Kefen

77

“…Hepiniz bilirsiniz ki, Avrupa’nın en önemli devletleri, Türkiye’nin zararıyla, Türkiye’nin gerilemesiyle ortaya çıkmışlardır. Bugün bütün dünyayı etkileyen, milletimizin hayatını ve ülkemizi tehdit altında bulunduran en güçlü gelişmeler, Türkiye’nin zararıyla gerçekleşmiştir. Eğer güçlü bir Türkiye varlığını sürdürseydi, denebilir ki İngiltere’nin bugünkü siyaseti var olmayacaktı. Türkiye, Viyana’dan sonra, Peşte ve Belgrad’ta yenilmeseydi, Avusturya / Macaristan siyasetinin sözü edilmeyecekti. Fransa, İtalya, Almanya’da, aynı kaynaktan esinlenerek hayat ve siyasetlerini geliştirmişler ve güçlendirmişlerdir.

“…Bir şeyin zararıyla, bir şeyin yok olmasıyla yükselen şeyler, elbette, o şeylerden zarar görmüş olanı alçaltır. Gerçekten de Avrupa’nın bütün ilerlemesine, yükselmesine ve uygarlaşmasına karşılık, Türkiye gerilemiş, düştükçe düşmüştür. Türkiye’yi yok etmeye girişenler, Türkiye’nin ortadan kaldırılmasında çıkar ve hayat görenler, zararlı olmaktan çıkmışlar, aralarında çıkarları paylaşarak birleşmiş, ittifak etmişlerdir. Ve bunun sonucu olarak, bir çok zekalar, duygular, fikirler, Türkiye’nin yok edilmesi noktasında yoğunlaştırılmıştır. Ve bu yoğunlaşma, yüzyıllar geçtikçe oluşan kuşaklarda, adeta tahrip edici bir gelenek biçimine dönüşmüştür. Ve bu geleneğin, Türkiye’nin hayatına ve varlığına aralıksız uygulanması sonucunda, nihayet Türkiye’yi ıslah etmek, Türkiye’yi uygarlaştırmak gibi birtakım bahanelerle, Türkiye’nin iç hayatına, iç yönetimine işlemiş ve sızmışlardır. Böyle elverişli bir zemin hazırlamak güç ve kuvvetini elde etmişlerdir.

“…Oysa bu güç ve kuvvet, Türkiye’de ve Türkiye halkında olan gelişme cevherine, zehirli ve yakıcı bir sıvı katmıştır. Bunun etkisi altında kalarak, milletin, en çok da yöneticilerin zihinleri tamamen bozulmuştur. Artık durumu düzeltmek, hayat bulmak, insan olmak için, mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine uygun yürütmek, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi birtakım zihniyetler ortaya çıktı. Oysa hangi istiklal vardır ki yabancıların nasihatleriyle, yabancıların planlarıyla yükselebilsin? Tarih böyle bir olay kaydetmemiştir…” – Mustafa Kemal, 6 Mart 1922 – (Attila İlhan, Hangi Atatürk?, IX. Baskı, Mayıs 2011, s: 11-12)

X

Değerli okur! Bu alıntı, çok şeyler ifade ediyor. Osmanlı Devletinin; bin bir hile, desise ve  içimizdeki beyinsizler yüzünden; büyük savaşın hedefi yapılarak sahneden el çektirilmesiyle; Avrupa emperyalist devletleri ne çok şeyler kazandılar.

Enerji deposu Orta Doğu’nun göbeğine oturdular. Asıl amaç ve emellerini; rahatlarını kaçıracak yeni bir Türk Devleti’nin kurulamayacağı üzerine bina ettiler.

Türk’e kefen biçip, Anadolu’da bile hayat hakkı tanımak istemediler. Ve bunun için ellerinden geleni yaptılar. Yurdu dört bir yandan işgale uğrattılar. Anadolu’da sun’i ve yapay devletçiklerin tohum ve temellerini attılar.

Bütün bunlara rağmen Türk Milleti; Türkiye’nin her tarafında baş kaldırdı. İşgale karşı çıktı. “Ya İstiklal Ya Ölüm” dedi.

Bu arada Samsun’a bir vesile ile gönderilen Mustafa Kemal; siyasi dehasıyla, yurdun her tarafında parça parça oluşmuş olan vatan müdafaasını: “Hattı müdafaa yok, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.” düşüncesiyle, bir komuta ve idare altında toplamasını bildi. Bu şuurla ve tüm komutanların da desteğiyle Milli Mücadele’nin başına geçti. Dört yıl süren destanımsı bir mücadeleden sonra düşmanları; vatanın harim-i ismetinde boğmayı başardı. Batılı emperyalist devletlerin rağmına; hukuken devam eden Osmanlı Devleti yerine Yeni Türkiye Cumhuriyetini elbirliği ile kurdular.

3567

Tüm hesapları boşa çıkan Batı; sinsi emellerinden tabii ki vazgeçmedi! Meydanda mağlup edemediği Türk Milleti’nin içine fesat tohumları ekerek, isyan kışkırtmalarında bulunarak, bu sefer Anadolu’yu içten fethetmenin arayışları içine girdi! Halen de bu menhus davasından ve iki yüzlü politikasından caymış değil!

Kardeşi kardeşe vurdurarak; İmparatorluktan elimizde kalan bir avuç Anadolu’da hayatı bizlere zehir etmeye devam ediyor!

Fakat ne yapsalar boş ve nafile
Türk Milleti yekvücut bir kafile

Evet, alıntıda belirtildiği gibi Avrupa’nın yükselişi Türkiye’nin alçalışına bağlı. Ama bunu tam manasıyla gerçekleştirecek bir Batılı babayiğit henüz doğmadı. İnşallah doğmayacak da.

Batı topu geri tepmeye başladı nihayet
Zihinleri karışan kardeşler aldı vaziyet

Batı’nın kanlı tuzaklarının varıldı farkına
Dokunmayın artık diyor bu halk feleğin çarkına

Bizler bu vatanda anca beraber kanca beraberiz
Hepimiz bu cennet vatan için birer gönüllü eriz

Evet Cumhuriyet Türkiyesi’nin varlık şifreleri
Alıntıda gösteriyor kendini ve daha neleri

Alıntının özü: Yükselirse şayet kefe’n
Olur sana umulmaz anda, beyaz bir kefen

 

 

Önceki İçerikAile İçi Şiddet – 2
Sonraki İçerikSevgi Eğitimi – 5
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.