Ölüm İlanları

88

Çocukluğumdan bu yana en büyük meraklarımdan biri, Türk medyasının amiral gemisi olan Hürriyet Gazetesi’ndeki ölüm ilanlarını çok dikkatli bir şekilde okumaktır.
Aynı şeyi başka bir nedenle Prof. Yalçın Küçük‘ün de yaptığını duyunca hiç şaşırmadım. Bana göre ölüm ilanlarını takip eden sadece bizler de değiliz.

Hürriyet Gazetesi’nin ölüm ilanlarını okuyunca bir çok çıkarımlarda bulunarak, Türkiye’nin tarihi ve sosyolojik yapısı hakkında bazı sonuçlara ulaşabilirsiniz. Tabii ki; doğru yorumlara varabilmek için elbette tek veri ölüm ilanları olamaz ama yine de ölüm ilanları bu açıdan üzerinde durulması gereken önemli belgelerdir diye düşünüyorum.

Ölüm ilanları okuyana birden fazla şeyi anlatır. Aşkı, vefayı, ölümsüz duyguları, saygıyı, dini ve milli yapıya bağlılığı, nefreti, arkadaşlığı, dostluğu ve bunlara benzer insani yaklaşımları; ölüm ilanlarında çok açık bir şekilde görmek mümkündür. Bazen kimin kimle akraba olduğunu öğrenmek çok şaşırtıcı ve aynı zamanda düşündürtücü olabilir.

Ayrıca ölüm ilanlarının satır aralarında başkalaşmayı, ötekileşmeyi, değişmeyi ve gizlenmeyi de görürüz.

Bir insan niçin yaşam süresi boyunca başka biri gibi görünmeye, bukalemun gibi renk değiştirmeye veya etnik ve inanç yapısını gizlemeye çalışır? Eğer siz içinde yaşadığınız toplumla kardeşlik hukuku içinde bir dostluk anlayışı ile yaşıyorsanız başkalaşmaya, ötekileşmeye ve gizlenmeye ne gerek vardır?

Ancak içinde yaşadığınız büyük topluluktan farklı ve genel yapının aleyhine bir şeyler düşünüyor ve de yapıyorsanız, o büyük topluluk kendini korumak maksadı ile görünür veya görünmez savunma mekanizmalarını harekete geçirir ve buna karşılık sizde saklanmak zorunda kalırsınız. Bu dünyanın her tarafında yaşam süren toplumlar için geçerlidir. Ölüm ilanları bu saklanmanın sona erdiğini gösteren belgelerdir.

Örneğin ABD’ye göç etmiş Türkler ile AB ülkelerinde yaşayan üçüncü ve dördüncü nesiller, hiç hak etmedikleri halde, gördükleri baskı ve ayrımcılık nedeniyle kendilerini saklar hale gelmişlerdir. Son okuduğum ölüm ilanlarının birinde, uzun yıllar önce Amerika’ya yerleşmiş Türklerden birinin Barbara isimli bir hanımla evlenmiş, çocuklarına Kathryn, John, Amy, Susan, Michael torunlarına da Aaron, Claire, Liana ve Sylvie isimlerini vermiş olduğunu gördüm. Bu ölüm ilanı bana göre başta asimilasyon olmak üzere bir çok şeyi anlatmaktadır. Çünkü gurbet, yalnızlık duygusu, geçim derdi ve din farkı başta olmak üzere bir çok şey, insanı kendi olmaktan uzaklaştırabilir.

Bizim ülkemizde ise binlerce yıldır Türk devletlerinin himayesinde kardeşlik hukuku içinde ve daima Türk’ten daha üstün tutulmak suretiyle yaşayan bazı insanların; dış güçlerin tahriki ile ekmeğini yedikleri Türk milletini arkadan vurması sonucunda baskı görmeleri ve nihayetinde ülkeyi terk etmeyenlerin toplum içinde inanç ve kimliklerini gizlemeleri bilinen bir vakıadır. Fakat her nedense bu durum açığa vurulmamaktadır…

Şimdi her nedense bahsettiğimiz meseleden dolayı gizlenmiş olanların eski hastalıkları depreşmiş olacak ki; Türk devletini ve milletini zayıf görerek dış güçlerden aldıkları destekle eksik kalmış hesaplarını görmeye çalışmaktadırlar. Son yıllardan yaşadığımız olayların, bu açıdan bakıldığında oldukça düşündürücü olduğu anlaşılmaktadır.

Kendilerini ısrarla saklayan sabetayistler, gizli ermeniler, rumlar, süryaniler ve bunların benzeri olan mikro milliyetçiler, Türk ve Müslüman gözükmek sureti ile toplumun büyük kesimini aldatmakta ve yanıltmaktadır.

Hrant Dink, Türkiye’de kimliğini gizleyen Ermenilerin sayısı hakkında “300 bin rakamının abartılı olduğunu düşünmüyorum. Bence daha fazladır. Diasporaya bunu sıkça söylüyorum. Türkiye’de tek kişinin(ermeni) varlığını bilmek, ruh haline yardım etmek yurt dışında alınmış yüzlerce parlamento kararından ehemmiyetlidir.” diyordu.

Düşünceme göre, hangi inanca ve etnik kökene mensup ve Türk milletine karşı hangi ihanet tuzağına düşmüş olursa olsunlar; bunlar bizim insanımızdır. Bu nedenle kendilerini toplumdan gizleyecek hiçbir neden bulunmamaktadır. Türk milleti; kendisine yapılanlardan dolayı asla kin tutmayacak ve af sınırları çok geniş olan büyük bir millettir. Bu sebeple saklanmaya da gerek yoktur.

Ancak üzerinde durulması gereken en önemli nokta; bu insanların bin yıllık Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde kendilerini gizleme gereği duymamalarına karşılık günümüzde saklanma ihtiyacı hissetmeleridir. Yoksa bizim bilmediğimiz bir şeyler mi vardır?

Şahsen; Orhanların Ohannes, Samilerin Samuel veya Salamon, Rıfatların Rafi, Yusufların Yosef olduğunu ölüm ilanlarında ve içlerine onlarca yıldır sakladıkları dertlerini Bülbülderesi veya Zincirlikuyu gibi mezarlıklarda gezerken öğrenmek istemiyorum.

Bu insanlar bir kabahat mi işlediler veya halen aleyhimize bir şeyler mi yapıyorlar ki; bizlerden kendilerini gizleme gereği duyuyorlar?

Tekrar ediyorum; bunlara hiç gerek yok. Çıksınlar “şuyum buyum, hıristiyanım, museviyim, yezidiyim, müslümanım”  diye göğüslerini gere gere söylesinler. Ama yapamazlar…

Yaparlarsa takke düşer kel görünür. Türk toplumu üzerindeki etkileri hemen sıfırlanır. Sözlerinin, paralarının, bilgilerinin hiçbir ehemmiyeti kalmaz. Dünyanın dört bir köşesindeki akrabaları deşifre olur. Sermaye hareketleri sırıtır. Statülerini koruyamazlar. Ve böylece maymun gözünü açar. Onun için yapamazlar  ya da yapmazlar…

Ölüm ilanları; bu sırların hepsinin açığa çıktığı ve satır aralarında gizli şifrelerin ve mesajların bulunduğu belgelerdir. Sizlere de ölüm ilanlarını okumanızı tavsiye ederim. Bir müddet sonra zevk almaya başladığınızı görecek ve hem insan ilişkileri açısından hem de yaşadığımız ve de tartışmaya başladığımız olaylar açısından şaşkınlıklar yaşayacaksınız.

Ben bu ölüm ilanlarında, gündemimizdeki Dersim, Alevilik, bedelli askerlik, füze kalkanı, Arap Baharı, Suriye ve diğer meselelerle ilgili ipucu arıyorum. Belki bir şey bulur ve öğrenirim diye…