İyiliği Emretmek, Kötülükten Sakındırmak (Emr-i Bi’l-Ma’ruf, Nehy-i Anı’l-Münker)

107

Yüce Rabbimiz, en güzel surette yaratıp yeryüzüne gönderdiği insanı başıboş bırakmamış, peygamberler göndererek iyiyi-kötüyü, doğruyu-yanlışı kısaca dünya ve ahiret mutluluğunu kazandıracak yolları göstermiştir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.)’den sonra nübüvvet kapısının kapanmasıyla birlikte insanları hayra ve iyiliğe davet etme vazifesi Müslümanlara geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de, “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz.”(Âl-i İmrân, 3/110) buyrularak, iyiliği emredip, kötülükten alıkoymanın, Müslümanları diğer insanlardan daha hayırlı bir konuma yükselten önemli bir özellik olduğu belirtilmiştir.

Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde iyiliği emretmek kavramı “emr-i bil ma’ruf” ve kötülükten sakındırmak da “nehy-i anilmünker” tabiriyle ifade edilmiştir.

Ma’ruf sözlükte; bilinen, tanınan, iyi muamele, tatlı dil, ihsan ve İslam’ın hoş gördüğü her şeydir. Dinî terim olarak ma’ruf; İslam’ın hükümleri, genel prensipleri ve emirleri uyarınca yapılması ve söylenmesi gereken her söz ve fiildir. Sözlükte; çirkin, kötü, yadırganan şey anlamına gelen münker, dinî bir kavram olarak, Allah’ın razı olmadığı, İslam’ın çirkin, kötü, kabahat, günah ve haram olarak bildirdiği davranışlardır. Münker, ma’rufun zıddıdır. (Dini Kavramlar Sözlüğü, DİB. Yay.  Sh. 408, 497)

Mü’minler kardeşlik hukukunun gereği olarak daima birbirlerinin iyiliğini isterler, kötülüklerini ve sıkıntıya düşmelerini de asla istemezler. Bunun için de kardeşlerini yanlış şeyler yapmamaları, özellikle de Allah’ın emirlerine uyma, yasaklarından sakınma konusunda uyarmayı en başta gelen vazifeleri olarak görürler.  Kur’an-ı Kerim’de bu durum şöyle ifade edilmektedir: “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe, 9/71)

Müslüman, çevresinde olup bitenlere karşı duyarsız kalamaz, işlenen kötülükler karşısında “neme lazımcı” olamaz. O, toplumun huzuru, bütün Müslümanların iyiliği ve tüm insanlığın hidayeti için çalışmak zorundadır. Zira Müslümanlar, iyilikleri teşvik edip toplumun her tarafına yaymak ve kötülüklere mani olmakla sorumludurlar. Nitekim Cenab-ı Hak bir ayet-i kerimede; “Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır”(Âl-i İmrân, 3/104) buyuruyor.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) de bir haksızlık ve kötülük gören Müslümanın, buna mani olması gerektiğini şöyle ifade etmektedir: “Sizden biriniz çirkin bir iş görürse, onu eliyle değiştirsin; eğer buna gücü yetmezse, diliyle uyarsın; buna da gücü yetmezse, kalbiyle buğz etsin. Bu ise imanın en zayıf derecesidir.”(Müslim, İman, 20)

Allah Resûlü (s.a.s.), “Nefsimi kudret elinde tutan Zat’a yemin olsun ki, ya ma’rufu emreder ve münkeri de yasaklarsınız veya Allah’ın katından umumî bir belâ göndermesi yakındır. O zaman yalvar yakar olursunuz da duanız kabul edilmez”(Tirmizi, Sünen, Fiten, 34/9 (IV,  468) buyurarak, “emr-i bi’l-ma’ruf, nehy-i anı’l-münker”in ne kadar önemli bir görev olduğunu, yerine getirilmediği takdirde ne kadar ağır sonuçları olacağını çok açık bir şekilde ifade etmişlerdir.

Bir toplumda işlenen günah ve kötülüklerden sadece onları yapanlar sorumlu olmazlar. O günah ve kötülüğün işlenmesine göz yuman, gücü yettiği halde mani olmayanlar da bunlardan mesul olurlar. Toplumsal huzursuzluğun en başta gelen sebeplerinden biri de “neme lazımcılık”tır. Bu yanlış davranış konusunda Kur’an-ı Kerim’de mü’minler şöyle uyarılmıştır: “Öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (topluma sirayet eder ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.”(Enfâl, 8/25)

İyiliklerin yaygınlaştırılıp, kötülüklerin önlenerek toplumda huzur, sükûn ve mutluluğun sağlanması için gücümüz nispetinde çaba sarfetmeliyiz. Böylece Kur’an-ı Kerim’de, “…İyiliği emredip, kötülükten alıkoyan ve Allah’ın koyduğu sınırları hakkıyla koruyan mü’minleri müjdele” (Tevbe, 9/112) buyrularak övgüyle söz edilen ve müjdelenen mü’minlerden olmaya gayret göstermeliyiz.