede otoriteyi, sivil hükümete geri verme yolunda, hızlı ve sorumlu şekilde hareket etmeye çağırıyorum”…”demesine anlam veremiyor.
Günaydın beyler! Siz ABD’den ne bekliyordunuz? Aynı gazetede,aynı gün Ali Bayramoğlu Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi’nin sözleri ile 1961 Anayasa’sının başlangıcında yer alan ifadeleri karşılaştırarak benzerliklere işaret ediyor. Ancak benzerlik sadece ifadelerde değildir. ABD, kurulmasına katkı sağladığı Demokrat Partiyi yine organizasyonuna kendisininde dahil olduğu 27 Mayıs’ta ihtilal ile devirmiş vede milli güçlerin direnişine rağmen müttefikleri ile birlikte Menderes, Zorlu ve Polatkan’ı astırmış ve Türk Milletinin içine son dönemdeki en büyük nifaklardan birini sokmayı başarmıştır. Keza aynı şeyleri Adalet Partisi’nin muhatap olduğu 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri içinde söyleyebiliriz.
Ancak iktidar ve iktidar yandaşları bunu bilseler bile bu güne kadar diğerlerinin yaptığı gibi kulu kölesi oldukları ABD ve diğer dış güçler nedeniyle bunu açık edemez ve aksine Türk Milletinin içinde masum ve mağdur bir görüntü ile hayali düşmanlıklar yaratmaya çalışırlar.
Türkiye’de meydana gelen; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan palavrası gibi askeri darbelerin hepsinin; ABD, İngiltere, AB, İsrail ve Rusya gibi devletlerin piyonu halindeki güçler tarafından ki; bunlar içinde yüksek rütbeli askerlerde vardır, bugün Mısır örneğinde olduğu gibi yapıldığı aşikardır.Bunlara uygun zemin oluşturmak ve bahaneler yaratmak ise işin başka bir yönüdür.
Türkiye’de meseleye en doğru teşhisi koyan ve AKP’yi uyaranların başında MHP lideri Devlet Bahçeli gelmektedir. Bahçeli “Mısır’da yaşanan olumsuz gelişmelerin ve maliyeti oldukça fazla olan tecrübelerin bilhassa AKP hükümeti tarafından iyi okunması, dersler çıkarılması ve yorumlanması çok mühimdir” diyerek işin özüne temas etmektir.
AKP ve RTE; bunca yıldan sonra bir nebzede olsa memleketine hizmet etmek istiyorsa, bağımsız ve onurlu aynı zamanda da gerçekçi iç ve dış politika izlemek zorundadır.Yoksa Mısır’ın acı tablosu önümüzde durmaktadır.
İsmet İnönü 12 Temmuz 1947’de Türkiye çok partili siyasi yaşama geçince “… Muhalefet, teminat içinde yaşayacak ve iktidarın kendisini ezmek niyetinde olmadığından müsterih olacaktır… Büyük vatandaş kitlesi ise iktidarın şu partinin veya öteki partinin elinde bulunması ihtimalini vicdan rahatlığı ile düşünebilecektir.” demiştir.Devamla, 14 Mayıs 1950’de CHP’nin seçimi kaybetmesi üzerine de “Cumhuriyetin ilanından beri memlekette yapılmış ne iş varsa, hatta karşımızdakilerin yaptıklarının bile hesabını vermek istiyoruz. Zaman tanımaksızın kimin ne isnadı ve iftirası varsa hemen tahkikat açılmasını umumi efkar önünde talep ettik” deyişi demokratik nizamın bu günde değişmez ölçülerindendir.
AKP; “ourboys” dediğimiz bizim çocuklara karşı dik durmak ve asla kabul edilemeyecek bir şekilde,Mursi’nin maruz kaldığı durum gibi bir ihtimalle Türkiye’yi karşı karşıya bırakmak istemiyorsa, İsmet İnönü’nün ne anlatmak istediğine ve bilge lider Bahçeli’nin de uyarılarına kulak vermelidir.