“Özgürlüklerin en geniş anlamda yaşandığı bir Türkiye’de yaşamak istiyorum.” Diyor, deniyor.
Demokrasi, Hürriyet, Serbestlik; elbette güzel ve hoş şeyler. Fakat ne hikmetse, bu çok değerli nimetten, dün Komünistler; en geniş mânâda yararlanıp, Türkiye’yi uçurumun kenarına kadar getirdiler. “12 Eylül”e çanak tuttular. Ülkenin gidişatını, tehlikeli ve vahim bir mecraya soktular. Hukuken, önlenemez bir duruma getirdiler Türkiye’yi. Asker; ister istemez, devreye girdi. İşe karışmak zorunda kaldı. “12 Eylül” oldu.
X
Bugün de Demokrasi, Hürriyet, Serbestlik; güzel, bulunmaz bir nimet. Fakat yine, bu şirin ortamdan en ziyade, en çok ve sınırlarını da zorlayarak; Bölücüler, Yıkıcılar, Irkçılar, Kavim ve Kabîle peşinde koşmak isteyenler istifade ediyor.
Milletin gözünün içine baka baka.
Hemen her bir şeye diyerekten tu kaka.
Devleti ayakta tutan temel direkleri sarsıyor. Şaşırtıcı bir cür’et, hıyanet ve ihanetle; Türkiye’nin altını oydukça oyuyor. Kahraman Mehmetçiğin, Şerefli Türk Polisi’nin kanına bir türlü doymuyor.
Ankara’nın ortasında, İstanbul’un bağrında bâzı Başkanlık dairelerinde, yurda ihanetin planları konuşuluyor! Türkiye’nin aleyhinde kararlar alınıyor, onlarla işbirliğine gidiliyor! Kısaca Türkiye’nin başına nice çoraplar örülüyor! Türkiye’yi bölmenin iştah kabartan homurtuları etrafta yankı buluyor!
Türkiye içinde ve dışında hainler cirit atıyor da, kılımız bile kıpırdamıyor! Başımızı dönüp bakmıyor! Kim var orada diye sormuyor! Ayyuka çıkan patırdılar karşısında sesimiz soluğumuz çıkmıyor!
Sanki ölü toprağı serpilmiş üstümüze!
Bir türlü gelmiyoruz, gelemiyoruz kendimize!
Aslında, olanı biteni görmüyor, duymuyor, bilmiyor değiliz. Fakat değil mi ki, Demokrasi var Türkiye’de! Değil mi ki, Hürriyet var Anadolu’da! Değil mi ki, düşmüşüz yoluna AB’nin! Öyleyse ne gam? Elbette bunlar olacak! Çünkü bunlar Demokrasi’nin cilveleri! Çünkü bunlar Demokrasi’nin gereği! Yıkan yıkar! Yakan yakar! Bölen böler!
Karışmak olmaz böyle şeylere zinhar!
Çünkü serde güya AB’ye girmek var!
X
Nasılsa, bütün dünya olacak o gün, mutlaka bir
Nasılsa, sınır diye bir şey kalmayacak, ya sabır
Nasılsa küreselleşme, globalleşme denen sihirli nesne
Yetişecek isteyenlerin imdadına, Hızır denen kimesne
Demokrasi varsa, elbette isteyen her Başkan,
Edecek Ankara’yı gerekdikçe by pass!
2259
Devlet Başkanı gibi ağırlanacak AB’de;
Olsa da üstünde, hainlik denen kir pas
Değil mi ki, Demokrasi var ülkede
Hazımlı ol birader, birazcık sen de
Değil mi ki, Hürriyet var Türkiye’de
Her şeyi görmeyiver canım, her yerde
Değil mi ki, tam bir serbestlik var, Türkiye’de artık
Her önüne gelen çalamaz kapıyı, öyle tık tık
Taşları bağlamışlar, itleri salmışlar ortaya
Kaldıysa şayet Türk; o da takılsın diye oltaya
Türkiye’ye ve Türk’e sövmek serbest istediğin kadar
Yeter ki, Ermenisi Rumu olmasın bizden hiç muztar
Sen çalıp, sen oynayacaksın, tarihi ederek ters yüz!
Sizi gidi edebsizler, sizi gidi olanlar yüzsüz!
“İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri”
Adlı konferans için, oldular hepsi, tam birer emir eri!
Yüklendiler olanca kinleriyle, bu masum millete
Kucağımızda beslemişiz bunları, bakın ibrete
X
Ne hazin ki, Türkiye’de, kimi özel üniversite öğretim üyeleri, milletin gözü önünde, Türk Milleti’ni kaatil, barbar gösterecek sempozyum düzenleyebiliyor! Resmiyetten de destek alabiliyor! İnsan inanamıyor!
“Acaba diyor, burası Türkiye mi?”
” Ya bunlar, Türk Üniversiteleri mi?”
” Ya bu öğretim üyeleri, gerçekten bu milletin mi mensupları?”
X
Zihne, yığın yığın sorular, hücum ediyor bir anda
Bunlar nasıl ilim adamı, hepsi de şüphe ve zanda?
X
Prof. Dr. Nur Serter: “İlk defa davetlilerin de seçildiği bir konferans duyuyorum!” diyerek hayretini dile getiriyor. Başka nasıl olacaktı ki: Çünkü “Bu sempozyum, Türk Milleti’ni (peşînen) ‘suçlu’ gösteren bir sempozyumdur.” (Arslan Tekin, Yeniçağ, 25. IX. 2005)
X
Velhasıl:
Olsun diye Türkiye, özgürlükler ülkesi
Yapması mı gerek, kendine düşman, herkesi?
2260 – 2261