Değişmenin Psikiyatrisi

105
– ‘Bizler aynı yolun yolcusuyuz, birlikte olalım, parçalanmayalım’ diye telkinde bulunup “ahkâm” kesenler, kendileri ‘büyütülünce‘ bölücü ve parçalayıcı oluyorlarsa, DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

-Ortada  ‘ganimet’ değil,  ‘zahmet‘ varken  ‘gönül ve dâva Adamı’  rolüne soyunanlar; ganimeti önünde görünce  her şeyi unutup, ‘günün pragmatist adamı’  olmayı  karakter haline getirmişlerse, DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

Zorlukların ve güçlüklerin üzerinden gelmek için yola çıkan bazı idealist (!) zevat, bunda başarılı olamayınca kendilerini değiştirip kolaya ve basite talip olmuşlarsa, acaba kendileri DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

-Kadim 40 yıllık arkadaşı yetkili bir makama geldiğinde kendisine beklediği değeri vermeyen arkadaşına ver yansın edenler, aynı tür bir makama kendileri gelince 40 yıllık arkadaşlarını hiçbir mevkie layık görmeyenler DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

Neredeyse yarım asır birlikte aynı yolda yürüdükten sonra, kendisine göre çok önemli (!) ve çok büyük (!) bir makama getirilenler, birlikte yürüdüğü arkadaşlarını, ‘hasbelkader bir araya gelmiş güruh‘ olarak niteleyebiliyorsa DEĞİŞMİŞ MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞ MİDİR?

– Gençlik yıllarında Ramazan’ın başlangıç gününü ve Bayramın gelişini ‘Rüyet-i Hilâl‘a bağlı olarak kutlarken, kendilerine göre çok önemli (!) görevlere getirilip önemli (!) bir statü verilince, düzenin (!) Diyanet‘ine uyuyorsa, DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

– ‘İyi olunan’ dönemlerde yazılan çizilenleri, ‘bilgelik pınarından akan billurlar’, yazarını da ‘bilge’ olarak nitelendirenler; araları bozulunca, aynı eylemleri ve aynı muhatapları ‘önemsiz yazılar’ ve ‘önemsiz kişiler’ olarak tanımlayanlar, DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

– Gençlik ve olgunluk yıllarında ‘tüyü bitmemiş yetimin hakkını’ gözetip hak ve hukukuna riayet ederken,  kendilerine göre büyük (!) ve önemli (!) bir makama getirildiklerinde, kamu malını ‘babasından miras kalmış gibi’ pervasızca kullananlar, DEĞİŞMİŞLER MİDİR yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

Bir zamanlar içinde yaşadığı ülkenin “Dâr’ül Harp” şartlarında olduğunu söyleyip Cuma Namazı‘nı evinde kılanlar, kendilerine göre çok ‘önemli‘ makamlara getirildikten sonra Cuma namazlarını camide cemaatle namaz kılıyorsa, normal vakit namazlarında da imama uyuyorsa DEĞİŞMİŞ MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞ MİDİR?

‘İdealist’ geçindikleri yıllarda  demokratik düzeni  ‘tu kaka’ ederek, hayatları boyunca oy kullanmayıp, seçim zamanları oy vermemek için şehri terk edip deniz kenarına çadır kuranlar, bir süre sonra milletvekili seçilip, sonraki dönem tekrar seçilip ve yine tekrar tekrar aday olanlar, acaba DEĞİŞMİŞLER MİDİR, yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

– Türkçe sözlüklerde aşağılayıcılığı, kötüleyiciliği ve iğrençliği ifade eden bir kavram olan ‘çapulcu’ kavramı; “başkasının malına zarar veren, yağmacı, talancı, talan edici kimse’, demek iken, günümüzde bir ‘kahramanlık’ ifade eden bir kavram haline getirildiyse bunu kullananlar, yani ‘çapulcuyum‘ diyenler, DEĞİŞMİŞLER MİDİR yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

– Bir zamanlar “vekil seçilip, mecliste yemin merasiminde ‘… and içmiyorum, yemin etmiyorum’ diye Meclis Kürsüsünden hitap ederek meclisi terk etmek gerek!” diyenler, bir dönem mebus seçildikten sonra ‘düzenin’ mutad yemini yapıp vekillik yapmak, ikinci defa aynı şekilde ‘düzen’ yemini edip üçüncü defa vekillik için müracaat etmek ve kabul görmemek, DEĞİŞMEK MİDİR yoksa DEĞİŞMEK DEĞİL MİDİR?

– Gençlik ve idealist oldukları yıllarda İslam Felsefesi, İslam Bilginleri, İslam Tasavvufu, Ehl-i Tasavvuf  (ve bunların temsilcileri Al Biruni, Cezeri, Farabi, Gazali, Harezmî, Ibni Haldun, İbni Rüşt ve diğerleri) ve benzer konularda ateşli tartışmalar yapıp kafa yoranlar, devir değişip altlarına ‘makam‘ ve ‘mevki’ denilen birer ‘tabure’ verilerek ‘yükseltildiklerinde’ veya bir ‘makam’ ve ‘mevki’ denilen yerlere getirildiklerinde, “artık bunların esamisi okunmuyor; bunların yerine Eflatun, Aristo, Popper ve Heiddegger okumak gerek” diyen ve kendilerinin ne olduklarını anlamadan, ‘Mağara Metaforu’ içinde, ruh ve beyin anaforu içinde kaybolup gidenler, DEĞİŞMİŞLER MİDİR yoksa DEĞİŞMEMİŞLER MİDİR?

Hâsılı Vel kelâm:

Söz konusu Zevat-ı Muhteremler:

O zamanlar mı ‘haklı‘ydılar, sonradan mı ‘haklı‘ oldular?

İnsanları o zaman mı ‘kandırdılar’? Şimdi mi ‘kandırıyorlar’?

O zaman mı ‘doğru’ yoldaydılar? Sonradan mı ‘doğru’ yolu buldular?

Bunlar ‘eskiden’ de öyleydiler de, gerçek durumları sonradan mı ortaya çıktı?

Acaba zaman tüneline sokup geri döndürülseler, eski hâllerine dönerler mi?

Ben bilirim ve söylerim ki:

“Senin ne anlattığın değil, insanların ne anladığı önemlidir.

Ama sen yine de hatırlat, hatırlatmak inananlara fayda verir”.

Ey benim güzel Allah’ım,

Bu Değişmek denen fiil,

Nasıl bir eylemi gösterir?

Ben bir türlü karar veremedim.

Sen aklıma mukayyet ol!