Karakoç ve Akif’in Şiirleri Ders Kitabı Olsa?

65

 

Bir haftadır bir sempozyum hazırlıkları çerçevesinde Bosnahersek’teyim. Evlad-ı Fatihan olan bu toprakların bir de vakfiyesi var. Devlet-i Ali Osman’nın dış politikasının ana hatlarını çizerek yapan Fatih Sultan Mehmet Han Hazretleri’nin vakfiyesi günümüz idrakine iyice yerleştirilmesi gerekir. Bölgenin can ve mal güvenliğinden Osmanlı kendini sorumlu tutmuş ve halk neye inanırsa inansın ibadetlerinde hür olduğunu vurgulamışıtır.

Saraybosna’da sürekli yağmur var. Rahmeti bol. Her taraf bölgeye has bir yeşil rengin tonlarıyla müzeyyen. Islanmama rağmen aziz dostum Prizren’li Ayet Arifi’nin sahibi olduğu kitap kafe’ye gittim. Yoktu.

Teşekkürler Ayet Bey

Ayet Arifi Bey Türkiye’den çok sayıda yazarın eserini Boşnakça’ya çevirttirip yayınlattı. Raflardan teker teker çıkarıp okşadım onları; Belkıs İbrahimhakkıoğlu, Cevat Karahasan, Ekmelettin İhsanoğlu, Fatih M. Durmuş, Fahrettin Küçük, Ferid Edgü, Feridun Andaç, Firuzan, İlber Ortaylı, Mehmet Niyazi, Meryem Karaman, Nizami, Sadık Yalsızuçanlar, Safiye Erol, Yaşar Kemal görebildiklerim. Çanakkale Mahşeri, Çiğerdelen, Leyla ve Mecnun’un tümü Connectum’dan yayınlanmış. Sevindim. Boşnakça eserlerden de Türkçe’ye kazandırdı fazla eser var.

Ayet Arifi Beyle ikinci gün telefonla görüştüm. TABA Projesi çerçevesinde çalışmalar yaptıklarını, yakında yeni Türkçe eserlerin Boşnakçaya kazandırılacağını belirtti. Bir kere daha sevindim. Çünkü sanat ve edebiyat bir ülkeye girince kalıcı oluyor. Hükümetten hükümete iletişimler daha sonraki siyasi iradeyle ileriye gidebileceği gibi, geride de kalabiliyor. Safahat’ın Boşnakça çevirisi için de Mehmet Akif Ersoy Fikir ve Sanat Vakfı da katkı veriyor.

Son olarak Hüseyin Besli ve Ömer Özbay tarafından hazırlanan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın hayatını anlatan biyografik kitap Boşnakça yayınlanmış. Çok satıldığını anlattı yetkilisi. Fiyatı da 30 TL. Bir önemli Türkoloğ ve aziz dostum İstanbul Hanımefendisi Saraybosna Üniversitesi Türkoloji Profesörü Kerima Filan’ın bir çalışması olan “18 Yüzyıl Günlük Hayatına Dair Saraybosnalı Molla Mustafa’nın Mecmuası” bir ansiklopedik kitap olarak Türkçe yayınlanmış. Sevindim. Epeyi hacimli bir eser. Kerima Hanımı da Üniversitede ziyaret ederek kutladım. Mutlu oldu.

Yunus Emre Merkezi

Yunus Emre Türk Kültür Merkezi geç kalınmış bir organizasyon esasında. TBMM Genel Kurulu’ndaki müzakerelerini baştan sona takip etmiştim. Her şeye rağmen zararın neresinden dönülürse kar olacağını hesap edersek iyi oldu, ilaç gibi geldi. İspanya Cervantes, Almanya Geothe Entitüleri yıllar önce kurmuştu, biz henüz yetiştik onlara ama geçeceğiz bu hızımızla. Saraybosna Yunus Emre Türk Kültür Merkezi’nin spotu “Barış Dili Türkçe ile Dünyayı Türkçe Tanımak ister misiniz?” diye soruyor ve bir çağrı yapıyor “Gelin Tanış Olalım” diyor ustamızdan. Türkçe öğrenmenin ayrıcalıkları şöyle sıralanıyor haklı olarak; En çok konuşulan dünya dillerinden birini öğrenmek için, Avrasya’da, Asya’da ve Avrupa’da en fazla kullanılan dillerden biri olduğu için, Türk filmlerini rahatlıkla izleyebilmek için, Türkiye’deki üniversitelerde okuyabilmek için, Balkanlarda dünyanın pek çok ülkesinde yatırımları gittikçe artan  Türk şirketlerinde  kariyer yapabilmek için, 23 Nisan’ı dünya çocuklarına bayram olarak hediye eden Türkiye’den pek çok arkadaş edinebilmek için Türkçe öğrenmeye ne dersiniz?

İstanbul Şairi Dzemaluddin Latic

Başçarşı’ya yorğunluk çayı içmeye mola verdim. Bu tarihi ve nostaljik mekan, huzur veriyor insana. Çoşku katıyor hayatına. Makbule Abla’ya çaya gittim.  Mütevazi yere “Çayocağı- Türk Çayı bulunur” diye yazmış Türkçe. Bizdeki merdivenaltı çay ocakları kadar bir yer. Prof. Dr. Cemalettin Latiç’i beklemeye başladık. Begova Gazi Hüsrev Bey Camii’nde buluşacaktık. Ve geldi Latiç Hoca.  Her zamanki gibi sempatik ve şık. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine de aday olmuştu. İyi bir şair ve sanatçı, önemli bir akademisyen ve hızlı bir siyasetçi, zaman zaman kurulu düzene aykırı görüşleri olan bir aydın.

“Ey Sultanlar Şehri/Ey dünyanın sinesini süsleyen gerdanlık/ Ey derinlerden çıkarılmış, deniz kenarında düş kuran mercan/ Ey Muhammed Dininin kalesi/ Mutluluğu tadamaz asla seni  görmemiş olan/ Mutsuzluktan kurtulamaz  seni yalnız bir defa görmüş olan/ Çok zor gelir kırık kalplerimize senden ayrılıklar/ Yanarız, sevgilisinden ayrı düşen aşık gibi, hasret ateşine/Uzaklardan gelir sana çocukların, dünyanın bir ucundan/ Balkanların ormanlarından/ Adriyatik kıyılarından/Şar Dağı’ndan/ Doğu Türkistan bozkırlarından” diyen İstanbul Şairi Prof. Dr. Cemalettin Latiç hemen sordu bana;

-Hüseyin Kansu Sezai Karakoç’un külliyatını gönderecekti. Hala gelmedi.

-Bilmiyorum, haberim yok. Sadece Hüseyin Kansu size selam gönderdi. Bosna’nın Mehmet Akif’ine selam söyle dedi.

-Aleyküm selam.. Sezai Karakoç önemli bir şair ve sanatçı. Batılılar ve özellikle Fransa islam dünyasında önemli sanatçı ve şairlerin çıktığını görmeli. Bunun için tercüme faaliyetleri artmalı, hızlanmalı ve yaygınlaştırılmalı. Sezai Karakoç’un bütün eserleri batı dillerinin tümüne tercüme edilmeli. Karakoç en güzel örnektir. Ben de yardımcı olacağım tercümelere. Batı ve batılı, müslüman bir şair görsün, bir sanatçı tanısın!

-Bu heyacanınıza aynen katılıyorum!

-Maalesef yeni nesiller sanatçılarımızı yeteri kadar tanımıyor. Bu da madalyonun öteki yüzü. Eski kültürümüze de uzaklar, gel de bu sorunu çöz. Çözülür. Mehmet Akif Ersoy’un, Sezai Karakoç’un şiirleri okullarımızda ders kitabı olarak okutulmalı ki sorunu çözelim. Müslümanlar sanat ve kültürle olan imtihanı kazanmalı, yeniden devrede olmalı.

Tehlikeli Bir Dönemeçteki Aydın

-Ne önerirsin Sayın Latiç?

-Batılıların tuzağına düştük. Bunlar bizi camiye hapsettiler. “Siz” dediler, “camiye gidin güzel güzel ibadet edin, başka şeylere karışmayın, biz gerekeni yaparız.” İnsanlarımızı önce kitaptan ve kütüphaneden uzaklaştırdılar. Hiç kimse okumuyor ve kütüphanelere gitmiyor. Adeta kapılara ve ağızlara kilit vuruldu.

-Lütfen görüşlerini aktarmaya devam et?

-Müslüman ülkelerde sanat, kültür ve medeniyet hayatımıza ilişkin endişeler ya kayboluyor ya da yeterli değil. Üstelik bunu genellemek de mümkün. Komünizm belası bizim ülkemizi bu hale getirdi. Siz de bize o dönem yardım etmediniz!

İstanbul şairi Cemaladdin Latiç’e ben tebessüm ediyorum, o ise konuşmasını sürdürüyor;

-Şehitlerimize, sahip çıkamıyoruz, bu Sırp katliamını yeteri kadar neden kınayamadık? Mehmet Bey tehlikeli bir dönemece ve yola girildi. Farkında mısınız?

Batının Tuzaklarına Karşı İyi ki Ankara Var

Türkiye’nin İstiklal Savaşı ve sonrası tecrübelerini bütün islam coğrafyası bana göre iyi bilmeli, hatta ezberlemeli. Aynı tuzaklara yeniden düşmemeli. Türkiye tecrübesi önemli ve ders çıkarılacak hususları fazla. Prof. D. Cemalettin Latiç konuştukça rahatlıyordu;

-Bosna savaşında evini, yurdunu kaybedenler canlarını kurtarmak için başka yerlere gittiler, mülteci oldular. Sayıları bugünkü nüfusumuzu geçti. Geri de dönmüyorlar, dönemiyorlar, ülkelerindeki haklarını da kaybettiler. Hani batılılar demokrattı, insan haklarından yanaydı? Hadi canım sende? Boşnaklara oyun içinde yeni oyunlar sergileniyor. Batılılar bölgede müslümanları dışlamak istiyor ve hiç olmasınlar arzu ediyor! İyi ki Türkiye var?!

Bosna Kurtuba Gibi Olur mu?

Sükunete vardı birazcık Prof. Latiç içindekileri yansıtınca. Çoğu da doğru ve endişeleri için de çok haklı.

-İyi ki Türkiye var!. Sizin imkanlarınız namütenahi, Rabbim size büyük fırsatlar ve kabiliyetler vermiş. Ancak bize yeteri kadar yardımcı olmuyorsunuz. O zaman bizi bırakın da yalnız ölelim.

-Yapmayın Cemalettin Hocam, bu kadarı haksızlık değil mi? Ölmek ne kelime yaşamak ve yaşatmak var iken? Ne demiş ata dedemiz “insanı yaşat ki devlet yaşasın”

-İnanın eğer Bosna’ya yardım etmezseniz yalnız öleceğimizi biliniz. Batının hileli tuzaklarından kurtulmamız mümkün değil. İspanya müslümanlarına oynanan oyun bizim de başımıza gelecek. Kurtuba gibi, Granada gibi olacağız, dağılıp yok olacağız sonra da sizler oturup ağlayacaksınız.

Yunus Emre’yi Boşnakça’ya Kazandıran Şair

-Hocam ne yapmak gerekir, dert belli, derman nedir size göre?

-Türkiye’ye giden Boşnaklar ülkelerine geri dönsün. Ama dönmezler. Neden ve niçin Mehmet Bey? Türkiye onları geri göndersin, ülkelerine gelip hayatlarını burada sürdürsünler. Güzelliğimize de, sorunlarımıza da ortak olsunlar. Çoğu yerde zaten haklarını, mallarını kaybetti mültecilerimiz, göçmenlerimiz.

-Sevgili Hocam, Aziz dostum Cemalettin Latiç siz Başbakanımızla da tanışırsınız. Sizin şiirlerinizi okur biliyorum!

-Evet evet buraya geldiğinde bana sarıldı ve bir şiirimi Boşnakça okudu. Çok sevindim. Hatta bana “Bak biz seni unutmadık, bunu iyi bil” diye de hatırlattı.

Prof. Cemalattin Latiç’le yine buluşacağız. Ama daha sonra. Vedalaşıp ayrıldım.

Konya -Saraybosna Kültür Eğitim Merkezi bölgede Türk Süsleme Sanatları dersleri veriyor. Nejat Avdıç bu kuruluşun yetkililerinden. Ayrıca Prof. Dr. Osman Nuri Topbaş’ın Muhammed Mustafa isimli eserini Boşnakça’ya 478 sahife olarak tercüme etmiş. Eserin 200 sahifelik özeti ise Abdulaziz -Hülya Rızviç çifti tarafından Boşnakçaya aktarılmış. Ne güzel gelişmeler.

Saraybosna Devlet Üniversitesi’nde Türkolog Amina Siljak Jesenkovic’e bir merhaba demek için ugradım. Amina Hanım çok sayıda Türk yazarlarından Boşnakçaya tercüme etmiş biri. Özellikle de Mustafa Kutlu’nun hikayelerini. Zaten başucu kitapları biçiminde masanın üzerinde duruyor Mustafa Kutlu’nun bütün öyküleri.

Boşnak Türkolog Malatya’ya Geliyor

Amina Hanım’a Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu’muzdan bahsettim. Sevindi. Aynı tarihte Malatya’da Darendeli Hulusi Efendi Uluslararası Sempozyumu’nda olacakmış. Malatya’da Niyazi Mısri Uluslararası Sempozyumu da yapılıyor. Katılımcı olarak söz vermiş. Ancak Mehmet Akif Ersoy’un bazı şiirlerini Boşnakçaya tercüme ederek katkı verebileceğini anlattı. Sohbete doymadan ayrıldık sonra.

Saraybosna’da bana hediye edilen Plavı Leptır Öğrenci Yurdu’nun masa üstü takvimi de önemli. Bilgi ve belge dolu. Bir yanında  İstanbul Galata Kulesi, Boğaziçi Köprüsü ve Kız Kulesi’nin resmi ve önemli günler yazılı öteki tarafta ise Bosnahersek’e yeni gelen biri için önemli kaynak teşkil edecek her şey var. Üstelik hem Türkçe, hem Boşnakça.

Şöyleki; “Bascarsıja (Başçarşı) fotoğrafı (1959), Sebilij(sebil), Sarajevo kuşatması’nın minyatürü, Bosna Hersek’in Bağımsızlık Günü(1 Mart 1992), Saraybosna’daki öğrencilerin rol aldığı Kutlu Doğum Haftası etkinlikleri ve Necip Fazıl Kısakürek’in İbrahim Ethem adlı tiyatro oyununun fotoğrafları, Sırpların Srebrenıtsa katliamında şehit olan müslümanların onlarca tabutu ve ağlayan aileleri, Vijecnıca Kütüphanesi (25 Ağustos 1992’de  Çetnikler tarafından yıkıldı, kitaplar, belgeler, arşiv heba oldu), filmlere ve romanlara konu olan Drina Köprüsü, Blagay Tekkesi, Mostar Köprüsü(Sırp bombardımanında yıkıldı 09 Kasım 1993) ve Pocitelj Köyü. Ayvaz Dede’nin de bir minyatürü. Sonra Bilge Kral Aliya İzzet Begovic’in bir resmi ve arkasında ışıklandırılmış bembeyaz mezarı. Bölgede bütün müslüman mezarları apaktır. Beyazın en güzelidir. Bütün bunlar için hep sempozyumlar düzenlenir, unutulmaması için gayret edilir. Ayvaz Dede de öyle.

Horasan’dan Bir Alperen Geliyor

Ayvaz Dede  bir Horasan Dervişi’dir. Türkistan’dan gelip ilayı kelimetullahı anlatmak ve yaymak üzere Balkanlara yerleşmiştir. Bosnahersek’te ikamete başladığında bir değirmen açmış. İhtiyacı olan her yere ve her kişiye ulaşmış. Katkı vermiş.
Bölge halkı Ayvaz Dede’nin keramet sahibi bir “ermiş” insan olduğuna inanmıştır. Bölge
ve  Bosna Hersek halkı Ajvatovitsa’da her yıl Ayvaz Dede’yi anma şenlikleri yapıyor. Galiba katılmamak bu şenliğe bir eksiklik olsa gerek. Bu eksikliğimi gidermeliyim. Zaten 21-25 Haziran 2012 tarihleri arasında Bosnahersek’te beş gün sürecek bir Mehmet Akif Ersoy Uluslararası Saraybosna Sempozyumu’muz da var. O halde!..