Dil Savaşçısı Kahraman Prof. Dr. Timurtaş

108

 

Kahraman deyince hemen aklımıza savaşta veya tehlikeli hallerde yararlılık gösteren yiğit insanlar aklımıza gelir. Yahut bir gelişmede önemli yeri olanlara kahraman deriz. Bunları da daha çok roman, hikaye, şiir gibi edebi ürünlerle, beyazperde, ekran gibi görsel ve mikrofona yansıyan sesli yapımlarla tanırız.

Peki millet hayatında büyük insanların ortaya çıkmasına katkı verenlere ne diyeceğiz? Yahut uydurmacılıkla hayatı boyunca mücadele ederek Türkçeyi tahrip etmek ve çözmek isteyenlere karşı kültürümüzü ve medeniyetimizi savunanları nasıl anacağız? Hiç mümkün müdür milletler bir tek kahramanla tarih sahnesinde sürekli kalabilsinler? Mümkünatı yok. Onun için milletlerin tarihinde çok sayıda kahramanlar vardır. Bana göre Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş da bunlardan biridir. Kimdir Faruk Kadri Timurtaş Hoca ve neden kahramandır?

ADAM OLACAK ÇOCUK BÜYÜYOR

Kara Timurtaş Paşa’nın torunlarından dindar bir aile reisi olan Kadri Bey, Kilis Tarihi’nin yazarıdır. Hakimlik ve avukatlık yapmıştır memleketinde. Münevver Hanımla evlenmiş, Haluk (1920-Balıkesir Milletvekili), Faruk Kadri (26 Şubat 1925) ve Mübeccel Yavaşca(1930- Amerika’da yaşayan hayırsever insan ve eğitime katkı veren biri) adında üç çocuğu oluyor. Faruk Kadri Timurtaş ilk ve orta mektebi memleketinde Kemaliye ve Kilis Orta mektebinde okuyor. Kilis’te Şeyh Vakıf Efendi’den (Mehmet Vakıf  Tazebay) farsça ve Arapça, son Osmanlı Meclis-i Mesubusanı’nda Halep Milletvekili olan Hoca Hacı Mustafa Efendi’den de  din ve tasavvuf dersleri aldı. Daha o yaşta başta Şeyh Sadi-i Şirazi’nin Bostan ve Gülistan eserlerini orijinalinden okudu.

O yıllarda ülke genelinde çok az sayıda lise olduğundan İstanbul Bogaziçi’ndeki Kabataş’a yatılı olarak giriyor. Faziletli ve vatansever hocalarından bazılarının isimleri şöyle; Samim Nafiz Tansu, Ecvet Gürses, Hatemi Senih Sarp, Edip Ayel, Faruk Nafiz Çamlıbel, Nihat Sami Banarlı, Zeki Ömer Defne. Vala Nurettin’in  Akşam’daki  “Eski yazıyı öğrenmek için not tutmak bir mana ifade etmez. Bunu eski dilimizi ve edebiyatımızı tanımak, bilmek ve öğrenmek için gerekir. Bizim zengin bir edebiyatımız vardır. Bütün medeni milletler eski kültürlerini bilmeğe son derece ehemmiyet verir. Bunun için ne lazım gelirse yaparlar. Bizde de böyle hareket edilmesi icab eder” konulu makalesinin etkisinde kalarak, böyle bir düşünceyi hayata geçirir.

DEĞERLERİNE BAĞLI ÜRETKEN BİR AKADEMİSYEN

Okul harçlığından kitap ve dergi almaktadır. Sınıf ve ebedi arkadaşı Kaya Bilgegil ile bir antoloji hazırlığına başlarlar. Üniversitedeki derslerinde ve sonrasında hemşehrisi Kilisli Muallim Rıfat Bilge, Ali Nihat Tarlan, Reşit Ahmeti Arat, Ahmet Hamdi Tanpınar, Ahmet Caferoğlu, İsmail Hami Danişmend, Mustafa Şekip Tunç, Ali Fuat Başğil, Hilmi Ziya Ülken, Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Mükrimin Halil Yinanç, Nahil Atsız ve Nurettin Topçu gibi fikir, ilim ve edebiyat dünyasının bu ünlü isimlerinden fazlasıyla istifade eder. Bütün tahsil hayatında hep pekiyi ile mezun oldu. Mezuniyetinin ilk yılında Tasvir Gazetesi’nde “Mehmet Akif’in İçtimai Fikirleri” başlıklı yazısı ile basın hayatına da girdi.

Dört dil Faruk Kadri Timurtaş dini ve milli kültür değerlerine bağlı bir akademisyendi. Bu değerlerin hayata geçirilmesine çalıştı, çözülmesine veya kaybolmasına engel oldu. Türkiye’nin kalkınmasının, ilerlemesinin ve yükselmesinin eğitim ile olacağına inanıyordu. Edebi yanına ise Çınaraltı dergisiyle başladı. Gençken duygusal yanı ağır basan dizeler de yazdı. Yayınlanmış 27 eseri ve bini aşkın makalesi vardı. Yayınlanmış eserlerinden bazıları şunlar; Mehmet Akif ve Cemiyetimiz, Osmanlıca, Osmanlıca Gramer,  Dil Davası ve Ziya Gökalp, Süleyman Çelebi’den Mevlid, Milli Üniversite ve Reform, Yunus Emre Divanı, Uydurma Olan ve Olmayan Kelimeler Sözlüğü, Tarih İçinde Türk Edebiyatı, Dil Davası, Diller ve Türkçemiz.

BİR İSTANBUL EFENDİSİ KİLİSLİ

Türk Kültür Ocağı, Muallimler Birliği, Kilis Yüksek Tahsil Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanlıkları yaptı. Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü’nün kurucu üyesi oldu. Türk Dil Kurumu’ndan uydurmacılığa karşı olduğu için ihraç edildi.

Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş kibar, nazik, dürüst, ülkü sahibi, milliyetçi,  mütevazi ve hürmektar bir İstanbul Efendisi’ydi. Az konuşurdu, dostlarıyla birlikte olmaktan mutlu olurdu. Herkese şefkat ve merhametle davranır, sevgi ve iyilikle yaklaşırdı. Aşırı saygılıydı. Sessizdi. Hiç kızmazdı. Sabır gösterirdi. İyilik ve yardımda hep önde olmuştur. Hanesi, odası ve gönlü herkese açıktı. İffet sahibiydi. Bu konuda İslam Peygamberi Hazreti Muhammed’i örnek almıştı. Mesleğini aşk derecesinde severdi. Çocuğu yoktu, çok sayıda öğrencileri vardı. Öğrencilerini çocukları gibi severdi. İbadetlerini yurtdışında bile ihmal etmedi. Okumayı ve yazmayı bir ibadet olarak gördü ve uyguladı.

Edebiyat Fakültesinde Osmanlı Türkçesi, Eski Anadolu Türkçesi ve Türkiye Türkçesi derslerine girdi. İlim adamlığının yanında sivil toplum, sanat, kültür ve sosyal hayatla da alakadar oldu, sorumluluklar aldı, yazılar yazdı, çalışmalar yaptı. Dildeki buhranı önemsedi,  tasfiyecilik, uydurmacılık, batılı ve yabancı kelimelerin istilasına direndi, talitçilikle mücadele etti. Darbelere ve öğrenci eylemlerine aldırış etmeden görevini yaptı, hayat tarzını devam ettirdi.

Mücadelesi ve çalışmaları kalbinden rahatsızlanacağı 25 Ocak 1982 gününe kadar sürdü. Kısmı felç geçirdi. Uzun süre yazma ve konuşama yeteneğini kaybetti. Eşi Birsen Hanım ihtimamla baktı. Bir Ramazan günü sabah ezanı okunurken evinde ruhunu Rabbine teslim etti. Bir gün sonra da hep ikamet ettiği bölgenin ihtişamlı mabedi Fatih Camii’nde öğleyin kılınan cenaze namazının (5 Temmuz 1982) ardından Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’nde denfedildi. Mekanı cennet olsun.

ESERLERİNDE RENK RENK VATANI AKSETTİRMEK

Faruk Kadri Timurtaş’ın işte bir gençlik şiiri(17 Ocak 1949) “Bu gece ölümü düşündüm/ Ellerim arasında başım/ Ölüm.. ölüm../Hayallerim yirmidört yaşım/  İstanbul, canım İstanbul’um/ Heyecanla, sevdayla dolaştığım yer/ Bilme, neden kırık kanadım, kolum/ Senden ayrı kalmanın acısı yeter/Kitaplarım düşünmesin uzun uzun/ Her şey kaldı yarım/ Söyleyin, aynam durmasın mahzun/ İç çekmesin esvaplarım/ Silinecek düşünceli gözlerimin hatırası/Anacak birkaç kişi nereden bulunur?/ Bir gün bile sürmez bu devrin yası/Fakat ölmek en büyük huzur/ İstemem anamdan başkasından gözyaşı/Üstüme gecelerin en siyahı inmişken/ Şöyle yazılsın yalnız mezar taşı;/”Günahı yoktu şiir yazmaktan ve sevmekten”/ Ve bir akşam vakti mevsim bahar/Dalgın bakışlarla denize bakıyorken/Saçlarını kımıldatırsa rüzgar/ Bilki gelmişim, yanındayım ben”

Ağabeyi Haluk Timurtaş da, Faruk Kadri Bey’in vefatı karşısında “Kardeşim” diyerek şöyle diyor beş kıtalık şiirin bir bölümünde; ” İlmin, fazlın, imanın sarsılmaz kalesiydi/ Vatan, millet aşkının çağıldayan sesiydi/ Türk’ün dili, tarihi, musikisi, insanı/ Eserlerinde renk renk aksettirir vatanı”

YAŞAYAN TÜRKÇE’NİN LOKOMOTİFİ

Üniversitede okurken tanıdım Prof. Dr. Timurtaş’ı. Mehmet Külekçi’nin sahibi olduğu Çemberlitaş’taki Piyer Loti Oteli’nde (01 Mayıs 1967) Kilis Yüksek Tahsil Yardımlaşma ve Kültür Derneği’nin genel kurulu yapılacaktı. Delegeler toplandı. Aramızda üç tane de akademisyen vardı ve o gün yönetime seçildiler; Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş (Başkan), Prof. Dr. Sulhi Tekinay(Hukuk) ve Prof. Dr. Ali Görpe(Tıp). Profesyonel gazeteciliğe yeni başlamıştım. Babıali’de Sabah’ın İstihbarat Şefi Altan Deliorman, haberimi beğenerek ilk sahifede yer verdi.

Faruk Kadri Bey ile dostluğumuz çalışmaya başladığım Tercüman Gazetesi’nde daha da kavileşti. Tercüman’ın “Yaşayan Türkçemiz” konulu kampanyasının (1974) lokomotifi Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’tı. Her gün Cağaloğlu’ndaki Tercüman’a uğruyor, ya yazısını getiriyor, yahut Ahmet Kabaklı, Ergun Göze, Tarık Buğra, Saadettin Çulcu, Ali Rıza Alp, Nazlı Ilıcak ile gelişmeleri, eleştirileri değerlendiriyordu. Tercüman buarada MTTB ile de işbirliği yaparak gençleri de kucaklamış, tirajımız 500 bini aşmıştı. Gazete bir akademi gibi hizmet veriyordu. Tercüman binasının girişinde sadece mürettiphane vardı, dolayısıyla herkes birinci kata gelerek yazı işlerine ulaşabilirdi. Bir İstanbul Beyefendisi aziz insan Faruk Kadri Bey  her gazeteye gelişinde birinci kattaki odama uğrar memleket sohbeti yapardık. Zaman zaman da Fakültedeki odasına gittiğimde hangi şartta olursa olsun kabul eder, konuşurduk. Odası her konuğa açıktı, mükrim bir insandı.

PARİS’TE BİR TÜRK EVİ

Prof. Dr. Nevzat Yalçıntaş anlattı. Paris’te doktora çalışması yaparken(1954-56) Faruk Kadri Timurtaş da doçentlik tezi hazırlıyormuş. Fransa’daki Türk öğrenciler mutad olarak mutlaka Faruk Kadri Bey’in evine uğrar, iyi bir ahcı olan hocanın hazırladığı başta Kilis yemekleri olmak üzere sofrasından hazır bulunurlarmış. Görüşleri ne olursa olsun Faruk Kadri Timurtaş Türk öğrencilere ağabeylik yaparmış. Herkese eşit mesafedeymiş. Bir gün Tıp Tahsili yapan(daha sonraları TİP milletvekili) Tarık Ziya Ekinci Türkiye’nin aleyhinde konuşmuş Faruk Kadri Bey’in sofrasında. Ortam gerilmiş. İtirazlar başlamış. Nevzat Yalçıntaş aynı zamanda profesyonel boksör o yıllarda. Ayağa kalkmış “Utanmıyor musun Tarık?! Hem devletten burs al, buraya gel oku, hem aleyhinde bulun. Üstelik Faruk Kadri Ağabeyin sofrasında. Yüzün kızarmalı!”deyivererek yumruklarını sıkmış. Yılların ardından bu olay, daha sonra özür dilese de Örsan Öymen tarafından TRT ve Milliyet Gazetesi’nde “Bir faşist TRT’ye genel müdür oluyor” biçiminde haber yapılmıştı.

VEFATININ 30. YILINDA ULUSLARARASI BİR VEFA

Meğer Faruk Kadri Bey vefat edeli 30 yıl olmuş. Bu yıl dönümü dolayısıyla İstanbul Üniversitesi, Türk Dil Kurumu ile ortak iki gün süren ve 9’ar oturumlu “Vefatının 30. Yılında Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş hatırasına Uluslararası Yaşayan Türkçe Bilgi Şöleni” düzenledi(01 Haziran 2012).78 bildiriden 30 kadarı başta Kahire, Rusya ve Çin’den olmak üzere yurtdışından gelen uzmanların görüşleriydi. Ben de davetliydim. İstifade ederek keyifle izledim. Ayrıca Prof. Dr. Nimetullah Hafız ve eşi Prof. Dr. Tacide Hafız, Prof. Dr. Elfina Sibgatullina, Prof. Dr. İrfan Morina, Prof. Dr. Kamil Veli Nerimanoğlu, Prof. Dr. Asuman Akay Ahmet ve eşi Prof. Dr. Şevki Hasan Ahmet, Doçent. Dr. Sabri Tevfik Hammam, Doçent. Dr. Lütfiye Azgarzade ve Dr. Fatima Hocin gibi aziz dostlarımla hasret giderdim. Bu bilgi şöleninin yükünü omuzlayan Prof. Dr. Timurtaş’ın öğrencisi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Özkan hem bir vefa örneği gösterdi, hem dünyadaki fikir adamlarını biraraya getirdi, bir kültür, bir dil savaşçısı kahramanı gündeme taşıdı. Başarılı bir organizasyondu.

Prof. Dr. Osman Fikri Sertkaya bilgi şöleninde Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş’ın dil olayının mimarlarından olduğunu ve Türk Dil Kurumu’nun yapılanmasını yeniden sağladığını anlattı. Doçent. Dr. Mehmet Gümüşkılıç da Osmanlıcanın bir dil değil, Türkçe’nin tarihi bir devresi olduğunu Prof. Dr. Faruk K. Timurtaş’tan öğrenildiğini, böylece Osmanlı Türkçe eğitiminin üniversitelere girdiğine dikkat çekti. Bilgi şöleninde bu iki konuşma örneğiyle yetinelim, nasılsa yayınlanacak.

DİL, KÜLÜTÜR VE MEDENİYET SAVAŞCISI

2007 yılında da “Vefatının 25. Yıldönümünde  Dil Bilgini Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş Paneli” İzmir’de gerçekleşmişti. İzmir Kilisliler Yardım ve Dayanışma Derneği’nin Edebiyatçı Yılmaz Alp yönetiminde organize ettiği etkinliğe yine Prof. Dr. Mustafa Özkan katkı vermişti. Rahmetli Prof. Dr. Timurtaş hoca ne güzel öğrenciler, ne önemli akademisyenler yetiştirmiş meğer. Tüm tebliğlerin yayınlanmasını heyecanla bekliyorum.

Faruk Kadri Timurtaş Hoca’nın memleketinde bir anıt akademi olan Kilis 7 Aralık Üniversitesi ve diğer yerel sivil toplum kuruluşları ne düşünüyorlar bu Türkçe dostu, dil, kültür ve medeniyet savaşçısı kahraman hakkında merak etmeğe değer doğrusu!