Muhafazakar Sanat mı Dediniz?

94

 

Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen ile 1968 yılından bu yana süren bir dostluğumuz var. O günlerde ben askerdim Erzurum’da, kendisi genç bir asistandı Atatürk Üniversitesi’nde. Sözkonusu tarihte asistan olan Prof. Dr. Suat Yıldırım’ın lojmanını paylaşırdım; genç asistanlarla neredeyse her günümüz birlikte geçer veya ortak dostların evinde konuk olurduk. İşte o asistanlardan çok sayıda rektör çıktı, ülke yönetiminde görev aldılar.

Prof. Dr. Mustafa İsen de Kültür Bakanlığı’na müsteşar oldu. Çok sevindik ve büyük umutlar besledik. Ancak asıl yansıyan açıklamasını bakanlıktan (keşke daha önce olsaydı) değil Çankaya’dan yaptı  “muhafazakar estetik ve sanat normlarının oluşturulmasının gerekliliği”ni dile getirdi ve dikkat çekti. Medyada bir tartışma başladı kıran kırana. En güzel değerlendirme ise Prof. Dr. İskender Pala’nın  “muhafazakar sanat manifestosu” oldu.

Dizilerin Moral Değeri

Birlik Vakfı’mızın Cumartesi sohbetlerinde de  senarist, sinema yönetmeni İsmail Güneş “muhafazakar sanat ve estetik”i konu etti. İsmail Güneş (Samsun -1961) Natuk Baytan’ın asistanı olarak sinemaya geçti. 1986’de “Gün Doğmadan” adlı ilk uzun metrajlı filmi ile de Kültür Bakanlığı Ödülü”nü aldı. Beşinci Boyut da Uluslararası Salerno En İyi Filim Ödülü’ne (1993) layık görüldü. Bol ödüllü milliyetçi, memleketsever, muhafazakar İsmail Güneş Sinema Eserleri Meslek Birliği Sinebir’in başkanı, Film Yönetmenleri Derneği’nin de ikinci başkanı olarak “Türk Sinema Film ve Televizyon Dizilerinin Moral Değerleri”ni anlattı.

Bam telimize basılacağını tahmin ediyordum. Çünkü insanlarımızın kahir ekseriyeti artık işinde zirve olmak için değil de, siyasetle uğraşıyor, dolayısıyla içimiz dışımız politika oldu. Kültür, sanat, edebiyat, tarih, medeniyet gibi konuları toplumda konuşmak artık banal sayılıyor maalesef. 12 tane kadar ulusal endişeleri olan televizyon kanalımız var. Ama hiç biri mücadelesini verdiği mehter, ilahi, Klasik Türk Sanat Müziği repertuarına bir eser eklemedi. Hala eskimezleriyle iktifa ediliyor!

Milli endişeleri olan, kimliğini öne çıkaran, muhafazakar, evrensel boyutta ses getiren, dünya televizyonlarına satılmış benim hatırladığım drama, belgesel, müzik programı da bulunmuyor maatteessüf. Böyle bir sorumluluk ve vebal acaba kimin omuzlarında derseniz? Torunlarımız hangi filmi izleyecek, hangi diziyi seyredecek ve hangi besteyi söyleyecek, konuklarını hangi müzikale götürecek? Mehmet Akif Ersoy’un Bülbül adlı şiiri bile İstiklal Savaşı’mızın hemen sonrasında operet olarak beslenmişti, ancak orada kaldı. Devamı gelmedi.

Sağcılardan Sanatçı Çıkar mı?

Bakın sinemacı, yönetmen, senarist İsmail Güneş neler anlattı;

“-Kültür Bakanlığı’ndaki değişik kurulların bir tanesi de sinema ile ilgili. Kurum,  meslek ve kamu temsilcilerinden oluşuyor. TRT’den de temsilci B. A. O’nun yaşı kadar benim sinema tecrübem var. Bana not olarak 10 üzerinden 3 vermiş! Arkasına üç-beş vekili ve cemaati alınca böyle hoyratça davranılıyor. Sonra da deniliyor ki sağcıdan sanatçı çıkmaz. Solun bu tezini sağcılar aklıyor!.. Oysa marifet iltifata tabi değil mi Allah aşkına?!. Filmlerim ve aldığım ödüller ortada, ispata kafi değil mi? Nuri Çolakoğlu bile genel müdür olsa, en azından bir denge gözetir? Bizler gibi sinemacılara mani olmaz, iş verirdi!. “

Kameramanlar Önce Eşikteki Ayakkabıları Çekiyor

Sonra devam ediyor İsmail Güneş;

-Moralimiz bozuldu, çünkü ahlak bozuldu. Televizyon dizilerini bir hatırlayın mesela trafik ve sağlık sorunlarını hep çözmüş gibiler!? Dizilerde İstanbul sokakları çok rahattır, sıkışık değildir!. Filmin kahramanı ölümcül yaralı da olsa hastanede hemen kurtarılır, yoksa dizi biter. Solcu bilinen bir televizyoncu Ayşegül Yazıcı anlattı; (İslamcı bilinenlerin evine gittiğimizde önce dairenin kapısı önünde birikmiş ayakkabıları çekerdik. Topluma evvela onları gösterirdik! Meğer halk da “bunların da bizim gibi ayakkabıları eşikte duruyor” diyerekten onlara oy verirmiş.) Bu bizlere bir şeyler anlatmaya kafi değil mi? Bu tuzaklara daha ne kadar düşülecek ve çocuklarımızı nasıl yetiştireceğiz?

İsmail Güneş’e göre; muhafazakar sanat tartışmasını Yazar İhsan Kabil başlattı. İnternet sitelerinde “Muhteşem Yüzyıl”ın aleyhindeki muhafazakar kampanya bu dizinin reytingini sıçrattı, yerine de örnek başka dizi gösterilmedi. Siyasilerin aleyhte açıklaması da bunda etkili oldu. Dediler ki “Meral Okay ölünce bir evliya kaybetmiş gibi üzüldüler.”Bunlar hep reytinginde rol oynadı. Kötülük değil iyilik yapıldı. Hele Meral Okay’ın mal varlığını Matematik Vakfı’na bağışlaması bu söylemleri boşa çıkarttı. Alternatif olarak TRT’nin Bir Zamanlar Osmanlı Kıyam dizisi gösterildi. Oysa tema Osmanlının en sükunetli dönemini anlatıyordu, muhteşem yıllarını değil. İskender Pala’nın romanı var iken neden bu konu seçildi, Osmanlı hayatına ucube bakıldı, bilemiyorum..

Yaşanması Zor Bir İdealizm Kuranlar

Kıyam’ı şöyle değerlendirdi İsmail Güneş ; “Sette herkes birbirinin altını oyarken iyi bir film çıkar mı? TRT Hacivat-Karagöz tadında bir şey istemiş anlaşılan. Filmde kadınların yüzü kapalı, saçları dışarda. Hünkarın makamına çat kapı girilebiliniyor! Oysa TRT yaparsa herkes o’nu doğru kabul edecek. Çünkü kamu kuruluşu. Fakat kazın ayağı öyle değil. Filmin kahramanına “ya karın, ya kılıcın” dedirtilmesi de fahiş hata. Hele bir de zikr ve cinayet aynı anda yapılmıyor mu zihinlerimiz allak bullak oluyor.

İsmail Güneş çok dertli, çoğunda da haklı. Bir Öyle Zaman Geçer ki’yi de eleştirdi, öteki dizileri de; “Solcular iyi insan, sağcılar tu kaka edilen bir dizi. Bu kadar akılsızlığın başka örneği de bulunmaz. Feriha’da ise olumlu, güzel hiç bir şey yok. Kurtlar Vadisi’nde ise herkes katil, Ömer Baba hariç. Gelelim Samanyolu’nun dizilerine.. mesaj olarak deniliyor ki insanlar bir hata işlesin, hayat onlara zindan olsun. Sonra tevbe etsin, doğru yolu bulsunlar. Aman Allahım. Bir filmde fitne şöyle anlatılıyor; kötü bir kadın ölüyor, defnedilemiyor, çünkü hangi kabire koymaya kalksalar oradan yılanlar çıkıyor!. Bir başka dizide ise rüyasında kötülük yapan biri sonra hepsinden özür diliyor, helalleşiyor.  Ya rüya görmeyenler ne yapacak? Böyle yapılırsa yaşanması zor bir idealizm ortaya çıkar ki bunlar farkında değil.”

Umutsuzluk Kırılmalı, Moraller Artmalı

İsmail Güneş, Atila Dorsay’ın bir yazısını da hatırlattı “Bu yazar şöyle diyor (Dokuz yıldır iktidardalar sanat adına ne yapıldı? Bekleneni veremediler!) Nihal Bengisu Karaca bile (Bizden sanatçı olmaz) diyebiliyor. Çocuklarımız maalesef dizilerle eğitiliyor. Genel müdürlerin hiç bir endişe taşımaması acı. Daha nereye kadar kirleneceğiz bilinmiyor.”

İsmail Güneş’in 25. Sanat yılı kutlandı. Sanatta muhafazakarlık’ı Yalçın Çetinkaya şöyle değerlendiriyor Yeni Şafak’ta(15 Nisan 2012); “Müzikte Allah ve Muhammed lafızlarını kullandığınız zaman muhafazakar sanat mı yapmış oluyorsunuz? Bence hayır! Çünkü gördük ki kendisine Türkiye’de muhafazakar deyip duran kesimlerin müziklerinde bolca “Allah ve Muhammed” lafızları var ama hiç birinin sanatsal değerleri ve müzikaliteleri yok.”

Peygamberimiz iki günü müsafi olanın zararda olduğunu hatırlatırken sadece  korumacılığı değil, yenilikleri de sunuyor. Üret diyor.  İsmail Güneş Birlik Vakfı’ndaki dolu salonda anlattıklarıyla herkesi düşündürdü. İşte sona doğru belirttikleri; “Ateşin düştüğü Yer filmimi gösterecek sinema bulamadım. Hele iyi sanatçılar seninle çalışmazsa ne yapabilirsin? Mimar Sinan’ın arkasında bir Sultan Süleyman vardı. Günümüze gelince, Yücel Çakmaklı’yı tarih hatırlayacak ama onları yazmayacak! Peki siz o zaman ne yapacaksınız? Muhafazakar sinemacıların bugün hiç birinin işi yok. Çaresiz kalındı. Bakalım hangi köşe yazarı bunu dillendirebilecek? Kamu yayıncılarına bir filmimi satmak istedim. Benden almadılar, benim fiyatımın daha fazlasına aracılardan aldılar. Bir yetkili bana manifesto verildiğini anlatırken mani’nin üzerine basarak söylemişti harf harf. Geç intikal ettim. Altı dizilik Bizim Ev filmim ise laikliğe aykırı bulunarak yayınlanmadı!”

Kimin Çocuğu Sinema Eğitimi Alıyor?

Bugün ülkemizde değişik sahalarda rahat soluk alındığı bir gerçek. Ancak  bir Akira Kurosawa’mız yok. Boyutu evrensel olan, yansıması bütün dünyayı kapsayan, kapalı gişe örnekleri veren bir sinemacı. Neden çünkü insan ile alakalı proje üretmekte sıkıntı çekiyoruz. Üretenler belli mihraklara ulaşamıyor. Sanat, edebiyat, kültür ve medeniyet programlarımız hep ihmale gelmiş. Mirasyediden ileri gidemiyoruz. Yahut belli kişi ve grupların elinde kadük oluyor. Onlar kendi doğrularını topluma kabul ettirmeye çalışıyorlar.

Bir marka yönetmen, bir sessiz çığlık Yücel Çakmaklı rahmet-i rahmana kavuştu.

İsmail Güneş hayatta, Mesut Uçakan yaşıyor. Birkaç isim daha bu konuda sayılabilir mütevazi. Ancak tümünden bir dokunun bin ah nasıl işitilir görünüz.

Sorun çözen “Lider Türkiye”, bu konuda pek isteksiz, rehavet içinde. Belki de sorumlulara sorumluğunu hatırlatsa çok şey tepe taklak olabilir, rayına oturabilir diye düşünüyorum. “sağdan sanatçı çıkmaz, muhafazakar sanat olmaz” diyenleri haklı çıkarmamak gerek. Aylar önceki bir toplantıda Prof. Dr. İskender Pala Birlik Vakfı’ndaki dinleyicilere sormuştu “Kimin çocuğu acaba sanat ve sinema gibi dallarda eğitim alıyor?” Hiç kimse olumlu cevap vermemişti. Karaköy’de bir işadamı dostum “Mehmet Bey, benim kızım Amerika’da sinema eğitimi alıyor ama utandım elimi kaldıramadım, yakınlarım ve arkadaşlarım bana ne der diye düşündüm.” dediğinde gelişmenin ve medeniyetin öneminin farkında olduğundan pek üzgündü. Ama o kadar.

İsmail Güneş sana kolay gelsin?!