Yusuf Has Hacip, 1069 yılında özenle hazırladığı, ” mutluluk veren bilgi ” anlamındaki ” Kutadgu Bilig ” adlı yapıtını, Karahanlı Devleti hükümdarı Tabgaç Buğra Han’a sunar. Kitapta işlenen konular; din, felsefe, siyaset, sağlık, gökbilim, sosyal yaşantı, devlet, ordu ve tarım gibi geniş bir alanı kapsar. Kutadgu Bilig’in geniş nitelikli bir ansiklopedi ve çağına tanıklık eden bir önemli yapıt olduğu, günümüzde uzmanlarca kabul edilmektedir.
Hakan Tabgaç Buğra, bu çalışmayı çok beğenir ve Yusuf’a ” has haciplik ” rütbesini verir. Bu paye ülke yönetimindeki en yüksek üçüncü mertebedir. Vezir yardımcılığıdır.
Ulusal içkimiz rakı’nın serüvenini, bu kitapta verilen bilgilerden izleyeceğiz. Orta Asya’daki atalarımız içki içmeyi çok severlermiş. En fazla rağbet edilen içki ise, genç ve diri kısraklardan elde edilen sütlerin mayalanmasıyla elde edilen ” kımız ” imiş. Bu içki günümüze kadar ulaşmıştır. Halen Türki Cumhuriyetleri’nde tüketilmektedir.
Halen, Altay Türkleri arasında da devam eden ve baharın gelmesinin, doğanın canlanmasının başlangıcı olarak kabul edilen 21 Mart’ta kutlanan ” Cılgayak Bayramı ” vardır.
Bu bayramın baş yemekleri, kurutulmuş etten yapılan yiyeceklerle ballı yoğurt ve hamur işleridir. Bu şölenlerde mutlaka içki içilirdi. Bu içki ise iki kez damıtılan kımızdan elde edilirdi ve adına ” arak ” denirdi.
Günümüzde de halen Türk dünyasında bu içki üretilip içilmektedir. Hatta ilk yudumlar alınırken ” – Bakalım kim pes edecek? Kazak mı, arak mı? ” diye başlanıyor. Osmanlı İmparatorluğu’nda, 17. yüzyıla kadar daha çok şarap tercih ediliyordu. Ancak mayalanmış üzüm suyunun iki defa imbikten geçirilerek damıtılmasıyla şişelere damla damla düşerek dolan bu yeni içki, tiryakiler tarafından çok beğenildi. Kısa bir süre sonra İstanbul’da içimi yaygınlaştı. Arapça ” terleten ” anlamındaki ” araki ” ismini rakıya bıraktı.
Galata meyhanelerinde rakı tüketimi giderek artınca, rakı vergiye bağlanır. Ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin, ” Seyahatname “sinde içki satan ve içenlerin kimlere haraç ödediği anlatılmıştır.
Günümüzde rakı içmek, belli bir ritüel ve belli bir adaba tabidir. Rakı sofraları envai türlü mezelerle donatılır. Rakı sofrasının, en önemlisi ve vazgeçilmezi dostluk ve sevgiyle pekişen sohbetler, söyleşilerdir.
Rakıyı sarhoş olmadan, keyif alarak içmek, kararını bilmek, ayrı bir ustalıktır. Rakı sofrasını süsleyen rengarenk mezelerin arasında su katılmış rakı bembeyaz rengiyle hoş bir görüntü meydana getirir. Aslında rakıya halk arasında “aslan sütü” denmesinde, sulandırılmış rakının süt rengini almasının etkisi vardır. Ancak bunun gerçek nedeni, eski Osmanlı meyhanelerinde rakının aslan kabartmalı kaplarda sunulmasındandır.
Günümüz teknolojisinde çok çeşitli rakı üretilmektedir. Alkol dereceleri farklı ve anason oranı değişik rakılar piyasaya sürülmektedir. Tiryakilerin değişik damak zevklerine göre hazırlanan ve satışa arz edilen ürünler, artık özel sektör tarafından beğenilere sunulmaktadır.
Rakı genelde, dostların arkadaşların bir arada olduğu sofraların içkisidir. Bu masalarda yapılan sohbetlerin anlatılan hikayelerin ve anekdotların tadına varabilmek, zevkini alabilmek için sarhoş olmamak gerekmektedir. Rakı içmenin âdabı da, hem dostlarımızın hem de kendimizin bu millî içkimizi kararımızı bilerek tüketmemizdir.