Dersim Üzerine Bir Başka Ders

99

Her açıdan politik bir amaca yönelik olduğu açık olan ‘özürlü özrün’ üzerinden dersler başlığı altından ahkâm kesilmektedir. Siyasî iktidar ve yandaşlarının bahsettiği dersin adı: Dersim Faciasıdır. Dersin adı böyle olunca yaşanan bütün olumsuzlukları cumhuriyetin kurucuları üzerine yüklemek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluş esaslarına karşı saldırıya geçmek kaçınılmazdır. Fakat dersin adını: Cumhuriyet’e İçeriden Dış Destekli Saldırılar ve Karşı Önlemler, koyarsak durum değişir. Yaptığınız yorum, iki başlıktan hangisinin öğretmeni olduğunuza bağlıdır. Dersim olaylarından dolayı Başbakan’ın devlet adına dilediği özürde bu çerçevede anlam kazanır.

Meseleye ‘insanî duygular, beklentiler ve temenniler’ açısından bakılırsa Dersim olaylarının sevimsiz ve insanî duyguları inciten içerikte olduğu kesindir. Zaten hiç kimse yaşanan olayların iyi olduğunu söylemiyor. Fakat meselenin bu yönü yaşanan hadisenin bir yüzüdür. Eğer meseleye başka bir açıdan bakar ve konunun adını doğru koyarsak yaşanan olayın mahiyetini kavrayabiliriz: XVII. Yüzyılın başından itibaren kendini savunan ve egemen devletlerin işgali altında kalan ve ölüm kalım mücadelesi sonucunda yeni bir devlet kuran kurucu aklın daha işin başında etnik ve dinsel ayrımcılık üzerinden başkaldıran bir hareketle karşılaşması devletin tavrının keskinleşmesine yol açmıştır. Zira ortada açık bir isyan vardır. Böyle bir durum karşısında devletin ‘futbol maçındaki ihtilafa’ benzer tavır göstermesi gerçekçi bir yaklaşım değildir. Siyasî otorite yeni bir siyasî yaranın açılmaması ve oluşturulmak istenen toplumsal dokunun parçalanmaması için gereken her türlü önlemi almış ve tavrını koymuştur.

Eğer meseleye böyle bakılmazsa dersimizin gereği olarak karşımıza iki mesele çıkar:

(a) İsyan meşrudur, isyana karşı yapılan her türlü önlem ve savunma batıldır.

(b) Dersim’de hiçbir kalkışma hareketi olmamıştır. Devlet masum insanları öldürmüştür. Karşımıza sorun olarak çıkan her iki çıkarım da boş ve anlamsızdır.

Çünkü ‘İsyan meşru ve ona karşı devleti savunma batılsa’ sizin PKK ve KCK’ye yönelik aldığınız önlemlerin ve savunmaların adını koymanız gerekir? Bize göre devlet, milletimizin birliğine ve bütünlüğüne saldıran bir örgüte karşı mücadele vermektedir. Yoksa siz ‘Türkiye Cumhuriyeti Devlet’i her türlü saldırıya müstahaktır’ anlayışına sahipsiniz de oyun mu oynuyorsunuz. Eğer oyun oynamıyorsanız, adı farklı ama mahiyeti aynı olan bir konuyu gündelik siyasetin parçası yapmazsınız. Kaldı ki tarihî, sosyolojik ve hukukî değerlendirme yapmadan bir isyan hareketine yönelik olarak yapılanlardan özür dilemek barışın kapısını açmak değil, isyanı meşrulaştırmak ve önünü açmak anlamına gelir. Böyle bir siyasî bağlamdan iktidarın topluma şöyle bir çağrıda bulunduğu sonucunu çıkarmak mümkündür: Cumhuriyetin kurucu aklını oluşturan şahsiyetlere ve cumhuriyetin kuruluş esaslarına yönelik her başkaldırı ve saldırı meşrudur. Söylem-iktidar ilişkisi açısından takınılan siyasî tavır son derece sakıncalıdır. Çünkü bu tavır kısa bir zaman içinde çağrı niteliğine bürünebilir ve her türlü başkaldırı hareketini meşru görmenin yolunu açar.

Bir eylemin amacı ile sonucu arasındaki bağı koparan her yorum, meselenin bir parçasını esas aldığı için içeriğini boşaltır. Tarihî durumun kendine özgü hassasiyeti, kalkışma hareketine bağlı olarak siyasî otoritenin aldığı önlemleri, kullandığı araçları ve yaptığı fiilleri bir facia olarak nitelemenin götürdüğü sonuç şudur: Dersim’de hiçbir kalkışma hareketi olmamıştır. Devlet masum insanları öldürmüştür. Böyle bir iddia açık bir çarpıtmadır. Fakat bu iddia, sadece çarpıtma ve tahrifatla izah edilemez. Çünkü kalkışma hareketi bütün tarihî kayıtlar ve raporlarla tespit ve tescil edilmiştir. Söz konusu iddiayı dile getirenler ve kalkışmaya masum gösterenler kurucu aklın temsilcilerini öteki kalıbına yerleştirenlerdir. Uzun süredir bu algıyı üreten ve bunun üzerinden toplumu iğfal edenlerin derdi, Dersim’de ölenler değildir. Sevimsiz ve üzücü bir tarihi olayı, üretilen algıyı tahkim etmek için kullanmak siyasî istismardır. Zaten basın ve yayın organlarında yapılan yorumlar ve nitelemeler gerçek amacın ne olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Üretilen ötekine karşı nefret ve kini derinleştirme operasyonu, siyasî gücü yaymak ve tahkim etmektir. Çünkü ülkemiz, av mevsiminden hasat mevsimine doğru evirilme sürecine girmiştir.

Meselenin adı farklı olsa da illet ve hüküm itibariyle aynı olan bir kalkışma hareketine karşı alınan önlemler ve bastırma hareketinden dolayı özür dilemek, önümüzdeki süreçte PKK ve KCK’ye karşı verilen mücadeleden özür dilemenin kapısını açmaya zemin oluşturmaktır. Böyle bir siyasî duruşun ucu oraya gider. Kaldı ki siyasî iktidar bırakın kalkışma hareketini kendine muhalefet eden birçok kimseyi sorgusuz, sualsiz tutuklayıp hapiste tutmaktadır. İnsanlar intihar etmekte ve hastalanarak ölmektedir. Tablo ortada olduğu halde sesini çıkartmayanların Dersim meselesine gelince hassaslaşmaları ‘biçimsiz çelişkilerin kozmik evreninde seyyah olmaktan’ kaynaklanmıyor. Bu üzerinde düşünülmüş siyasî planın gereklerine uymanın sonucudur. Söylenmek istenen şudur: Özgürlüğünüz, öteki ilan ettiğimiz şahsiyetlere ve anlayışlara saldırmakla orantılıdır. Bu amaç için her aracı kullanmak mubahtır. Dersim dersinin bize söylediği budur.