Yer Demir, Gök Bakır

95

Bilhassa geçmiş tarihimiz konusunda maalesef ifrat ve tefritten yakamızı kurtaramıyoruz! Geçmişe ve şahıslara aşırı sevgimizden dolayı hata ve yanlışları; ya hiç görmüyor veya aşırı nefretimizden ötürü her şeyi ve herkesi yerin dibine batırıyoruz!

Meselelere ya kuyu dibinden bakıyor veya minare tepesinden müşahede ediyor; tabiatıyla hükümlerimiz de birer ucube olup çıkıyor.

Bir de hadise ve olayları siyasete alet ediyor; yine ifrat ve tefrite düşüyor yani ya aşırı ileri gidiyor ya da aşırı geri kalıyoruz!

Böylece hakikat nazarımızda garip bir hal olup çıkıyor.

X

Olayları ele alırken, her iki taraf da belgeler ileri sürerek hükümlerine dayanak arıyor; muhatabı da susturmuş olacağını sanıyor.

Bilelim ki belge çok şeydir. Ama aynı zamanda hiçbir şey!

Belge / Vesika kutuplardaki Aysberglere benzer. Deniz yüzeyinde görünen kadarı çok küçük. Su altında kalan görünmeyen kütlesi ise olağanüstü büyük mü büyüktür.

Aysberg’i görünenden ibaret sanmak çok yanıltıcıdır.

İşte belge de gerçeğin bir yönüdür. Ama hakikatin tümünü ifade etmez. Belge elbette hesaba katılacak. Ama her şeyi ona yüklemek; hakikatin onun altında ezilmesine sebep olur. Bu haliyle hakikat; kullanılmaz bir hal alır.

X

Olayları tenkit edip irdelerken “Es-Sebebü ke’l-fail.” / “Sebep olan yapan gibidir.” sırrını asla gözden ırak tutmamak da gerekir. Hani: “Ölende mi kabahat yoksa öldürende mi?” diye bir halk deyimi vardır ya, hiç de yabana atılacak cinsten değil.

X

Mesela Yunan askerinin geride bıraktıklarının başına gelenleri görerek, dul kalan eşleri, yetim kalan çocukları düşünerek; perişan olan aile efradını göz önüne getirerek; Türk Ordusu, Yunan Ordusu’nu hezimet ve yenilgiye uğrattığı için, Yunan Askerleri Türk erleri tarafından öldürüldüğünden dolayı, bu perişan ve acınacak durum meydana geldi mülahazasıyla; Türk Ordusu suçlanıp, Milli Mücadele olmasaydı; bütün bunlar olmazdı diyerek; Türk İstiklal Savaşı kötülenebilir mi?

Oysa bu neticeler; istenmeyen, yürek burkan sonuçlardır. Bunların asıl sorumlusu “Sebep olan yapan gibidir.” hükmünce Anadolu’yu istilaya kalkanlar ve kalkıştıranlardır. Geride kalanlar mazlum ve masum olup onların işi Allah’a kalmıştır. O ise Erhamü’r-Rahimin ve Ahkemü’l-Hakimin’dir.

Hadiselerin bu yönüne bakarak ahkam ve hüküm yürütenler; asıl gerçeği örtmüş ve ayaklar altına almış oluyor!

Kaldı ki, küçük şer ve kötülükler meydana gelecek diye, büyük hayırlardan vazgeçmek; istenmeyen şeyler olmasın diye, sırf hayır olan fiil ve eylemlerden geri durmaktır. İşte asıl şer ve zarar bu olup, böyle düşünmek ve böyle hareket etmektir.

Bu, tıpkı yağmur yağınca ıslanmamak için, bağ ve bahçeleri yararlandıracak olan yağmurun yağmasını istememek gibi bir şey!

Vatanın tehlikeye düşmesi; yılanın ısırması ve sonuçta zehirleyip öldürmesi gibi bir durum karşısında; sineklerin ısırmasına haydi haydi razı olmak lazımdır. Bunu mesele etmemek gerekir.

İşte ifrat ve tefrite başka bir misal: Ya her şey dış güçlere yükleniyor veya dış güçler hiç gündeme gelmiyor!

Unutulmasın ki, Şeytan’ın ilk işi; kendisini unutturmak ve kendisini hiç akla getirtmemektir!

3569

X

Bu toprakların netameli oluşu unutuluyor!
Dünyanın gözü bu topraklarda!
Herkesin gözü üstümüzde!
Herkesin eli cebimizde!
Rahat bırakılmadığımız için rahat olamıyoruz!

X

Adeta yer demir gök bakır şeklinde bir durum
Bunlar arasında yaşamaya olmuşuz mahkum

İşin doğrusu denmeli yalnız doğruya doğru
Eğriye eğri deyip söylenmeli yaş ve kuru

His ve duyguları bırakarak bir kenara hemen diyelim
Hakim olmalı gerçeklere başka değil ancak aklı selim

 

 

Önceki İçerikMevlevilik ve Sema
Sonraki İçerikHollandalı Türk Öğretmenin Feryadı
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.