Türkiye, çok enteresan değişimlere sahne oluyor.
Türkiye, çok dikkat çekici söylemlerle yankılanıyor.
Özellikle AB’ye yönelişteki ısrarlı tutumlar; ille de girilmesi gerektiği yolunda çeşitli fikirler ileri sürmeler.
Ya AB, başka büyük yok, gibisinden seslerin yükselmesi.
Ya AB, başka çıkar yol yok, şeklindeki görüşler.
Ya AB, başka alternatif yok , türünden deyişler.
Türk insanını, acı acı düşündürüyor ve düşündürmeli.
Bu kilişe söz ve deyişlerde biraz da, gelecek endişesi sezilmiyor mu?
Bu slogan-vâri ifadelerde, az da olsa kendi devletine karşı güvensizlik duygusu hissedilmiyor mu?
Bu tutkulu söylemlerde Türk Mahkemeleri’ne itimatsızlığın payı yok mu?
Bu ısrarlı tempo tutuşlarda bir nebze de olsa, Millî Devlet anlayışına ters düşüş sırıtmıyor mu?
Daha da ileri gidersek bu aşırı AB tutkusunun temelinde -dilimiz varmıyor ama- çok az da olsa, Türk Ordusu’na bakıştaki sakatlık kendini göstermiyor mu?
Bütün bu AB yönelişlerinde, yurttaki maddî-mânevî arayışlardan artık ümitlerin kesildiği mânâsı çıkmıyor mu?
Bu durumda hem devlete hem vatandaşa bir âcil durum değerlendirmesi yapmaları gerekiyor.
Bu durumda devlet kendisine çeki düzen vermeli. Acaba nerede hatâ yaptım diye kendini yoklamalı. Kendini sorgulamalı.
Halkın ise her şeye rağmen devletinden asla ümit kesmemesi gerekir. Hakkını devletten istemesi, hakkını devlette, devlet eliyle araması icap eder. Kanunlar çerçevesinde, bunun yoğun gayreti içinde olması lâzım.
Bâzı hatâ ve eksikliklerden dolayı devletine asla küsmemesi, devletine kat’a burun kıvırmaması, devletini zinhar bir kenara itmemesi hayatî bir önem taşır.
Öyleyse hukukunu Avrupalarda aramamalı. AİHM’ne gitmemeli. Zira bu bir zülldür. Zaten iyi gözle bakılmıyan Türkiye’nin aleyhine bir davranıştır. Çünkü Türkiye, Avrupa nazarında peşinen mahkûm edilmiştir edildiği kadar.
Buna bir de biz katkıda bulunarak; onların Türkiye aleyhdarlığında derinleşmelerine fırsat vermiyelim. Onların eliyle gelecek bir hakkın; hak değil aslnda zillet olduğunu bilelim. Avrupa’yı sevindirip, devletimizi onların gözünde daha da küçültmeyelim.
Fakat devlet de kendisine bir çeki düzen versin. Bir oto kritik yapsın. Vatandaşına güvensin. Devlet-vatandaş arasındaki var olan köprüleri takviye edip kuvvetlendirsin.
Demek ki AB’ye bu denli sarılmanın temelinde, halkın bâzı tedirginlikler içinde olması yatıyor. Öyleyse devlet ne yapıp etsin, milleti üzen bâzı yersiz sıkıştırmalardan uzak dursun. Devlet ne yapıp etsin, kendini halka tam manasıyla sevdirmenin yolunu bulsun. Zaten bu, devlet olmanın da bir gereği. Velhasıl halktan devlete saygı yükselmeli. Devletten halka sevgi inmeli. Çünkü ancak bu anlayış ve davranışla devlet-halk kenetlenmesi gerçekleşir.
1073 – 1074