T a v i z

94

“…Bugüne kadar uygulamalardan,… 19. Asırdan bu yana yapılanlardan netice alabildik mi?” diye soruluyor.

Netice alamayışımız, AB ve ABD resmiyetinin netice alamayışından…Onlar dıştan, kimileri içten, bütün güçleriyle çalışmalarına, avuç dolusu para akıtmalarına, tonla silah yardımı yapmalarına rağmen netice alamadıkları için, Türkiye teröre karşı sonuç alamıyor…Terörü  durdurmasına rağmen; söndüremiyor!

Çünkü dışardan üfleniyor, Türkiye’de oynanıyor. Ama AB ve ABD resmiyeti ve içteki uzantıları; tüm uğraşmalarına ve didinmelerine karşın; netice alamadıklarından dolayı; menhus  / uğursuz emellerini gerçekleştirmek için, kışkırtıcılığa devam ediyor. Kaşımayı sürdürüyor. Her fırsatta destek vermekten asla el çekmiyor, kat’a geri durmuyorlar.

Elbette, bu vaziyet karşısında; denildiği gibi, Türkiye netice alamıyor! Alamamasından daha tabii ne var a dostlar? Sen istediğin kadar söndüre dur…Adamlar yangına körükle gidiyor! Yangına benzin sıkmaktan vazgeçmiyorlar! Vazgeçmedikçe de terörde canlanış, sebep olduğu  canhıraş feryatlarla tabii olarak  sürecek! Dumanı tütecek! Varlığı; kör topal yürüyecek!

Aslında AB, ABD ve içteki işbirlikçi sapkınların; Türkiye Cumhuriyeti Devleti kalesinde gedik açsalar da; kapıları kıramayışları, surları aşamayışlarının kendilerini uğrattığı hayal kırıklığı söz konusu.

Bu durumda netice alamayan onlar…Netice alan ise meşru bir müdafaa / savunma içinde olan Türkiye’dir.

Terör tamamen durmuyorsa, bu; aczimizden değil; AB ve ABD’nin dinmek bilmeyen, bitmez tükenmez hırslarının zebunu oluşlarından; Türk Devlet duvarına toslamaktan bir türlü vazgeçmeyişlerinden.

Elbette bu ahval ve şerait altında  “Galiptir bu yolda mağlup!”  sırrınca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti galiptir. Ve dimdik ayaktadır ve inşallah ayakta kalmaya da devam edecektir.

Bu durumda  “19. Asırdan beri netice alamıyoruz!”  demenin ne alemi var?

Ne yani var oluştan, dik duruştan, taviz ve ödün vermezlikten cayalım mı?

İsteyenin keyfi için bol keseden verelim mi?

Vatan toprağını, dolaylı yollardan isteyene peşkeş mi çekelim?

Onların talepleri  – kendi açılarından –  ne kadar yerindeyse; Türkiye’nin de kendini koruması, gereken tedbirleri alması, nefis müdafaası yapması, o derece elzem ve gerekli bir husustur.      Tarih boyunca bu devletin hasımları ve düşmanları olmuş; ama her defasında bu taarruz ve saldırıların üstesinden bu devlet, milletiyle yek-vücut olarak gelmesini bilmiştir. Yine bilecektir.

X

Aslında olmasını istemediğimiz bu yıprandırılmamız; aynı zamanda bizi geleceğe hazırlıyor. Milletçe birbirimize kenetlenmemizi sağlıyor. Bizleri uyanık tutuyor. Gevşeklikten koruyor.
Atmacanın Serçe’ye tasallutu  / musallat olması; onun üzerine akın üstüne akın etmesi, onun kabiliyetini arttırdığı gibi, Türkiye’ye karşı içten dıştan yapılan bu tasallutlar, bu musallat oluşlar; bu yıkmaya, bölmeye, parçalamaya yönelişler; aslında Türkiye Cumhuriyeti

2215

Devleti’nin daha da bilenmesine, daha da kendine gelmesine yol açıyor. Geleceğe daha emin adımlarla ilerlememizi sağlıyor. Basacağımız yerin daha sağlam olması gerektiği şeklinde bizi uyarıyor. Aynı zamanda, yabancıların istismar ettikleri zaaf ve eksiklerimizin farkına vardırıyor.
Böylece onları belirlememiz, onlarca sağlanmış oluyor. Daha sıhhatli şekilde üzerlerine gitmemiz gerçekleşiyor. Sonuçta şer’e kaynaklık eden bataklıkları; bir bir kurutmuş oluyoruz.

X

Netice alınmıyor diye, vatandan verelim mi taviz?
Bu takdirde, bir süre sonra, Türkiye’den hiç kalır mı iz? 

Önceki İçerikKuzunun İpini Gevşeten Belli de…
Sonraki İçerikÜçüncü Dalga: Liberal-Kapitalist Sistemin Dinle İzdivacı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.