Yüce dinimiz İslam, adalete çok büyük önem vermiştir. Çünkü adalet, bütün toplumların huzur ve güven içinde varlıklarını devam ettirmelerini sağlayan değerlerin en başta gelenlerinden biridir. Her Cuma günü hatiplerimiz hutbenin son bölümünde “Muhakkak Allah adaleti emreder” (Nahl, 16 /90) ayetini bize emir olarak bildirmektedirler.
“Adalet” kavramı sözlükte; insaflı ve doğru olmak, doğru davranmak, zulmetmemek, eşit olmak, eşit tutmak, her şeye hakkını vermek, düzeltmek, mutedil olmak, her şeyi yerli yerinde yapmak, istikamet ve hakkaniyet anlamlarına gelir.
“Adl” ve “adalet” kavramı dinî birer terim olarak; ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek, hak yol üzere dosdoğru olmak, dinen haram kılınan şeyleri terk etmek, farzları yapmak, içi ve dışı, özü, sözü, fiil ve davranışları eşit olmak, haklıya hakkını, haksıza cezasını vermek, suç ve cezada eşit davranmak, şirk, küfür, nifak ve zulmü terk etmek anlamlarına gelir. Adalet genellikle verilen ile hak edilen arasındaki dengeyi ifade eder. (DİB. Dini Kavramlar Sözlüğü, Sh. 5-6) Adalet kavramının zıddı ise, zulüm, hıyanet ve insafsızlıktır. Adalet vasfını taşıyan kimseye, yani adaletli ve insaflı olan, hakla hükmeden, haklıya hakkını, haksıza cezasını veren, bu prensibi ayrım yapmadan herkese uygulayan insana “âdil” veya “adl” denir.
“Adl” Allah’ın sıfatıdır. O, adaletlidir, hakla hükmeder, herkese hakkını verir. Allah’ın her emir ve yasağı, her yaptığı hak ve doğrudur, kullarına asla haksızlık ve zulüm yapmaz. Yüce Rabbimiz, biz kullarından da sözlerimizde, işlerimizde, diğer insanlarla olan münasebetlerimizde daima adaletli olmamızı istemektedir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurur: “De ki: Rabbim adaleti emretti.” (A’raf, 7/29), “Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.” (Nahl, 16 /90), “Allah size, emanetleri mutlaka (görev ve vazifeleri) ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor…” (Nisâ, 4/58), “Ey iman edenler! Kendiniz, ana ve babanız ve en yakınlarınızın aleyhine bile olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun…” (Nisâ, 4/135), “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz sizi adaletsizliğe itmesin. Adil olun…” (Mâide, 5/8)
Allahu Teâlâ, “…Eğer hükmedecek olursan aralarında adaletle hükmet. Çünkü Allah, âdil davrananları sever.” (Mâide, 5/42) buyurarak Hz. Peygamber (s.a.s.)’den insanlar arasında adaletle hükmetmesini istemiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.) de hayatı boyunca adaletten ayrılmamış, kimseye haksızlık yapmamıştır. Haklının hakkını alması için gereken hassasiyeti göstermiş, suç işleyenleri de kimliklerine, mevki ve servetlerine bakmadan cezalandırmaktan çekinmemiştir.
Kureyş’ten itibarlı bir aileye mensup bir kadın hırsızlık yapmıştı. Ailesi, kadının cezalandırılmaması için Hz. Usame (r.a.)’yi Peygamber Efendimize aracı olarak gönderdi. Bu duruma üzülen Hz. Peygamber (s.a.s.) şöyle buyurdular: “Sizden öncekilerin helak olmalarının sebebi haksızlık yapmalarıdır. Onlar içlerinden asil, ileri gelen birisi hırsızlık yapınca, onu serbest bırakıyor, zayıf ve fakir bir kimse hırsızlık yapınca, onu cezalandırıyorlardı. Allah’a yemin ederim ki Muhammed’in kızı Fatıma hırsızlık yapsaydı, onun da cezasını verirdim.” (Buharî, Hudûd,11; Ebu Dâvûd, Hudûd, 4)
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) şu hadis-i şerifleriyle de ümmetine adaletle muamele etmeleri konusunda tavsiyelerde bulunmuştur: “Verdiği hükümlerde, ailesinin ve halkın yönetiminde adaletli davrananlar, kıyamet gününde Allah Teâlâ’nın yanında nurdan yüksek minberler üzerinde otururlar.” (Müslim, İmâre, 18)
Adalet, hukukî, ictimaî ve ahlakî alanların hepsini kapsar. En geniş anlamıyla adalet, kişinin kendine, ailesine ve çevresinde yer alan insan, çevre ve hayvanlara karşı görevlerini ve haklarını yerine getirmesidir. Bundan dolayıdır ki kişi, hem kendine karşı, hem de aile efradına karşı, ayrıca yöneticiler emri altında olan memur, işçi ve halklara karşı görevlerini adil bir şekilde yerine getirmek zorundadır.
İslam, adaleti mülkün temeli saymıştır. Çünkü adaletin olmadığı toplumlarda zulüm, anarşi ve terör hâkim olur; fertlerin birbirlerine olan güveni kaybolur. Öyleyse adaleti zengin-fakir, kuvvetli ve zayıf ayırımı yapmadan toplumun her kesiminde tam anlamıyla uygulamalı, her türlü işimizi iyi, güzel ve dosdoğru yapmalı, kendi kendimize adil olmalı, başkalarına karşı da adaletli olmalıyız.