Cizre’de Kitap ve Tarihle Buluşma

116

Mayıs ayının son haftasında Cizre’ye misafir oldum. Cizre Kaymakamlığı ile Milli Eğitim Müdürlüğünce düzenlenen öğrenci-kitap buluşmasında Cizre’yi yakından, içinden görme fırsatı buldum.

Çeşitli liselerden gelen 100 kadar öğrenci ve öğretmenleriyle  yüz yüze kalp kalbe bir tanışma oldu. İlk izlenimlerim Gabar Dağları, Kato ve meşhur Cudi yakınlarında , o yükseltilere tam bir tezatla Cizre’nin yer küreye bir çanak gibi oturuşu, Mardin karayolundan gelirken  hazinelerini saklayan, saklamaya çalışan toprak-ananın ağırbaşlı, sessiz duruşu, bereketli Mezopotamya’nın önemli geçiş noktalarından biri olduğu. Kadim bir tarihin sahifeleri arasından olanca güneşiyle varlığını sürdürüyor.

Lise ve muadili okulların öğrencileri edebiyat öğretmenlerinin yol göstericiliğinde ve Kaymakamlığın sağladığı kitapları okumuşlar ve sonra yazarıyla tanışmaya, akıllarına takılan soruları sormaya gelmişler. Bu pırıl pırıl yüz genç öncelikle dinlemedeki edepleriyle , delici dikkatleriyle bende güzel izlenimler bıraktılar. Sorular, cevaplar, meraklar, tecessüs, takdir ve hoşamedi ile geçen  ilk saatler gerçekten çok içtendi, güzeldi. İçlerinde Abdullahlar, Hüseyinler, Jiyanlar, Rukenler vardı. Okuyan, düşünen, anlamaya çalışan bir gençlik. Onları geleceğin dünyasına doğru şevkle yetiştiren öğretmenlerine selâm olsun.

Cizre, Mardin’in değil ama  Şırnak’ın hemen yanıbaşında  keşfedilmeyi bekleyen önemli bir kavşak yeri gibi geldi. Selçuklu kapı kalıntıları, Şehir surları arasında dolaşırken bir tarih labirentine düşmüş hissine kapılıyor insan. Babil’den Asur’a, Perslerden Abbasilere uzanan bir geçmişin izlerini bulmak mümkün. Buna bir de Nuh Aleyhisselamın makamını eklersek nasıl bir beldeden bahsettiğimiz daha bir netleşecektir. Uzaktan Cudi’nin zirvelerine bakıp da müthiş bir fikir bulmuşçasına Milli Eğitim Müdürü’ne “Oradan aşağıya bir teleferik hattı kurulmuş olsa…” demeğe kalmadı ki Kaymakamlığın zaten böyle bir düşüncesi olduğu cevabıyla hoşnut olduk.

Daha Mardin’deyken başlayan bir hizmetler serisini gezerek görmek ayrı bir mutluluktu. Zira Cizre Kaymakamı Şenol Koca’nın beldeyi çevreleyen şehir surlarını ihya çalışmaları ve bazı restore faaliyetlerini görmek her vatandaş gibi beni de hoşnut etti. Caddeler boyu restorasyon tozuna bulanan ayaklarımız bizi Hamidiye Kışlası’na kadar götürdü. Eski halini gördük, yeniden özgün yapısına kavuşturma çalışmalarını dinledik.

Ortasından Dicle nehri geçen Cizre’de beni iki düşünce kıskıvrak bağladı. Birincisi, üzerinde eski köprü kalıntılarının insanları nerelere ve ne şekilde taşıdıkları, şayet bu köprü kalıntılarının yeniden ayağa kaldırılması halinde veya yeni geçişler sağlanmasıyla bu beldenin nasıl hareketleneceği fikriydi. Gerçi halk uzun yıllar sallarla bu geçişi sağlamış. Dicle’yi susan bir tarihin şahidi olarak gündüz de seyrettim, gece ay ışığında da. Muhteşemdi.

İkinci kafa meşguliyetim Cizre ejderleriydi. !2. Yüzyılda Cizre Ulu Camii iç kapısının tokmakları olarak yapılmış ve Cizre’nin simgesi kuvvetinde bir figür. Birbirine el ve ayaklarından tutunmuş ve fakat kurt başları ayrı istikametlere bakan yılan derili iki ejder. Tarihi kökleri nereye kadar gider bilinmez ama  bana kıvrım kıvrım giden Dicle ile Fırat’ı hatırlattı. Estetik açıdan hayli yüksek bir tasarım olan bu çifte ejder figürü Cizre ve havalisinin sahip olduğu büyük tarih serüveninin, fikriyatının bir özeti gibi. Biri Doğu’ya bakıyor , diğeri Batı’ya. Hareket halindeler. Ayakuçları kartal başıyla sonlanmakta. Tarihçilerle sosyologları, antropologları kafa kafaya getirecek hayli ilginç bir veri. Bir zamanlar bu kapı tokmaklarıyla nasıl  bir iç dünyaya açılıyordu acaba kapılar?

Bahsi geçen çifte ejderli tokmakların yapımcısı tunç üzerine kazıyarak meydana getiren kişi Cizreli ünlü mekanikçi, bilim adamı Ebul-İz İsmail El Cezeri.  Bir fizikçi ve makine mucidi.Yaptığı bu kapı tokmaklarından biri Danimarka’ya kaçırılmış. Diğeriyse İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesinde sergilenmekteymiş.

Mardin Artuklu Üniversitesi yayınlarından  “Bilim Düşünce ve Sanatta Cizre”  ve Cizre   Kaymakamlığı tarafından neşredilen “Şehr-i Nuh Cizre” kitapları bu belde hakkında en geniş ve yetkin bilgiyi içinde barındıran önemli iki kaynak. Cizre’de Milli Eğitim Müdürlüğü’ne bağlı tam 104 kurum mevcutmuş. Sayıyı hayli yüksek ve gurur verici bulmuştum ilk başta. Milli Eğitim İlçe Müdürümüz bu sayının çok yetersiz kaldığını ve daha birçok okula ihtiyaç olduğunu anlattı.Çift tedrisatla eğitim yapan lise ve dengi okullardan daha en az on-oniki taneye ihtiyaç varmış. Bu şu demektir ki vaktiyle Hazreti Ömer’in buraya açtırdığı yüksek okuldan bu yana  daha pek çok ilim insanı bu topraklardan yetişecektir.

Günümüzde peki ne yaşanıyor Cizre’de? Suriye sınırına çok yakın, sadece tel örgünün ayırabildiği bir manzara bütünlüğü içinde  sessiz sakin yaşayıp gidiyor Cizreli. Gündüzün yakıcı güneşe pek görünmeyen halk akşam ezanından sonra sokağa çıkıyor. Dicle Nehri’nin bir kıyıcığındaki ağaçlık çay bahçesinde serinliyor. Açık ve kapalı spor salonlarında Cizreli gençler top oynuyor, spor yapıyorlar. Mardin-Cizre karayolunda kamyonlar, tırlar durmadan yol alıyor. Çarşısında çiçekli basmaları, allı pullu kadifeleri, o topraklara özgü dimdik yürüyüşlü kadınları, caddelerinde kuş cıvıltıları… Dicle usul usul, güzel bir tevekkülle akıp gidiyor. Bense  edindiğim bir dolu dostluklarımı yanıma alarak Mardin Havaalanı’na doğru yola çıkıyorum.