Milî ve dinî bayramlar, bir milletin manevi çimentolarıdır, birbirlerinden ayrılmazlar. Bu bayramların aynı önem, ciddiyet ve coşku ile kutlanmaları gerekir. Millî bayramlar millî tarihimizin, dinî bayramlar dinî tarihimizin önemli dönüm noktalarıdır. Dinî bayramlar, dostluğu, kardeşliği, birliği ve beraberliği pekiştirir, yardımlaşma ve dayanışma duygularını güçlendirir, manevî dünyamızı zenginleştirir. Millî bayramlar, aynı millete mensup olma duygusunu güçlendirir, aynı kaderi, tasayı, sevinci ve üzüntüyü paylaştığımızı hissettirir, millî kimliğimizi pekiştirir. Kısacası, bu bayramlar olmazsa olmazlarımızdır.
Aileler ve okullar, çocuklarımıza ve gençlerimize millî şuur, millî ruh, millî heyecan ve coşkuyu millî bayramlarda kazandırırlar. Edebiyat, Müzik, Resim ve Beden Eğitimi öğretmenleri mesleklerinin en güzel ve verimli çalışmalarını bu bayramlarda ortaya koyarlar. Yetenekli gençler çalışmalarını bu törenlerde sergilerler. Okullar bu törenlerde vitrine çıkar ve birbirleriyle tatlı bir rekabete girerler. Bu vatanın kimler tarafından, hangi zorluklara karşı, hangi fedakarlıklarla kazandırıldığı bilgisi, tarihimizin büyüklüğü, şerefi, vatanın bölünmez bütünlüğü, Atatürk sevgisi, çocuğun ve gençliğin millet hayatındaki yeri ve önemi, Türklük şuuru, Çanakkale ve Kuvayı Milliye ruhu, millete ve devlete sahip çıkma bilinci, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkma ideali ve hedefi bu bayramlar vasıtasıyla kavratılır ve benimsetilir.
Son yıllarda özellikle millî bayramlarımıza karşı bir biganelik ve bir üvey evlat muamelesi sergileniyor. Ya gerekli ilgi gösterilmiyor, ya kısıtlanıyor , ya alanlardan okul bahçelerine sıkıştırılıyor, ya da dinî veya millî tarihimizden alternatif bayramlar üretiliyor. Bir taraftan “tarihimizle yüzleşiyoruz, barışıyoruz” denilirken, tarihimizin bir başka bölümü ötekileştiriliyor. İşte en son l9 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’nın başına gelenler. Her yıl illerde ve ilçelerde stadyumlarda çeşitli etkinliklerle kutlanırken ve okullarda çalışmalar son aşamaya gelmişken törenlere iki ay kala, Ankara hariç, bütün illerde stadyum törenleri yasaklandı. Son 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı Ankara törenlerinde resmi geçidin askeri bando ve askeri solistler eşliğinde Can Bonomo’nun İngilizce Eurovision şarkısıyla yapılması, millî bayramlara verilen önem ve gösterilen hassasiyetin en belirgin göstergesidir.
05.05.2012 tarih ve 28283 sayılı Resmi Gazete’de Ulusal ve Resmi Bayramlar ile Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Tarihi Günlerde Yapılacak Tören ve Kutlamalar Yönetmeliği yayınlandı. Yönetmelik 12 maddeden ibaret. Yönetmeliğin maddelerinden biri yürütme, biri yürürlük, biri kaldırılan yönetmelikler, biri tereddütlerin giderilmesi ve biri amaç maddesi olup, geride kalan yedi madde bayramlar, mahalli kurtuluş günleri, Atatürk günleri ve tarihi günlerin kutlama törenleri ile ilgilidir. Bu yönetmeliğin; bayramlarla ilgili yönetmeliklerin tekleştirilmesi, kutlamalara çağdaş bir form kazandırılması, halkın yüksek katılımının sağlanması ve törenlerin bir şölen, bir festival havasında kutlanması amaçlarıyla hazırlandığı ifade ediliyor. Bu amaçlar görünürde çok makul ve mantıklı. Fakat son yıllarda meydana gelen gelişmeler, bu konuda iyimser olmamızı engelliyor.
Sivilleşme adı altında her alandan askerlerin uzaklaştırılması süreci içinde, dört tarafı bize düşmanca emeller besleyen komşularla dolu bir ülkede, özel bilgi ve ihtisas isteyen Milli Güvenlik derslerinin sivil öğretmenlerce okutulması, ilköğretim okullarımızda okutulan Andımızın kaldırılmasının ciddi ciddi tartışılması, Atatürk’ün adının özellikle kullanılmayarak unutturulmaya çalışılması, onu tarih sahnesine çıkaran Çanakkale Zaferi’nden silinmeye çalışılması, ülkesini seven insanları rahatsız ediyor. Ortaöğretim Kurumları Yönetmeliği taslağında; “Atatürk ilke ve inkılaplarını benimsetme” amacının okulların amaçları arasından çıkarılıp, öğrencilerin amaçları arasında yer verilmesi -okul ve öğretmenin çabası olmadan nasıl olacaksa-, okul koridorlarında Türk büyüklerinin portrelerinin asılma mecburiyeti varken, şimdi de sınıflardaki Atatürk köşelerinin Türk Büyükleri köşelerine dönüştürülmesı gibi önerilere yer verilmesi, bayramlarla ilgili düzenlemelere karşı insanı ciddi kuşkulara düşürüyor. Bu kuşku bizi, Gençliğe Hitabeler de kaldırılacak mı, İstiklal Marşımız da değiştirilecek mi endişelerine kadar götürüyor.
Şimdi bu bilgiler ışığında, Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan ve Sayın Genelkurmay Başkanının mutabakatı ile hazırlandığı belirtilen yeni Tören ve Kutlama Yönetmeliği’ni değerlendirelim.
- 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, Türkiye Cumhuriyeti devletinin resmi olarak kuruluşunun ve
yönetim biçiminin belirlenişinin kutlandığı en büyük millî bayramımızdır. Bu bayramlar içinde milletçe topyekün kutlanması gereken en önemli bayramımızdır. Bu bayramın törenlerini Cumhurbaşkanı tertip edecek, resepsiyonu da Çankaya’da o gerçekleştirecek. Yönetmelikte bu madde çok dar kapsamda tutulmuş. Bakalım uygulama, ne kadar Cumhuriyet’in ruhuna uygun olacak.
- 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, iki parçalı kutlanacak: ” Ulusal Egemenlik” ve “Çocuk Bayramı”. Dünyada çocuklara armağan edilmiş tek Çocuk Bayramı. Bu bayramın törenlerini Millî Eğitim Bakanı düzenleyecek, mesajını medya aracılığıyla bildirecek, programlarda tören geçidi ve tebrikata yer verilmeyecek. Her yıl ilköğretim okullarımızın coşkuyla kutladığı, çocuklarımızın geleceğin büyükleri olduğunu vurgulamak için büyüklerin makamlarına oturtularak yüceltildikleri gösteriler, değişik ve çok renkli kıyafetlerle anne-babalarının önünden coşkuyla resmi geçişler artık yapılmayacak.
- 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı, tamamen Gençlik ve Spor Bakanlığına bırakılmış. Bu bayramın törenini yıllardır Milli Eğitim Bakanlığı düzenliyor ve genellikle lise gençliği kutluyor. Şimdi nasıl olacak, gençlik Milli Eğitim Bakanlığında, töreni Gençlik ve Spor Bakanlığında. Davul tokmak meselesi. Programlarda resmi geçit ve tebrikata yer verilmeyecek. Stadyumlarda gençler sportif gösteriler yapmayacak, büyük ihtimalle şarkılar, türküler ve pop müziğiyle coşulacak, bir gençlik festivali veya karnavalı tarzında eğlenceler yapılacak. Atatürk’ün 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basması gibi olaylar canlandırılmayacak.
- 30 Ağustos Zafer Bayramı, bugüne kadar Genelkurmay Başkanlığının düzenlediği programlarla kutlanıyordu. Yeni Yönetmeliğe göre bundan sonra bu törenleri Cumhurbaşkanlığı düzenleyecek, tebrikatı Genelkurmay Başkanı değil, Cumhurbaşkanı kabul edecek, resepsiyonu da Çankaya’da o yapacak. 30 Ağustos; 26 Ağustos l922’de Başkomutan Gazi Mustafa Kemal’in komutasında Afyon-Kocatepe’de başlayan Büyük Taarruz’un, 30 Ağustos l922’de Başkomutanlık Meydan Muharebesinin kazanılması olayının kutlandığı, İstiklâl Harbi’nin nihai zaferlerinden biridir. Bu bayramda gündüz askerlerimizin yaptığı resmigeçitlerle milletimize güven verilir, ordu-millet bütünleşmesi bir defa daha sağlanır, akşam da zafer alayları yapılır, orduevlerinde de ordu mensupları kutlamalar yaparlardı. Şimdi büyük coşku içinde kutlanan bu tören, daha resmi ve daha sade törenlerle kutlanacak.
- Mahalli Kurtuluş Günleri, Atatürk Günleri ve Diğer Tarihi Günlerin Kutlamaları ise, tören geçişi ve tebrikat yapılmadan gerçekleştirilecek. Zaten Yönetmelikte bu günlerle ilgili kutlamalar bir madde ile ifade edilmiş: Bu günler; bilimsel toplantılar, konferanslar, sergiler, yarışmalar, tiyatrolar, halk oyunları, gösteriler ve konserlerle kutlanır. Bu ifade, bu günlerin resmi bayram biçiminde kutlanamayacağını belirtir.
İstiklal Savaşı’nın önemli bir savaş olmadığının, hatta neredeyse sanal bir savaş olduğunun, Çanakkale Zaferinin Atatürk’ün katkısı olmadan sadece manevi saiklerle kazanıldığının ileri sürüldüğü, Atatürk ilke ve inkılâplarının, Atatürk döneminde yapılan bütün işlerin her fırsatta kötülendiği, alternatif kahramanlar üretilerek yıpratılmaya ve küçültülmeye çalışıldığı, Gençliğe Hitabe’den bile rahatsızlık duyulduğu bir ortamda Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluş döneminin önemli köşe taşları olan olayların kutlandığı millî bayramlarımıza bu bigane tavrın takınılmasını doğal karşılıyorum.
Öyle ise, millî bayramlarımızın anlamına, önemine ve ruhuna göre kutlanması sorumluluğu, öncelikle okullarımıza, öğretmenlerimize, gençlerimize, anne ve babalarımıza, aydınlarımıza ve topyekün
Türk milletine düşmektedir. Çünkü, bu bayramlar, millî birlik ve beraberliğimizin çimentosudur. Millî kimliğimiz, şuurumuz ve ruhumuz bu bayramlarla güçlenir. Millî bayramlarımız da, en az dinî bayramlarımız kadar coşkulu kutlanmalıdır. Şairin dediği gibi, “Sahipsiz olan memleketin batması haktır”. Sahip çıkılmayan değerler de kaybolup gidecektir. Yalnız şunu unutmayalım ki, gidenler sadece değerlerimiz olmayacak, millî kimliğimiz, bağımsızlığımız, egemenliğimiz ve özgürlüğümüz olacaktır. O zaman “ruhuna el-fatihâ” demeden millî bayramlarımıza sahip çıkalım.