MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve ikisi eski 4 MİT üst düzey yetkilisinin Savcılığa ifadeye çağrılmasıyla başlayan süreç ilginç senaryolara sebep olmaya başladı.
“Cemaat ve AKP çatışmasının” açığa çıkmasından bahseden yorumlar, bu çatışmanın aleniyete vurulmasını erken bulan taraflarca çürütülmeye çalışılıyor.
Radikal yazarı Akif Beki, “Uçuk olmayan bir MOSSAD senaryosu“ başlıklı yazısında, Cemaatin yazarları ile ortak bir çıkış noktası bulmanın heyecanı içinde. Önce kendisinin dile getirdiği bir konunun Gülen Cemaatince de dile getirilmesinden hem mutlu, hem de “ben demedim sen önce dedin” kurnazlığı içinde. Akif Beki, hatırlanacağı gibi, Başbakan Erdoğan’a çok yakın, O’nun “canımız ciğerimiz” dediği bir isim ve eski Başbakanlık sözcüsü.
Beki, önce “MİT’e yabancı bir istihbarat servisinin saldırmış olma ihtimaline dikkat çekmişliğim var gerçi. Hakan Fidan’ın, ilk günden itibaren İsrail tarafından hedef tahtasına konulduğunu sıkça yazıp hatırlatmıştım. Bu son olayda da dış mihrakların dahlini gözden kaçırmamıştım” hatırlatmasını yapıyor.
Sonra da Mossad senaryosunun “tüm fikri mülkiyet haklarının, Zaman gazetesinin üç yazarı Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan ve Hüseyin Gülerce’ye ait” olduğunu söylüyor.
Akif Beki, Zaman Gazetesi yazarları ile mutabık olduğu müthiş senaryoyu şöyle sunmakta ve yazısını dehşetengiz bir soruyla bitirmekte:
“MOSSAD, CIA ya da başka bir gizli servis, her kimse, savcıyı manipüle edip yanlış yönlendirmiş olabilir mi?
Zaman yorumcularına göre, pekâlâ mümkün.
Diyorlar ki; ‘Savcı ajan olamayacağına göre, güvenlik sistemimize düşman ajanlarının sızmış olması lazım…’ Benim taslak senaryomdan daha ileri bir tasarım onlarınki.
Bir tek eksiği var, onu da izninizle tamamlıyorum: MİT, polis ve yargıda yabancı casus aramaya başlarsa ne olur?”
Süreci ve yukarıdaki yazıyı değerlendirdiğimizde şu sonuçları çıkarmak mümkün:
- 1- Taraflar “Cemaat-AKP çatışması” senaryosunu rafa kaldırılma/ dikkatlerden kaçırma konusunda şimdilik mutabık kalmışlardır.
- 2- Çatışmanın çıkış noktası olan “özel yetkili savcı” kurban seçilerek daha büyük zayiatın önüne geçilmek istenmektedir: “Savcı Mossad (veya belki de CIA veya başka bir gizli servis) tarafından manipüle edilip, yanlış yönlendirilmiştir.” “Savcı ajan olamayacağına göre, güvenlik sistemimize düşman ajanlarının sızmış olması lazım…”
- 3- Başbakan Erdoğan MİT Kanununun değiştirilmesini sağladı ve bu suretle “MİT Müsteşarı üzerinden kendisine yönelen saldırıyı” önledi. Cemaat bir adım geri attı. Başbakan son konuşmasında Cemaatle çatışma istemediğini açıkladı. Ancak karşı taraf böyle bir çatışmaya tevessül ederse iktidarını paylaşmayacağını “seçilmişleri atanmışlara kul etmeyiz” cümlesiyle ortaya koydu. Adeta meydan okudu. Dengenin nerede oluşacağı belli değil. Durum şu anda AKP lehine.
- 4- Güvenlik kuvvetleri ve yargı içinde “düşman ajanları“ olarak tarif edilenleri “MİT aramaya başlarsa” sözü bir nevi tehdit kokmakta. Bazı Cemaat mensuplarının ajan olarak suçlanma ihtimalini çağrıştırmakta. Cümlenin anlamı galiba ‘polis ve yargı üstüne giderse MİT de karşılık verir’ demek. Bu üslup Başbakanın üslubuna çok benziyor.
- 5- “MİT, polis ve yargıda yabancı casus aramaya başlarsa ne olur?” sorusuna lüzum olmasa gerek. Güvenlik güçleri ve yargı içine sızmış casuslar varsa ve onlar savcıları manipüle edebiliyorsa, zaten Hem MİT ve hem de Emniyet kuvvetlerinin tabii görevi, bunları bulmak değil midir?
- 6- MİT ve Emniyet kuvvetleri hazır bu aramaya başlamışken Ergenekon, Balyoz gibi davalarda çuvallar ve bavullar dolusu belgeyi gönderenleri de ararlar herhalde. Çünkü bu davaların sanıkları da gizli servislerin etkilerinden bahsetmekte idi. Hatta Milli Görüş’ün önemli ismi Oğuzhan Asiltürk bu davaları “Amerikancı olmayanların tasfiyesi” hareketi olarak nitelendirmişti.
Mademki Savcılar ve Mahkemeler “güvenlik ve yargı sistemimize girmiş ajanlar tarafından manipüle edilebiliyor”, bu davalar da en azından bir de bu yönüyle gözden geçiriliverirse iyi olmaz mı?
- 7- MİT olayında “MİT’in terör örgütü kurup yönettiği, müsteşarının da teröristbaşı olduğu suçlaması” aslında bana da mantıklı gelmiyor. “Bölgemizde sıcak gelişmeler yaşanmakta iken MİT’in iç hesaplarla uğraşmasının bir zafiyet oluşturduğuna“ da katılıyorum.
Ancak bazılarından farklı olarak, eski Genelkurmay Başkanı ve üst rütbeli komutanların terör örgütü üyesi olduklarına dair iddialar da bana mantıklı gelmiyordu. Bölgemizde ki sıcak gelişmeler ve içerideki terör belası varken, Ordumuzun üst komuta kademesinin neredeyse yarısının tutuklu olarak yargılanmasının da böyle bir zafiyet oluşturmadığı söylenebilir mi?
- 8- İstihbarat işinde “görevin sınırlarını aşmak” konusunda “canları pahasına mücadele eden MİT mensuplarına” tanınması istenen toleransın, “terörle mücadelede görev yapan kahramanlara da” gösterilmemesini nasıl izah edeceksiniz?